30 Mart 2011 Çarşamba

0042-31.03.2011.Kamu Vicdanı

Kamu Vicdanı

Selam ve sevgiler değerli okurlar. Yine yoğun gündeme sahip bir haftayı daha geride bıraktık. Gerçi ne zaman yoğun olmayan bir gündeme sahip ki ülkemiz?!

Kuşkusuz en çok ses getiren olay, Kayseri’de 18 ay önce kaybolan üç yavrucağın katil zanlısının yakalanışı oldu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün direktifi ile görevlendirilen dönemin Konya Asayiş Şube Müdürü Ercan Taştekin önderliğindeki ekip, adeta ince işçilik örneği sergileyerek katil zanlısını yakaladı ve adalete teslim etti. Bundan sonraki süreçte yüce yargı son sözü söyleyecek ve zanlının mümkün olan en ağır cezayı almasını sağlayacaktır. Zira infial içindeki kamuoyu ve özellikle de öldürülen çocukcağızların aileleri yüce yargıdan ancak bunu beklemekte.

Elbette bu dava idam cezasının yeniden uygulamaya konulması boyutunda kamuoyu nezdinde çeşitli platformlarda tartışmaya açıldı. Avrupa Birliği müktesebatına uyum sürecinde 2002 senesinde ceza yasalarımızdan çıkarılan idam cezası, 1984 yılından bu yana da fiilen uygulanmıyordu zaten ülkemizde. Ancak Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’nun da konuyla ilgili bir mülakatta belirttiği gibi, kamu vicdanı bazı vakalarda bu cezanın şiddetli biçimde uygulanması yönünde hareket ediyor. Adaletin tecelli etmediğine ya da çok geç işlediğine inanan kesimlerce zanlıların, tatbikat için olay yerine getirilişleri, adliyeye sevkleri ve benzeri süreçlerde linç edilme girişimlerine muhatap olduklarını görüyoruz. İdam cezasının yaygın olarak değil belki ama özellikle bu tür davalarda uygulanması, kamu vicdanında yanan ateşin bir nebze de olsa hafifletilmesine fayda sağlayabilir.

***

Geçtiğimiz Salı günü Anıtpark’ı da kapsayan alanda ihdas edilmesi planlanan Kent Meydanı ile ilgili projeler, Ticaret ve Sanayi Odası’nda düzenlenen toplantıda gün yüzüne çıktı. Altı adet projenin tanıtıldığı toplantıya damga vuran ise Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz’ın tokalaşmak üzere uzattı eli gazeteci Metin Ferah’ın havada bırakması oldu. Demokratik bir tepki olarak görülebilir, ancak Metin Bey’in tepkisi kişisel olarak Alaaddin Yılmaz’a bile olsa hiçbir manada şık durmadı bence. Kişiler Alaaddin Yılmaz’ı insan olarak sevmeyebilirler. İcraatlarından da hoşnut olmayabilirler. Ancak Kent Meydanı gibi çok çok önemli bir konuda konsensüs oluşturma amacı taşıyan bu geniş tabanlı toplantıda havada bırakılan el Bolu Belediye Başkanı Makamı’nın elidir; elin sahibi kim olursa olsun. Yasalarda belirtilmemiş de olsa bu bir nezaket kuralıdır. Bu tepkinin Metin Bey’e yakışmadığını düşünüyorum. Yeri gelmişken Kent Meydanı projelerinin bir meydandan daha çok bir ticari işletme mantığı ile hazırlandığı göze çarpıyor. Kamuya ait bir bölgenin üçüncü şahıslara Yap-İşlet-Devret mantığı ile teslim edilmesine gönlüm razı gelmiyor maalesef. Ayrıca hangi proje hayata geçirilirse geçirilsin olaya Anıtlar Yüksek Kurulu da bir aşamada müdahil olacak, mevzu uzayıp gidecek. Hakkımızda hayırlısı ne diyeyim…

Sevgilerimi sunuyorum değerli okurlar. Haftaya buluşmak üzere…

23 Mart 2011 Çarşamba

0041-24.03.2011.Kısa Kısa - Kıza Kıza

Kısa Kısa – Kıza Kıza

Merhabalar. 2011 yılının ilk yazısını yazmak bugüne nasipmiş… Aslında yazıp çöpe attığım o denli çok taslak oldu ki; sayısını ben de unuttum. Ülkemizin ve dünyanın gündemi, tabiri caizse, ışık hızından daha hızlı değiştiğinden sizlerden bu kadar uzun süre ayrı kaldım. Çöpe attığım yazılardan da alıntılar içerecek olan bu yazımı kısa kısa paragraflar halinde tasarladım. Umarım ilk kez deneyeceğim bu metodu seversiniz.

***

Yılın ilk ayı içerisinde en baba tartışmalar Show Tv’de yayımlanan Muhteşem Yüzyıl dizisi ile ilgiliydi. Aslında çöpteki yazılarımdan birinin tamamını tartışmaya müdahil olma anlamında bu diziye ayırmıştım. Fakat birkaç bölüm sonrasında bu tür bir tartışmaya mahal bırakmayacak ölçüde sığlaşan dizinin tek olumlu yanının, insanımızda bir nebze olsun tarih merakı oluşturmak olduğunu düşünmeye başladım. O merakın boyutu da maalesef harem dairesi ile sınırlı kaldı. Gizlilik kışkırtıcıdır ya… Bizim elde ettiğimiz kâr ise bir şeklide edinip okuduğumuz birkaç tarih temalı kitap, izlediğimiz birkaç tartışma programı oldu o kadar. Adam olana çok bile!..

***

Yavru Vatan” Kıbrıs’taki “Türkiye elini Kıbrıs’tan çek” mealindeki ahmakça mitinglere gelince... Hangi aklı evvelin başının altından çıktığı belli olmayan, aslında bunun zerre kadar da önemi olmadığını düşündüğüm bu görüşe, bir Türkiye Türk’ü olarak katılmamak elde değil aslında. Vergi veren bir birey olarak, Güneydoğu’daki kaçak elektriğin parasını ödemek zorunda olmadığım gibi, kumarhanecilik ve illegal yardımcı gebelik teknikleri ihracından başka hiçbir pozitif ekonomik katkısı olmayan Kuzey Kıbrıs’a da aylık bilmem kaç milyon TL göndermek zorunda da değilim! Bağımsız bir devletse orası kendi gayrı safi milli hasılasını kendi gayretleri ile artırsın. Ha, devlet değilse de 82nci vilayetimiz olsun da bari akıtılan paraların İl Özel İdaresi Yasasına dayanarak akıtıldığını bilelim.

***

Kuzey Afrika ve Orta Doğu ülkelerini saran ayaklanma ve demokrasi talepleri de bir hayli ses getirdi. Tunus’ta neredeyse bin yıllık Zeynel Abidin Bin Ali diktatoryasını devirene dek devam eden ve diğer tüm ayaklanmaların ateşini kıvılcımlayan hareketlilik, Mısır’da biraz daha uzun ve kanlı devam etmesine karşın, ulaşması gereken hedefe ulaştı ve Hüsnü Mübarek alaşağı edildi. Gerçek demokrasi için daha çok yolu olmasına karşın Mısır halkı da bunu başaracaktır diye düşünürken, ayaklanma furyasının en şiddetli ve en kanlı olanı patlak verdi: Libya!AlbayMuammer El Kaddafi, ben bu satırları yazarken henüz devrilmemişti. Ancak çevre ülkelerden günlüğü 1.000 dolar maaş ödeyerek paralı asker temin etmesi ve isyancılara orantısız güç kullanması gerekçe gösterilerek Allah’ın cezası ABD önderliğindeki koalisyon güçlerince havadan ve denizden vurulmaya başlandı Libya. İlginçtir ilk füzeyi ise Kaddafi’nin kankası olan ve Libya’ya en çok silah satan ülkenin, Fransa’nın Cumhurbaşkanı Sarkozy salladı Libya topraklarına. ABD ise, İngiltere’nin kayıtsız şartsız figüranlığında, herkesçe malum olan petrol aşkıyla olayı kotarıyor. Sivillerin ölmesi zerrece umurlarında değil. O yüzden tanesi 1,5 milyon dolar olan Tomahawk’ları maytap gibi harcamaktan çekinmiyorlar! “İleri demokrasiyiIrak’a götürdükleri gibi Libya’ya da bir götürebilseler… Aslında dikkat çekici iki nokta var: Birincisi Osmanlı’nın bir şekilde el çektirildiği coğrafyalarda huzur, mutluluk onlarca yıldır mumla aranıyor adeta. Diğer dikkate şayan nokta ise, adına Wikileaks Belgeleri denilen ve bence Amerikan Yönetimindeki Şahinler kanadının oyunundan ibaret olan belgelerden sonra bu olayların çorap söküğü gibi gelişmiş olması. Sorulması gereken asıl soru şudur: Madem bu denli önemli belgeleri kamuoyu ile paylaşarak krizlerin müsebbibi oldu Wikileaks, o çok güçlü CIA, NSA ve bilumum haberalma örgütleri bu Julian Assange denen arkadaşı neden “paketleyemiyor”?

***

Son olarak son Ergenekon dalgasında tutuklanan gazeteci Nedim ŞENER hakkında birkaç söz söylemek isterim. Kişisel olarak tanımam etmem. Ancak duruşundan ve bugüne değin soruşturmacı gazetecilik adına ortaya koyduğu ürünlerden dolayı ona karşı bir sempatim var. Yani içimden bir ses Nedim ŞENER'in suçsuz olduğunu haykırıp duruyor. Adaletin şaşmaz terazisine sonsuz güven duyuyorum ve en kısa sürede adaletin tecelli edeceğine inanıyorum. Hâsıl-ı kelâm hayali ihracat yapan Orhan ASLITÜRK denen arkadaş dışarıdayken, bunu kamuoyuna duyuran Nedim ŞENER gibi bir gazetecinin içeride olmasının daha fazla içimi yaralamasını istemiyorum.

***

Sevgi ve hürmetlerimi sunuyorum değerli okurlar. Haftaya görüşmek üzere hoşça kalın

161 - 25.09.2025 - DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ (Göynük Gazetesi)

  DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ ...