12 Aralık 2013 Perşembe

0067.13.12.2013.BİYOMETRİK İZ



BİYOMETRİK İZ



                Selamlar sevgili dostlar. Son günlerde sağlık alanında ilginç ve bir o kadar da aslı astarı olmayan bilgiler kamuoyu ile paylaşılmakta. Ancak söz konusu bilgileri paylaşanlar mı anlatmaktan yana sorunlu, yoksa bu bilgileri aktaranların mı anlayışı kıt bunu çözebilmek mümkün değil.

                Avuç içi izi okutmadan tedavi olamama saçmalığı örneğin… Kasım ayı içerisinde, basının odaklandığı konu, özel hastanelerde avuç ve damar izi okutularak muayene olma zorunluluğu idi. Olay başlı başına bir kişisel güvenlik zafiyeti olarak ortadayken, Aralık ayı başından itibaren avuç içi izi olmayanların muayene olamayacağı yönünde bilgi kirliliği oluşturmak kimin fikriydi Allah aşkına?!? Öyle bir durum ortaya çıktı ki, hasta olmasan dahi gidip uyduruk bir poliklinik kaydı oluşturmak ve avuç izini sisteme kaydettirmek zorundaymışsın gibi bir yapay zorunluluk icat edildi. Sonrasında ise aklı başında birileri çıktı da, Aralık ayından itibaren hastanelere başvuranların da münferiden avuç içi taratılabileceğini açıkladı çok şükür. Gerçi başta değindiğim “kişisel güvenlik zafiyeti” konusunda yapılan ya da yapılacak bir çalışma maalesef hala yok! Suiistimallerin önüne geçme amaçlı olarak tasarlandığı iddia edilen bu sisteme neden ihtiyaç duyulduğu bence hala bir muamma. Yani en ekstrem örneklerden biri olarak sunabileceğimiz pasaport alma işleminde bile TC Kimlik Numarası yeterli olurken, sağlık gibi mahremiyet ihtiva eden bir konuda neden tamamen kişiye özel olan biyometrik iz kullanımı zorunludur ki?! İleride bir gün bu bilgilerin ilgisiz üçüncü şahıslarla paylaşılmayacağını kim garanti edebilir? Bu noktada Oktar Babuna örneğini hatırlatmak isterim. 1997 yılında TGRT’nin öncül desteğiyle bir kampanya başlatan Babuna, bu kampanya dâhilinde uygun kemik iliği bulabilmek adına 160 bin kişiden kan örneği toplatmayı başarmış, ancak toplanan örneklerin 120 bin adedinin kaybolması ve bu örneklerin ABD ile paylaşılması ile suçlanmıştı. Komplo teorisi gibi olacak ama; bu kadar yüksek sayıda örnek ile donörlerin DNA yapısına ulaşılabilir ve dolayısıyla donör ırka yönelik kimyasal silah üretilmesine bile olanak sağlanabilir! SARS ve Kuş Gribi’nin neden sadece sarı ırk üzerinde etkili olduğunu merak eden var mı acaba aranızda?

                Sağlıkta reform süreci; doktor seçme özgürlüğü, bürokratik zırvalıkların en aza indirilmesi gibi birçok yönden hastaya ek olanaklar sağlamış görünürken, avuç ve damar izinin sisteme işlenmesi zorunluluğu bence gerekliliği tartışılacak bir uygulama olarak sağlık sistemine biraz da zorla entegre edildi. Bu uygulamadaki “kişisel verilerin güvenliği” sorunsalının çözüme kavuşturulması, güvence verilememesi halinde (ki bence insan faktörünün dâhil olduğu bu süreçte kişisel veriler hiçbir zaman güvende olmayacaktır) dünyada hiçbir örneği bulunmayan bu uygulamadan bir an önce vaz geçilmesi en büyük dileğimiz. Hem bir aralar çipli nüfus cüzdanları pilot uygulama olarak BOLU’da uygulanmıştı; ne oldu o uygulamaya Allahınızı severseniz?!?

                Önümüzdeki hafta, Allah ömür verirse, sağlık hakkında bir şeyler söylemeye devam edeceğim dilim döndüğünce. Görüşünceye dek hoşça kalın dostlar…

3 Aralık 2013 Salı

0066.06/12/2013.Dert-hane


DERT-HANE

                Selamlar sevgili dostlar. Geçen haftaki yazımda, dershanelerin kapanması süreci ile ilgili birkaç şey yazacağımı söylemiştim hatırlarsınız.
                
             Her ne kadar bu yıl çalışmasa da eşimin yıllardan beridir ataması yapılmayan bir öğretmen olarak dershanelerde çalışmasından dolayı bu sektörle ilgiliyim. On bir ay kadar bilgi işlemci olarak bizzat sektörde yer almamın da bunda etkisi var elbette… O dönemde, geçen haftaki yazımda da bahsettiğim “eski” arkadaşlarıma anlatamadığım, ya da onların anlamamakta ısrar ettiği nokta dershanelerin, maddi durumu yerinde olmayan ailelerin çocuklarına okuyup kariyer sahibi olmaları yolunda fırsat eşitliği sağlaması idi. Resmi rakamlarla kişi başına düşen milli gelir 13 bin Dolar olsa da hayatlarını kıt kanaat şartlarda idame ettirmeye çalışan ve çocuklarına özel ders aldırmaya yetecek maddi imkânı olmayan ailelerin can simididir dershaneler. Şöyle ki; yeni mezun bir öğretmen bile özel dersin saati için 50 TL gibi rakamlar telaffuz ederken, tek bir ders yerine tüm derslerden okul dışı destek aldırabilmek için ailelerin destek noktası, zeki fakat maddi durumu iyi olmayan çocuklar içinse fırsat eşitliği sağlayan eğitim kurumlarıdır onlar. Okulda alamadıkları bilgileri tamamlamanın haricinde, sınav tekniği kazandırma anlamında da dershanelerin öğrenciye desteği tarifsiz bana göre. Yeri gelmişken söylemeden edemeyeceğim: ÖSYM’nin uyguladığı üniversiteye giriş sınav sistemi öğrencinin karşısında heyula gibi dururken dershaneleri sistem dışına itmek en basit ifade ile saçmalamaktır! Sınav sisteminin parçalarından belki de en önemlisi olan rehberlik faaliyetine de değinmemiz lazım bu noktada. Elde ettiği puana rağmen gerekli rehberliği alamadığı için istediği bölümlerde okuma şansı elde edememiş onbinlerce gencin geleceğini şekillendirme görevi yapan Rehberlik uzmanlarını dershaneler dışında maalesef devlet okullarında bulma şansı yok öğrencilerimizin. İşi salt ticaret olarak gören, sürecin işleyişine; “seneye de bana para kazandırsın” açısından bakan şarlatan Rehberlik uzman(!)larını ayrı tutuyorum… Kısa vadede özel dersten “voliyi” vuracağını düşünen müflis fikirli bazı aymazların anlamamakta ısrar ettiği nokta, uzun vadede eğitim sisteminin tüm dişlilerinin bu durumdan kötü etkileneceğidir.
                
              İşin eğitim boyutu dışında bir de ekonomik boyutu var elbette. Dershane öğretmenlerinin ve diğer çalışanların işsiz kalacak olması gerçeği bir yana, kaynak kitap basımı ile uğraşan matbaaların ve yayınevlerinin yatırımcıları ve çalışanları ile bu durum değişiminden olumsuz etkileneceği gerçektir. Başbakan’ın Kore Cumhuriyeti gezisi yolundayken, uçakta verdiği “dershaneler kapatılacak” demecinden bu yana sektör durma noktasına geldi maalesef. Bunların dışında, hak ettiği halde atanmayan milyonlarca öğretmenin durumu herkesin malumuyken, dershane öğretmenlerinin Milli Eğitim sistemine “adapte edileceği” söylemi ne kadar gerçekçidir bunu siz değerli okuyucuların vicdanına bırakıyorum.
               
              Şunu açıklıkla ifade etmek lazımdır ki, Milli Eğitim sisteminin köklü bir reformdan geçme ihtiyacı tüm zamanların en üst seviyesine ulaşmış vaziyette. On yılı aşkın bir süredir tek başına iktidarda olmasına rağmen, aynı partinin mensubu olma dışında hiçbir yönden birbirine benzemeyen dört ayrı Milli Eğitim Bakanı atanmasının ise reformla uzak yakın alakası yok bence. Dershane tartışmasının da fillerin tepişmesi olduğunu anlamak için yeterli süredir çimen kıvamındayız diye düşünüyorum.

               
            Haftaya görüşmek üzere sevgilerimi sunuyorum değerli okurlar.

161 - 25.09.2025 - DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ (Göynük Gazetesi)

  DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ ...