12 Kasım 2025 Çarşamba

171 - 13.11.2025 - YATIRIM TAVSİYESİ : Bölüm-2 (Göynük Gazetesi)

 YATIRIM TAVSİYESİ : Bölüm-2



Nerede kalmıştık? Hah, hayali ihracatçılarda… Dediğim gibi bu muteber iş insanlarının çoğu, şaşalı yaşantılarının özgür basın tarafından kamuoyuna yansıtılması neticesinde çareyi kirişi kırmakta buldular. Devletten, dolayısıyla vergilerini ödeyen dürüst ve namuslu insanlardan haksız yere aldıkları paralar da uçtu gitti maalesef.

Bankerler ve hayali ihracatçılar piyasadan çekilince finassever halkımız bir boşluğa düştü. Acaba paramızı bu kez hangi üçkağıtçılara kaptırsak diye düşünürken imdada yeşil sermaye yetişti.

Özellikle Almanya olmak üzere batı Avrupa’nın neredeyse tamamına yayıldılar. Mütedeyyin insanların halis duygularını sömürerek camilerde tezgâh açtılar ve kurdukları şirketlere ortak ettiler onları. Şirketlerin faaliyet alanları da davul tozu, minare gölgesi gibi ütopik ve masalsı konulardı. Dürüstçe iş yapanları tenzih ederim de bazı kesimlerce Anadolu Kaplanları diye lanse edilen bu tiplerin çoğu saçmalık sınırlarını zorlayan işlerle ortaya çıktılar.

Bir tanesi mesela, zihin okuma cihazı icat etiklerini, bu cihazın insanların aklından geçenleri okuyup yazıya dökebildiğini iddia ediyordu. Ancak bu cihaz henüz emekleme aşamasında olduğundan sadece 72 saatlik veriyi işleyebiliyordu! Tam olarak geliştirildiğinde adı Kâinat Makinesi olacak ve peygamberimiz Hz. Muhammed’in hayatı boyunca yaptığı konuşmalar televizyonda canlı canlı yayınlanabilecekti! Sonuçta işin içine dini motifleri de katarak yaptıkları bu istismar ile 2 milyar Euro tokatladılar. Bu şirketlerin kurucularından biri şirketin battığını ve kendilerine yatırılan paraların buhar olduğunu açıkladı. Üstüne üstlük “halimiz nice olacak peki?” diye soranlara pişkin pişkin “üstüne bir bardak soğuk su için” bile dedi.

Yeşil sermaye şirketlerine yaptıkları yatırımların da hokus pokus edildiğini anlayan finans aşığı halkımızın imdadına bu kez de Jet Fadıl yetişti. Bu saygıdeğer iş insanı (!) Türkiye’nin ilk yerli ve milli otomobilini yapacağını, ülkenin 5 şehrinde fabrika kuracağını, bu fabrikalarda yılda 1 milyon 250 bin otomobil üreteceğini, yüz yıllık sanayi devi Koç Holding’de bile 90 bin kişi çalışırken bu arkadaş 264 bin kişiye istihdam sağlayacağını söylüyordu.

Jet bey baktı ki yatırım uzmanı halkımız para yağdırıyor bu kez de “ben size bir de toplu konut yapayım” dedi. Jet beyin bu müjdesi bavullar dolusu para olarak geri döndü kendisine. Sevgili halkımız 250 milyon Euro daha toka etti bu beyefendiye. Yine onurlu basın vasıtasıyla dolandırıcılığı ortaya çıkınca ipliği de pazara çıktı Jet beyin. Avrupa’daki yargının tokadından yırtabilmek için Türkiye’ye geri döndü. Yurtdışından adaylığını koymuştu, Siirt’ten milletvekili seçildi. Yemin edip vekil bile oldu! Derken hakkındaki iddialardan ötürü Türkiye’de de suçlu bulundu ve vekilliği düşürülerek hapse atıldı.

İçeriden çıkar çıkmaz devre mülk işine tekrar girdi. Maldiv Adaları’nda yaptım dediği devre mülkler için yine oluk oluk para akıttı sayın halkımız. Küçük bir pürüz vardı: Ortada ne ada ne de devremülk vardı!

Aradan geçen yıllar içinde cankuş halkımız illa ki birilerini buldu parasını kaptıracak. Ülkenin cari açığının yüzde 15’ini tek başına karşıladığını iddia eden İranlı çapkın iş insanı Reza Zarrab gibi... Yakın dönemli olduğundan bu şahsın yediği herzelerin çok ayrıntısına girmeyeceğim. Sonuçta ABD’ye kaçtı ve itirafçı filan oldu işte...

Derken bulaşıkçılık ve overlokçuluk yapmaktan başka bir meziyeti olmayan 25 yaşında yerli ve milli bir genç çıktı piyasaya: Tosuncuk lakaplı Mehmet Aydın’dı bu. Bilgisayar oyunundan etkilenerek çiftlikbank adlı bir uygulama geliştirdiğini iddia eden bu atılımcı genç, ilkokul mezunuydu ama finans dehası olarak lanse edildi. Artistler boy boy reklamlarında oynadılar bunun. Çiftlikbank’ın mantığı ise şuydu: Ekranda sanal olarak görünen ineğin üzerine tıklayıp ona yatırımcı oluyordunuz. Tosuncuk lakaplı bu genç deha da o ineğin etinden sütünden size kâr payı ödüyordu. İlginç bir nokta vardı bu düzende; etin fiiliyatta kilogram fiyatı 70 Liraydı ama sanal ineğe sadece 50 Lira ile ortak oluyordunuz. Bu dahi delikanlının bireysel hesabına o günkü parayla tiko para 500 milyon Lira yatırdılar. Sonuçta sayın halkımızın Fatih Sultan Mehmet’le bile bir tuttuğu bu arkadaş paraları alıp Uruguay’a tüydü. Neden Uruguay derseniz, onlarla suçluların iadesi anlaşmamız yoktu da ondan...  3 yıl boyunca tokatladığı bu paraları çatır çatır ezdi. Üç yılın ardından Brezilya Sao Paolo’daki Türk konsolosluğuna teslim oldu. O güne değin 500 milyon zannedilen miktarın 1 milyarın üzerinde olduğu anlaşıldı. Bu arkadaşın da eze eze bitirilemeyecek parayı her nasılsa kula çevirmiş ve elinde 3 milyon Lira kalmıştı.

Burada son kez bir virgül daha koyalım. Yazı dizisine dönüşen konunun kapanışını üçüncü bölümde yapacağımızı belirtelim.

11 Kasım 2025 Salı

170 - 11.11.2025 - YATIRIM TAVSİYESİ : Bölüm-1 (Göynük Gazetesi)

 YATIRIM TAVSİYESİ : Bölüm-1



Aranızda kripto para denilen dijital “şey”e yatırım yapanlarınız var mı? Hem radyoyu, hem dijital televizyonu, hem ciltlerce basılı ansiklopediyi hem de Vikipedi’yi, hem daktiloyu hem de bilgisayarları görüp kullanan bir jenerasyondan olduğum için bu tür dijital şeylere biraz temkinli yaklaşıyorum açıkçası.

En baştan söyleyeyim; burada yazdıklarım YATIRIM TAVSİYESİ DEĞİLDİR! Temkinli yaklaşıyorum dedim ama aslında kripto para yatırımcılığına yatırımcılık gözüyle bakmıyorum. Kimseyi töhmet altında bırakmak istemem ama kripto para borsası işlettiğini iddia eden arkadaşların, canları sıkılıp fişi çekmeyeceklerinden hiçbir zaman emin olamayacağım için buralara “yatırım” yapmak pek akıl karı gelmiyor bana. Bu “fişi çekme” işini yapan oldu mu? Kesinlikle oldu.

Belki alenen dükkânı kapatma gibi değildi bu durum ama her durumda yatırım yapanların paralarına çöküldü mü çöküldü. Her durumda bir servet transferi yapılmış oldu.

Dünyada da örnekleri var ama bizim ülkemizdeki en bilindik örnek Thodex denilen platform ve işletmecisi olan Fatih Özer’di. Yargılanıp 11 bin yıl cezaya çarptırılan şahıs geçtiğimiz günlerde F tipi cezaevindeki hücresinde ölü bulundu. İntihar ettiği söyleniyor.

Öldü gitti, ardından konuşmamak gerek diyenler de çıkabilir ama benim yapacağım şey, hiçbir şey yapmadan daha çok para kazanma hevesinde olan sayın halkımızı az da olsa bilinçlendirmeye çalışmak o kadar.

Thodex mevzusuna gelmeden önce sayın halkımızı daha fazla para kazanma vaadiyle dolandıran önceki tipleri ve yarattıkları olayları kısa kısa hatırlatmakta fayda var.

Galata köprüsünü satan Sülün Osman ve onun gibi dolandırıcıları bu işe dahil etmeyeceğim. O başka bir yazının konusu olabilir. Benim halkın nazarına sunacaklarım daha büyük çaplı götüren daha nitelikli dolandırıcılar.

Bunlardan ilk sırada sayabileceğimiz mevzu 1980 askeri darbesinden sonraki Bülend Ulusu hükümeti dönemindeki bankerler skandalı idi. Öylesine büyük çaplı bir fırtına kopardı ki bu mevzu, hükümetteki iki bakanın -ki bunlardan biri Turgut Özal diğeri de Kaya Erdem’di ve her ikisi de sonraki dönemde Anavatan Partisi’nin kurucuları olarak yine hükümet ettiler bu ülkede- istifaları bile tam olarak bu fırtınayı dindirmeye yetmedi.

Banker Bako, Banker Selman vb. tipler… En ünlüleri de Banker Kastelli’ydi. Bizim Göynük’ün Taraklı yolu üzerindeki son noktası olan “Kastelli’nin Yeri”nin konuyla bir ilgisi yok elbette ama bu Banker Kastelli namıyla iş tutan Abidin Cevher Özden adlı vatandaş, pıtrak gibi çoğalan bankerler içerisinde “herkes ne faiz veriyorsa ben bir puan fazlasını veriyorum” diyecek kadar cesurdu. Elbette bankerlik denen şey de ülkemizde müteahhitlik gibi hiçbir eğitimi ve hiçbir yasal dayanağı olmaksızın kolayca elde edilebilecek bir paye olduğundan 23-24 yaşında bir çaycı, bir erkek berberi vs ben bankerim diye ortaya çıkabiliyordu.

Bu bankerler bazen 10 metrekarelik dükkanlarda bazen de bir apartmanın ikinci katındaki eski bir dairede faaliyet gösterebiliyordu. Günümüzde bankalarda sıra numarası aldığımız Q matik cihazları yoktu belki ama sayın finans uzmanı halkımızdaki rağbetin yoğunluğundan ötürü patır patır sıra numarası vererek işlem yapıyorlardı bunlar.

Bu şov tam tamına 22 ay devam etti. Bu süre zarfında 2000’in üzerinde banker faaliyet gösterdi. 3 milyon vatandaş yüksek faiz vaadiyle bu banker tayfasına o dönemin parasıyla 150 milyar Lira yatırdı. Türkiye bütçesinin yaklaşık 800 milyar Lira olduğunu söylersem sanırım bu banker tayfasının nasıl paralarla oynadığı az da olsa anlaşılabilir.

22 ayın sonunda banker mevzusunun önü alınamadı. Banker tayfasının da çoğu iflas etti ya da yurtdışına kaçtı. Olan finans uzmanı vatandaşa oldu. Tokatlandıklarıyla kaldılar.

Sonrasında çağ atladığımız dönemler geldi. İhracat patladı. 12 Eylül öncesinde cebinde yabancı para ile “yakalanan” kişiler casuslukla yargılanırken bu çağ atlama döneminde Amerikan Doları ve Batı Alman Markı ile jonglör gibi oynamaya başladı sayın halkımız. İhracat dedik ama her ihracatçı gerçek anlamda dışarıya satış yapıyor değildi. Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel, Kemal Horzum, Orhan Aslıtürk ve Turan Çevik gibi anlı şanlı iş insanları hayali ihracatın mucidi oldular.

Hayali ihracat ne demekti? Mesela yurtdışına kumaş sattığınızı beyan ediyordunuz. Bunun karşılığında devletten vergi iadesi alma hakkınız oluyordu. Ama aslında kumaş diye sattığınız şeyler kumaş kırpıntıları gibi şeylerdi. Başka bir örnekte ise deri ihracatçısıyım deyip kösele parçaları gönderiyor ve yine vergi iadesinin gözüne vuruyordunuz.

Zaman içerisinde muteber iş insanları olarak lanse edilen bu tipler ya Karayipler’e ya da Yunanistan’a kaçtılar.

Konu uzun, şimdilik burada bir virgül koyalım. Devamı diğer bölüm ya da bölümlerde diyelim.

6 Kasım 2025 Perşembe

169 - 04.11.2025 - YANLIYIZ ÇÜNKÜ HALKIN YANINDAYIZ (Göynük Gazetesi)

 

YANLIYIZ ÇÜNKÜ HALKIN YANINDAYIZ

YANLIYIZ ÇÜNKÜ HALKIN YANINDAYIZ

 

Geçtiğimiz günlerde Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği (ÇŞİD) Bakanlığı tarafından Türkiye’nin 81 ilinde 81 bin konut adı altında sosyal konutlar yapılacağı açıklandı biliyorsunuz. Bu 81 bin konutun illere ve ilçelere göre sayısal dağılımı açıklandığında Göynük’te bir hayal kırıklığı oluştu. Zira Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Göynük’e kontenjan vermemişti. 

Yapılan açıklamalarda Göynük Belediyesi’nce bu konutlar için yer olmadığı şeklinde bir yazı yazıldığını öğrendik. Elbette bu hayal kırıklığımızı bir kat daha artırdı. 

Sonrasında ise Adalet ve Kalkınma Partisi İl Başkanı Suat Güner bir açıklama yaparak kontenjan verilmeyen ilçelerin belediyelerince kabaca “yer yok” cevabı verildiğini, bir kabahat varsa bunun ilgili belediyelerin kabahati olduğunu belirterek konuyu bir kez daha alevlendirdi. 

Salı günü ise Göynük Belediye Başkanı Ali Oral bir açıklama yaparak ÇŞİD Bakanlığınca belediyeden yer tahsis talebinde bulunulduğunu, ancak söz konusu yazıda belirtilen imarlı halde 10 bin metrekare ya da imar durumu olmayan 20 bin metrekare kriterlerine uygun ne belediyenin ne de Milli Emlak’ın uhdesinde bir arazi bulunmadığından bu kriterlere uygun yer olmadığını bildirildiğini belirtti. Ali Bey aynı zamanda bu yazının ilk olarak Şubat 2025’te ikinci olarak da Ağustos 2025’te kendilerine ulaştığından bahisle, belirtilen kriterlerde yer bulunmadığının Bakanlığa bildirildiğini beyan etti. 

Buraya kadar her şey normal. Özetlemek gerekirse TOKİ, Göynük’te de sosyal konut yapmak üzere yer aramış. Aradığı yerlerin kriteri de en az 10 veya 20 bin metrekare büyüklüğünde olmalıymış. Belediyemiz de ne belediyeye ait ne de hazine arazisi olarak bu büyüklükte yer olmadığını iletmiş. 

Burada Ali Bey’in bahsettiği bir başka mevzu daha var. O da TOKİ’ye normal konutlar için üç kez yazı yazıldığını, yazının her defasında reddedildiği mevzusu bu. Hatta o yazılara konu olmak üzere bazı üçüncü şahıs arazilerinin TOKİ konutları yapımı için idareye teklif edildiği belirtiliyor. TOKİ, statü değişikliği nedeni ile üçüncü şahıs arazilerini istimlak etmek suretiyle yani satın alarak buralara konut yapılamayacağını beyan etmiş bu reddin gerekçesini. Elbette kamuoyu bu açıklama ile teklif edilen o üçüncü şahıs arazilerinin kimlere ait olduğunu da merak etmiş durumda. Ama bu ayrı bir konu.

Bununla birlikte konu ile ilgili bir açıklama yapan Mudurnu Belediye Başkanı Sayın Doğan Onurlu, Bolu Milletvekilli Türker Ateş ile TOKİ’ye giderek belediyeye ait arazi olmadığını beyan ettiğinde TOKİ yetkilileri tarafından “siz üçüncü şahıslara ait yerler varsa oraları önerin. Biz TOKİ olarak ödemelerini yaparak o arazileri alma yoluna gideriz” şeklinde yol gösterildiğini beyan etti açıklamasında. Göynük Belediyesinin 3 kez reddedilen yazısına gerekçe olarak gösterilen statü değişikliği mevzusu ile bu yönlendirme birbiri ile çelişiyor gibi sanki. 

Dedik ya buraya kadar her şey normal. Anormal durum bundan sonra başlıyor. Göynük Belediye Başkanı birden konuyu basına getiriyor. Yalan yanlış beyanlarla kamuoyunun yanıltıldığını ısrarla belirtiyor. Kendi sözleriyle aktarmak gerekirse eğer “Biz burada siyaset yapmıyoruz, hizmet yapıyoruz” diyor. Aslında tam da siyaset yapılması gereken yerdeyiz. Ama burada belediyemizin sayın başkanının muhatabı, yerel medya organı olarak biz Göynük Gazetesi değil, doğrudan kendilerine suçlama yönelten AKP İl Başkanı olmalı kanaatindeyiz. Bizim yaptığımız yalnızca gazetecilik refleksi ile Göynük halkına doğruları tarafsızca iletmek o kadar. 

ÇŞİD Bakanlığının sosyal konut müjdesi olarak kamuoyuna duyurduğu bu 81 bin konut yapımı mevzusu şunun şurasında 1aylık bir mevzu. Sayın Ali Oral ise bu yılın Şubat ve Ağustos aylarında kendilerine yazılar geldiğini, Belediye tarafından TOKİ’ye üç kez yazı gönderildiğini daha yeni deklare etti kamuoyuna. Bu yazışmaların ne Göynük halkı tarafından ne de basın tarafından bilinmediği bir ortamda elbette ki insanlar sınırlı bilgileri çerçevesinde yorum yapacaktır. Doğruların açıklanması takdire şayan ancak bunu yaparken züccaciye dükkanına giren fil misali davranmadan, kırıp dökmemeye azami dikkat sarf edilmesi şart. 

Yanlı olmakla suçlanıyoruz fakat Göynük Gazetesi olarak bugüne kadar hiçbir kişi ya da kurumu hiçe saymadık. Halkın bilgi alma hakkını gözetmekten başka bir amacımız yok. Göynük Belediye Başkanı Ali Oral özelinde ise 31 Ekim 2024’te yazdığım yazı yerelde bir ilktir ve kendisini, düzenlediği halk buluşmasından dolayı kutlayan biriyim. Bu da “yanlı” olma suçlamasından uzak olduğumuzun kanıtlarından biridir bence. Bizi yanlı olmakla suçlayanlara şu açıdan hak veriyoruz: Evet biz yanlıyız; halkın, güçlünün değil haklının, sesini iletemeyenlerin yanındayız. Bu bir kabahat ise biz bu kabahati işlemeye devam edeceğiz. 

30 Ekim 2025 Perşembe

168 - 30.10.2025 - EVLERİNİN ÖNÜ YOLDUR YOLAKTIR (Göynük Gazetesi)

 

EVLERİNİN ÖNÜ YOLDUR YOLAKTIR

EVLERİNİN ÖNÜ YOLDUR YOLAKTIR

 

​Türk Halk Müziğinde sıkça kullanılan bir ifadedir “evlerinin önü” ifadesi. Bahsi geçen ev çoğunlukla sevgilinin evidir. Kimi zaman o evin önü yoncadır, yonca kalkmıştır dam boyunca, kimi zaman da o evin önünde boyalı bir direk vardır ve felek her nedense türküyü çığıranı yerden yere vurmuştur. Bazen de o evin önü o kadar dardır ki soğuk olan sularından bir tas bile içemezsiniz, ne alakaysa! Bizim bahsedeceğimiz evin önünde ise bir yol varmış.

O yol da Mudurnu–Göynük yolu… Aslında buradaki yol fiiliyatta antik İpek Yolu olsa gerek. Zira bu yola karayolu demek gerçekten yol olan yollara ihanet olur kanaatindeyim. Modern dünyada kullandığımız fosil yakıt ile çalışan (benzinli veya mazotlu)  araçların da elektrikli ya da hibrit araçların da kullanımı için değil bu yol. Geçmişe özlem odaklı olarak Kurtuluş Savaşı’nın sembollerinden kağnı ya da haşa huzurdan öküz arabası ile bu “yol”u kullanmak gerekiyor. Aksi durumda sanayi esnafı ile yakın ahbap olmanız işten bile değil. Verilen sıcak asfalt sözlerinin karşılığı buymuş meğer!  Ne yazık ki bu güzergâh yıllardır “ihale bekleyen umut” olarak kaldı. İki tarihi ilçeyi birbirine bağlayan bu yolun haline bakınca insan “Belki de Göynük’ün zamanın dışında kalmışlığı sadece kültürel bir metafor değildir” şeklinde düşünmeden edemiyor.

Bir de TOKİ’nin yapmayı planladığı sosyal konutlarmeselesi var.  81 ile sosyal konut yapılacakmış, ama Göynük’e ayrılan kontenjan koca bir SIFIR! Sebep?! Belediyenin raporuymuş efendim:

İnşaat yapılacak yer yok, zaten ilçede konuta talep de yok.” Ne güzel dünya! Keşke yetkililerin bu kadar rahat konuşma lüksü vatandaş olarak bizde de olsa. Yer yok diye rapor verilen Göynük’te benim bildiğim en az 3 ya da 4 firma harıl harıl inşaat yapıyor. Yapılan ya da yapılacağı taahhüt edilen konutlar da leblebi çekirdek misali satılıyor. Üstelik dillere pelesenk olmuş bir inşaatçılık ifadesi vardır; “Maketten ev satmak” diye; benim takip edebildiğim kadarı ile makete ihtiyaç bile duyulmadan, doğrudan projeden satılmakta bu “ihtiyaç dışı” konutlar!

Talep yok” kısmı ise başlı başına bir mizah malzemesi. Olmayan talep çerçevesinde 2nci Etap TOKİ konutları inşa edildi, olmayan talebe binaen inşaat şirketleri yüzbinlerce doları “haybeden” Göynük topraklarına gömmekte! Buna rağmen “talep yok” denmesi, olsa olsa talebi yanlış adreste aramaktır; mesela Eşek Adası’nda! (Yazarın Notu : Eşek Adası, İzmir açıklarında… Evet, adada eşek kalmadı. Onlardan sucuk yaptılar, biz de yedik. Yazarın notunun sonu).

Gerçi bu sıfır kontenjan hikayesi iyi oldu bile  diyebilirim. Çünkü buralar, gerçekten hak eden dar gelirlilere konut edindirmekten çok, zenginlere yatırım malzemesi olmaktan öteye gidemiyor. Sonuç olarak Göynük’te konut eksikliğinin faturasını ödemeyen neredeyse kimse kalmadı.

Konut talebi demişken kiralar şeklinde bir ampul çaktı kafamda. 4bin küsur nüfuslu ilçede 20-25 bin TL sınırına dayanan kiralar… Geçenlerde Bolu Merkez’de yaşayan bir kardeşimle sohbet ediyorduk. Sohbetin bir noktasında “Abi yerinden kıpırdama. Çok güzel memlekettesin. Bolca para biriktirirsin.” dedi bana. Ev kiramı (20 bin Törkiş Lira) söyleyince de ağzı öyle bir açık kaldı ki sanırsın Karain Mağarası’nın girişi! Bolu’da en işlek yollarda biri olan İsmet Paşa Caddesi üzerinde “eşyalı” dairesini aylık 15 bin Liradan, neredeyse zorla kiraya verdiğini söyleyince bu kez benim ağzım mağara misali açık kaldı.

Sonuç olarak; yollarımız delik, Devlet babaya ulaştırılan raporlarımız değişik, kiralarımız uçuk… Fakat biz yine de sabah kahvemizi yudumlarken “Allah beterinden saklasın” şeklinde avuntular içindeyiz. Belki Göynük’ün asıl gücü budur: Makȗs talihine küsmek yerine, onunla dalga geçebilen insanların şehri olmak. Belki de hal-i pür melalimizi şu türkü tam olarak anlatmakta kimbilir:

Evlerinin önü üç ağaç çınar
Dillerim tutuşur yüreğim yanar 
Evinden ayrılan böyle mi yanar
Anam anam hangi derdime yanam

​Biz yine türkülerle avutulurken, kim bilir, belki bir gün o türkülerdeki “evlerin önü” gerçekten bir yola kavuşur.

29 Ekim 2025 Çarşamba

162 - 29.10.2025 - CUMHURİYET’İN IŞIĞINDA BİR YILIN HİKÂYESİ (Göynük Gazetesi)

 CUMHURİYET’İN IŞIĞINDA BİR YILIN HİKÂYESİ



29 Ekim 2024’te kaleme aldığım yazıdan bu yana geçen bir yıl, Göynük Gazetesi’nde satırlara dönüşen her fikir aslında Cumhuriyet’in bize miras bıraktığı değerlerin bir yansıması oldu. Bugün, 29 Ekim 2025, yalnızca Cumhuriyetimizin 102. Yılının bir kutlaması değil; aynı zamanda gazetemizin basılı versiyonla yeniden halkın eline, gözüne, yüreğine temas edeceği yeni bir başlangıç da olacak.

Bu bir yılın muhasebesini yaparken görüyorum ki yazılarımda dile getirdiğim sorunlar, umutlar, eleştiriler ve çağrılar aslında Cumhuriyet’in kökleriyle sıkı sıkıya bağlıydı. Cumhuriyet demek, halkın kendi sesini duyurabilmesi demekti. Belediyenin bütçe hesaplarını irdelediğim, su kaynaklarının adil kullanımını sorguladığım satırlar, gençlerin işsizlik kaygılarını dile getirdiğim yazılar hep bu özün bir parçasıydı: Halkın sesi olabilmek. Çünkü Cumhuriyet, en çok da sesi duyulmayanlara söz hakkı tanımakla anlam kazanır.

Bir yıl boyunca Göynük’ün taşrasında, köylerinde, mahallelerinde dolaşan sorunları yazıya dökerken hep aynı soruyla yüzleştim: “Cumhuriyet bize ne verdi ve biz ona ne borçluyuz?” Cevap açıktı. Cumhuriyet bize özgürce yazma, sorgulama, eleştirme, önerme ve umut etme hakkını verdi. O yüzden kalemim sadece gündelik haberlerin değil, aynı zamanda Cumhuriyet’in bize yüklediği sorumlulukların da taşıyıcısı oldu.

Cumhuriyet aynı zamanda geleceğe dair bir bakıştı. Bu nedenle gençlerin hayallerine, köyden kente göçün yarattığı yeni kimlik arayışlarına, kadınların toplumsal ve siyasal hayattaki görünürlüğüne dair yazılarımda sık sık Cumhuriyet’in kurucu felsefesine göndermeler yaptım. Çünkü biliyorum ki, Cumhuriyet’in gerçek sahibi bugünün gençleri ve kadınlardır; onların katılımı olmadan demokrasi de, kalkınma da eksik kalır.

Ve bugün… Gazetemiz basılı olarak yeniden halkın eline ulaşırken, bu tarihî günü Cumhuriyet Bayramı ile taçlandırıyoruz. Cumhuriyet nasıl ki Anadolu’nun en ücra köyüne bile özgürlüğün ve eşit yurttaşlığın ışığını taşımışsa, Göynük Gazetesi de basılı da olsa dijital de olsa sayfalarıyla aynı ışığı taşımaya niyetlidir. Basılı bir gazetenin değeri, yalnızca haber aktaran değil; dokunan, saklanan, kuşaktan kuşağa geçen bir hafıza belgesi, bir arşiv nüshası olması ile ölçülür. Cumhuriyet’in yüz yıllık birikimiyle bizim mütevazı çabamız yan yana geldiğinde ortaya çıkan şey, yerel ve ulusal ruhun aynı anda yaşamasıdır.

Bireysel anlamda geçtiğimiz bir yılın yazı serüvenine baktığımda, eleştirilerimle umutlarımı, hayal kırıklıklarımla inançlarımı aynı satırlarda buluşturduğumu görüyorum. Cumhuriyet’in bize öğrettiği de budur bence; eleştirmekten korkmamak, umudu da kaybetmemek.

29 Ekim 2025’te hem Cumhuriyetimizin 102. yılını hem de Göynük Gazetesi’nin basılı formatının yepyeni bir sayısını selamlarken, kalbimle ve kalemimle şunu bir kez daha haykırmak isterim: Cumhuriyet, yalnızca büyük şehirlerin meydanlarında değil; Göynük’ün dar sokaklarında, köy meydanlarında, kahvehanelerde, okul bahçelerinde de nefes almaktadır. Bizim görevimiz, bu nefesi diri tutmaktır.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı aziz Atatürk’ün deyimiyle “En büyük bayramdır, kutlu olsun!

 

171 - 13.11.2025 - YATIRIM TAVSİYESİ : Bölüm-2 (Göynük Gazetesi)

  YATIRIM TAVSİYESİ : Bölüm-2 Nerede kalmıştık? Hah, hayali ihracatçılarda … Dediğim gibi bu muteber iş insanlarının çoğu, şaşalı yaşantı...