Eğitim-Sel
Merhabalar sevgili dostlar. Geçtiğimiz hafta gündemi en çok meşgul eden olay hiç kuşkusuz, Marmara’yı ve özellikle İstanbul’u vurup geçen sel felaketi idi.
Üzerinden bir süre geçmeden yazmak istemedim. Sıcağı sıcağına yazsaydım emin olun “Ağır Cezalık” olabilirdim. Neresinden tutsan elinde kalacak bir olaydı genel itibarıyla bu sel felaketi. Şehircilik sıfırın altında olduğundan dere yataklarına imar izni verilmesinden tutun da, bu izinlerin kendinden önce verildiğini söyleyerek “sıyırma” gayretlerine kadar tam bir traji-komik vak’a… “Enkaz devraldık” edebiyatına aşinaydık da bunu bir adım daha ileri götürerek “Enkaz devralmıştık zaten” e dönüştürebilen siyasetçilerin varlığına da şahit olduk! Hangi iktidar döneminde verilirse verilsin, halk tarafından kanıksanmış olan bu yönetim tarzı çerçevesinde yapılan her icraat kanıma dokunuyor. “Enkaz devraldık” diye işbaşı yapan her görüş, ardında daha büyük enkazlar bırakarak çekiliyor. Olan yine mazlum halka oluyor.
Mazlum halk demişken, sel yağmacıları pek de mazlum değil ne dersiniz? İki adım ötesinde selden ölenlerin olması hiçbir şey ifade etmiyor olacak ki bu aymaz insanlar çamurun içinden tabak çanak toplamakta beis görmediler. Uzatılan mikrofonlara söyledikleri bahane ise “nasılsa sigortadan parasını alacaklar”… Ne kadar kolay değil mi? Depremde de bu tip “insan”ların varlığından bahsedildiğini anımsıyorum. En hafif tabirle “ölü soyucu” diyebileceğimiz bu tiplerle ilgili türlü çeşit şehir efsanesi dolaşmaktaydı; selden sonra ete kemiğe büründü bu şehir efsaneleri. Toplum psikolojisi mi dersiniz, yetiştirme bozukluğu mu bilemem, ancak bir yerde hata olduğu kesin. Yani hangi anlayış, hangi kültür bu yapılanları mazur görür? Oysa bahane hazır: “İhtiyacımız var. Hem zaten sigortadan parasını alacaklar” Oh, ne ala!!!
Kişisel görüşüm, ailede başlaması gereken eğitimin, maalesef hiç verilmemiş ya da yanlış verilmiş olmasından kaynaklanan bir toplumsal yozlaşma içerisinde olduğumuz. Ailede bir otorite figürü olmayan çocuklar, ileride toplumda da hiç kimseyi ya da hiçbir kurumu otorite kabul etmiyor ve sonuç: Ölü soyuculuk yapmaktan utanmayan tiplerden oluşan bir toplum… Bazen düşünmüyor değilim; acaba bize anlatılan tarih başka bir ulusun tarihi mi diye. Zira “sağ elin verdiğini sol el bilmesin” diye cami kapısını buna uygun tasarlayan insanların torunları olmayı hak etmediğimizi, bu aralar daha sık düşünüyorum. Yerel medyamızın kuşkusuz en sevilen siması olan Mustafa Cop ağabeyimizin her daim söylediği gibi “Eğitim Şart!”. Ancak eğitimin aileden başladığı bilinciyle hareket etmek gerektiği de unutulmamalı.
Neyse sevgili okurlar. Bu haftalık bu kadar… Hatırlatma yapalım; Takip gazetemizde yayımlanan yazılarımı www.karakayatansel.net.tc adresinde bulunan kişisel internet blogumdan da okuyabilirsiniz. Hepinize mutlu bir Ramazan Bayramı diliyorum. Hoşça kalın, sevgiyle kalın…