14 Mayıs 2012 Pazartesi

0055-17.05.2012.Oyun


Oyun

Birkaç yıl önceydi. Chelsea FC takımı İngiltere Premier Futbol Ligi şampiyonluğunu, bitime bir maç kala garantilemişti ve son maçını deplasmanda Old Trafford Stadı’nda Manchester United (ManU) ile oynayacaktı. ManU takımı Chelsea’nin sahaya çıkacağı noktada iki sıra oluşturdu ve sahaya çıkışında şampiyon Chelsea oyuncularını alkışladı. Sonra çıktılar sahaya ve takır takır top oynadılar. Maç bitince de hiçbir olay çıkmadan herkes evine gitti.

Bu anlattığım olay hiçbir masal kitabında yer almamaktadır çünkü tamamen gerçektir. İnanmayan açıp youtube’den görüntülerini izleyebilir. “Holigan” İngilizler bu tarz bir centilmenliğin altına imza attı işte…

         Gel 2012 senesine... Yer; İstanbul Kadıköy. Türkiye Süper Ligi Süper Final mücadelesi... Spor medyasına göre “Asrın Finali”. Şike muhabbetinden daral gelen futbol izleyicisine bir tutam ferahlık vereceğine inanılan maç. Beraberlikle biten maçtan hemen sonra şampiyonluğunu ilan eden Galatasaray futbol takımının normal şartlar altında kupayı güzel bir seremoni ile oracıkta alması beklenir değil mi? Hayır!.. Sahaya giren Fenerbahçeli taraftarlar, saha içi ve saha dışı olaylar ve üç saatlik direnişin sonunda kupasına kavuşabilen bir takım...

         2012 senesinin Türkiyesi’nden tahammülsüzlük manzaraları bununla da kalmıyor maalesef.  Şampiyon olan takımın taraftarlarından galiz küfürlerle dolu dalga geçme mesajlarıyla dolup taşan sosyal medya, herşeye rağmen Süper Final’de finalist olmuş, bir gol atabilse şampiyonluğu kendi evinde kazanabilecek takımın taraftarlarının, takımlarına olan teşekkür mesajlarıyla bile dalga geçebilen dijital Vandalizm!.. Sırf bilgilendirme amacıyla yazdığım iletilerden dolayı hiç tanımadığım insanlardan işittiğim ağır ve bir o kadar da saçma sapan laflar beni adeta canımdan bezdirdi. İnanının sosyal medyadan elimi eteğimi çekip çekmemek arasında kaldım geçen akşam. Neyse ki imdadıma Saygıdeğer Hocam Ali Özdemir’in yazısı yetişti. Ali Hoca’nın yazısını okuduğumda bir aydınlanma yaşadım diyebilirim. Lefterlerin, Metin Oktayların, Baba Hakkıların oynadığı bir “oyun”dan milyon dolarların döndüğü bir brokerlik işine dönüşen futbolun, artık izleyici olunamayacak kadar kirlenmiş bir aktivite olduğunu ve artık bir “oyun”dan ziyade sinir savaşına dönüştüğünü düşünüyorum. Bundan böyle yaşadığım şehrin takımı Boluspor ve Süper Final öncesine kadar taraftarı olduğum Fenerbahçe de dahil olmak üzere futbol benim için bitti!.. Paranın en büyük forvet oyuncusu haline dönüştürüldüğü bir aktiviteye taraftar statüsünde de olsa katılmam bu saatten sonra…


                İspanya’yı yıllarca 3F ile yani Fado müziği, Fiesta ve Futbol ile yöneten diktatör Franco’nun deyimi ile “kitleleri uyutan afyon futbol” bugün geldiğimiz noktada uyuşturma kapasitesini kat be kat artırmış vaziyette ve ben daha fazla uyuşturulmak istemiyorum! Ya siz?!

9 Mayıs 2012 Çarşamba

09.05.2012.İzzet Baysal Şükran Günleri - ÖZEL (Cemiyet Gazetesi)


Ölümsüzlüğün Sırrını Keşfeden Adam

Tıp ilmi yüzyıllardır ölümsüzlüğün sırrını arıyor. Oysa Amerika’yı yeniden keşfetmeye hiç gerek yok. Gelsinler Bolu’ya; bir ismi sorsunlar, yeter… O isim İzzet Baysal… Bolu’da bu ismi kime sorarlarsa sorsunlar alacakları farklı kelimelerle de olsa bellidir: “Allah razı olsun İzzet Baba’dan!” Bir insandan yaratıcının razı olmasının istenmesi ve ona BABA sıfatının layık görülmesi her kula nasip olmayacak güzellikte bir durum. Bunu hak etmek için İzzet Baba’nın yaptığı tek şey ise, anasının ak sütü kadar helal olan malı mülkünden ve parasından, salt insanlara faydalı olabilmek adına sarf etmesi. Eskiler buna “vakfetmek” derler. Her ne kadar şimdikilerin vakıf kelimesinden anladığı almak olsa da…

İzzet Baba’nın adını taşıyan iki okuldan; Mimar İzzet Baysal Endüstri Meslek Lisesi ve Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nden mezun bir Bolulu olarak bizzat tespit ettiğim şudur: İzzet Baysal partiler üstü ve siyaset üstü bir markadır. Yıllar önce elime 1967 yılının Bolu’sunu gösteren bir fotoğraf geçmişti. Şimdilerde O’nun adını verdiğimiz ana caddenin toprak zemini ve birkaç iptidaî bina ile Bolu, çok değil yarım asır kadar önce “köylük”le “kasabalık” arasında bir yerlerdeyken bugünkü durumuna ulaşmasında İzzet Baba’nın vakfettiklerinin payı çok ama çok büyük. Gelmiş geçmiş iktidarların Bolu’ya yaptıkları, İzzet Baba’nın eserleriyle boy bile ölçüşemez, bu kesin. İzzet Baysal kendi insanlarına yatırım yapmayı düşünmeseydi eğer, sonradan renklendirilmiş o eski fotoğraf ile bugün arasında çok da fark olmazdı, emin olun.

Bolulu birinin yolu mutlak surette İzzet Baba’nın eserlerinden birkaçına düşer. Dünyaya yeni gelen bir bebek İzzet Baysal Kadın Doğum Hastanesi’nde gözlerini açar, okullu çocuklar O’nun adını taşıyan okullarda öğrenim görür, hastalanan hemşehrilerimiz üniversitesinin hastanesinde şifa arar… Örnekleri çoğaltmak mümkün… Ama dedik ya, Amerika’yı yeniden keşfetmeye lüzum yok!.. Hayırsever diye nitelenen nice insan, hayır için yaptırdığı tesisleri cirosundan yaptırıp harcamayı vergiden düşerken İzzet Baba vergilerden sonraki net kârından vakfetmiş. Bu farkı da kalın harflerle belirtmek lâzım.

Yıllar önce AİBÜ Turizm ve Otelcilik MYO’da öğrenciyken Şükran Günleri etkinliklerinin bir bölümünde host yani karşılama görevlisi olarak görev almıştım. Kardelen Sineması henüz Saray Sinemasıydı ve birçok toplantı, konferans, panel orada icra edilirdi. Yani henüz AİBÜ Kültür Merkezi’nin renk adı taşıyan salonları da yoktu! Rahmetli İzzet Baysal, o dönemin İl Sağlık Müdürü’nün koluna girmiş olduğu halde salona teşrif ettiğinde dönemin Bolu Milletvekilleri ve Valisi de dâhil olmak üzere herkes ama herkes ayakta karşılamıştı O’nu. Hiç kimse bir zorundalık eseri ayağa kalkmış değildi. Herkesin gözlerinden bir ışıltı yayılıyordu ve bunun adı saygıydı, sevgiydi, hürmetti… İzzet Baba elini kaldırıp bu hürmete cevap vermişti tam önümden geçip koltuğuna doğru ilerlerken. Bir an, sadece bir an göz göze geldik ve İzzet Baba’nın bana gülümsediğini gördüm. O birkaç saliselik anda gözerinde okuduğum sadece mutluluktu. Katışıksız bir mutluluk… Ruhu şad olsun.

Son olarak ilgili ve yetkililere iki küçük talebimi iletmek isterim. Aslında birçok Bolulu’nun talebine tercüman olmak da diyebiliriz buna. Birincisi bankalar caddesi tabir edilen bölgedeki İzzet Baysal anıtına lütfen bir bakım yapılsın ve anıt elden geçirilsin lütfen. Zira anıttaki bakımsızlık had safhada. Diğer talebim de D100 karayolunun Bolu girişlerinde “İzzet Baysal Kenti Bolu’ya Hoş Geldiniz” yazan totem tabelaların bir an önce yenilenmesi. D100 karayolunu kullanan ve transit geçiş yapan insanlara İzzet Baba’nın Bolulular için ne ifade ettiğini en güzel anlatan bu tabelaların yılların yorgunluğuna yenik düşmüş hali herkesi üzüyor. Çok fazla bir masraf gerektirmeyen bu işlerin bir an önce yapılması gerekiyor bence. Hem “Temsil ve Ağırlama Giderleri Hesabı” niye var ki?! İzzet Baysal Şükran Günleri kutlu olsun

4 Mayıs 2012 Cuma

0054-05.05.2012.İçme O Andı


İçme O Andı

Eskiler “tutamayacağın sözler verme” derler. Bizden bir “tık” önceki jenerasyonun ve yaşıtlarımızın maalesef tutamayacağı sözler verdiğini son günlerde çok sık düşünmeye başladım.

Beni bu düşünceye sevk eden de geçen sabah işe gidiş yolum üzerindeki bir okulun öğrencilerinin hep bir ağızdan Andımız”ı okumasıydı.  Doğruluk, çalışkanlık, küçükleri koruma ve büyükleri sayma… İddialı sözler… Hele bir de “and içme” ile tamamlanıyor ya, beni benden alan asıl bu işte.

Son günlerin en ilgi çekici konusu olan okul sütü’nü çağrıştırdı bana öğrenci andı. Son kullanma tarihi 2005 olan sütleri yavrucaklara vermeye vicdanı razı olan “insan”lar da bu andı içmişti vaktiyle… Doğru ve çalışkan olduğunu gür bir sesle ilan etmiş, üstüne bir de küçükleri koruyacağına yemin etmişti onlar da… Demek ki kefaretini verdiler ki yalan yere yemin ettikleri halde çarpılmıyorlar bunlar. Ya da şerbetli olabilirler ne bileyim!.. Bir şekilde sorun yaşayıp hastaneye kaldırılan çocukların sayıca çok olması ile haber değeri kazanan bu mevzuda idareci sıfatındaki “and içmişler”in tavrı ise ilginç ötesi… Bağımsız laboratuarlarca bozuk olup olmadığı net bir biçimde ortaya konmadan “Bozuk değildir o sütler. Aşırı hassasiyet o kadar” yorumunu yapabilmek, ayaklı laboratuar olmak değil de nedir sizce?!

Bir de “yüzde yüz tavuk etinden üretilmiş yüzde yüz dana sucuğu” hadisesi var ki aman aman!..  Kimilerince tavuk etinden üretildiği halde bu mamullerin üzerine dana eti yazılması etik değilse bile, yıllardır çevremizde gördüğümüz “yüzde yüz insan görünümlü yüzde yüz öküzler”e ne demeli?! “Doğan görünümlü Şahin” gibi insanlar…

Futbolda şike iddialarının sulandırılması da, zamanında bu andı içmiş “Doğan görünümlü Şahinler”ce yapılmadı mı? Sırf “yayıncı kuruluş” daha fazla cukka kazanabilsin diye önce yasa değiştirildi, sonra da “teşebbüs boyutunda kalmış, sahaya yansımamış” denilerek etik bir şekilde işin suyu çıkarıldı. Aziz Yıldırım içerideyken şike yok demek ne kadar abes ise, şike yokken Aziz Yıldırım’ın tutsaklığının devamı nasıl bir çelişkidir?

Dolayısıyla içme o andı canım kardeşim. Eğer ileride etkili ve yetkili bir duruma geldiğinde sen de “dün dündür, bugün bugündür” deyip çocukken ettiğin yemini unutacaksan içme o andı n’olur! 

161 - 25.09.2025 - DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ (Göynük Gazetesi)

  DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ ...