23 Mart 2011 Çarşamba

0041-24.03.2011.Kısa Kısa - Kıza Kıza

Kısa Kısa – Kıza Kıza

Merhabalar. 2011 yılının ilk yazısını yazmak bugüne nasipmiş… Aslında yazıp çöpe attığım o denli çok taslak oldu ki; sayısını ben de unuttum. Ülkemizin ve dünyanın gündemi, tabiri caizse, ışık hızından daha hızlı değiştiğinden sizlerden bu kadar uzun süre ayrı kaldım. Çöpe attığım yazılardan da alıntılar içerecek olan bu yazımı kısa kısa paragraflar halinde tasarladım. Umarım ilk kez deneyeceğim bu metodu seversiniz.

***

Yılın ilk ayı içerisinde en baba tartışmalar Show Tv’de yayımlanan Muhteşem Yüzyıl dizisi ile ilgiliydi. Aslında çöpteki yazılarımdan birinin tamamını tartışmaya müdahil olma anlamında bu diziye ayırmıştım. Fakat birkaç bölüm sonrasında bu tür bir tartışmaya mahal bırakmayacak ölçüde sığlaşan dizinin tek olumlu yanının, insanımızda bir nebze olsun tarih merakı oluşturmak olduğunu düşünmeye başladım. O merakın boyutu da maalesef harem dairesi ile sınırlı kaldı. Gizlilik kışkırtıcıdır ya… Bizim elde ettiğimiz kâr ise bir şeklide edinip okuduğumuz birkaç tarih temalı kitap, izlediğimiz birkaç tartışma programı oldu o kadar. Adam olana çok bile!..

***

Yavru Vatan” Kıbrıs’taki “Türkiye elini Kıbrıs’tan çek” mealindeki ahmakça mitinglere gelince... Hangi aklı evvelin başının altından çıktığı belli olmayan, aslında bunun zerre kadar da önemi olmadığını düşündüğüm bu görüşe, bir Türkiye Türk’ü olarak katılmamak elde değil aslında. Vergi veren bir birey olarak, Güneydoğu’daki kaçak elektriğin parasını ödemek zorunda olmadığım gibi, kumarhanecilik ve illegal yardımcı gebelik teknikleri ihracından başka hiçbir pozitif ekonomik katkısı olmayan Kuzey Kıbrıs’a da aylık bilmem kaç milyon TL göndermek zorunda da değilim! Bağımsız bir devletse orası kendi gayrı safi milli hasılasını kendi gayretleri ile artırsın. Ha, devlet değilse de 82nci vilayetimiz olsun da bari akıtılan paraların İl Özel İdaresi Yasasına dayanarak akıtıldığını bilelim.

***

Kuzey Afrika ve Orta Doğu ülkelerini saran ayaklanma ve demokrasi talepleri de bir hayli ses getirdi. Tunus’ta neredeyse bin yıllık Zeynel Abidin Bin Ali diktatoryasını devirene dek devam eden ve diğer tüm ayaklanmaların ateşini kıvılcımlayan hareketlilik, Mısır’da biraz daha uzun ve kanlı devam etmesine karşın, ulaşması gereken hedefe ulaştı ve Hüsnü Mübarek alaşağı edildi. Gerçek demokrasi için daha çok yolu olmasına karşın Mısır halkı da bunu başaracaktır diye düşünürken, ayaklanma furyasının en şiddetli ve en kanlı olanı patlak verdi: Libya!AlbayMuammer El Kaddafi, ben bu satırları yazarken henüz devrilmemişti. Ancak çevre ülkelerden günlüğü 1.000 dolar maaş ödeyerek paralı asker temin etmesi ve isyancılara orantısız güç kullanması gerekçe gösterilerek Allah’ın cezası ABD önderliğindeki koalisyon güçlerince havadan ve denizden vurulmaya başlandı Libya. İlginçtir ilk füzeyi ise Kaddafi’nin kankası olan ve Libya’ya en çok silah satan ülkenin, Fransa’nın Cumhurbaşkanı Sarkozy salladı Libya topraklarına. ABD ise, İngiltere’nin kayıtsız şartsız figüranlığında, herkesçe malum olan petrol aşkıyla olayı kotarıyor. Sivillerin ölmesi zerrece umurlarında değil. O yüzden tanesi 1,5 milyon dolar olan Tomahawk’ları maytap gibi harcamaktan çekinmiyorlar! “İleri demokrasiyiIrak’a götürdükleri gibi Libya’ya da bir götürebilseler… Aslında dikkat çekici iki nokta var: Birincisi Osmanlı’nın bir şekilde el çektirildiği coğrafyalarda huzur, mutluluk onlarca yıldır mumla aranıyor adeta. Diğer dikkate şayan nokta ise, adına Wikileaks Belgeleri denilen ve bence Amerikan Yönetimindeki Şahinler kanadının oyunundan ibaret olan belgelerden sonra bu olayların çorap söküğü gibi gelişmiş olması. Sorulması gereken asıl soru şudur: Madem bu denli önemli belgeleri kamuoyu ile paylaşarak krizlerin müsebbibi oldu Wikileaks, o çok güçlü CIA, NSA ve bilumum haberalma örgütleri bu Julian Assange denen arkadaşı neden “paketleyemiyor”?

***

Son olarak son Ergenekon dalgasında tutuklanan gazeteci Nedim ŞENER hakkında birkaç söz söylemek isterim. Kişisel olarak tanımam etmem. Ancak duruşundan ve bugüne değin soruşturmacı gazetecilik adına ortaya koyduğu ürünlerden dolayı ona karşı bir sempatim var. Yani içimden bir ses Nedim ŞENER'in suçsuz olduğunu haykırıp duruyor. Adaletin şaşmaz terazisine sonsuz güven duyuyorum ve en kısa sürede adaletin tecelli edeceğine inanıyorum. Hâsıl-ı kelâm hayali ihracat yapan Orhan ASLITÜRK denen arkadaş dışarıdayken, bunu kamuoyuna duyuran Nedim ŞENER gibi bir gazetecinin içeride olmasının daha fazla içimi yaralamasını istemiyorum.

***

Sevgi ve hürmetlerimi sunuyorum değerli okurlar. Haftaya görüşmek üzere hoşça kalın

Hiç yorum yok:

161 - 25.09.2025 - DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ (Göynük Gazetesi)

  DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ ...