DERT-HANE
Selamlar
sevgili dostlar. Geçen haftaki yazımda, dershanelerin kapanması süreci ile
ilgili birkaç şey yazacağımı söylemiştim hatırlarsınız.
Her
ne kadar bu yıl çalışmasa da eşimin yıllardan beridir ataması yapılmayan bir öğretmen olarak dershanelerde çalışmasından
dolayı bu sektörle ilgiliyim. On bir ay kadar bilgi işlemci olarak bizzat sektörde yer almamın da bunda etkisi
var elbette… O dönemde, geçen haftaki yazımda da bahsettiğim “eski”
arkadaşlarıma anlatamadığım, ya da onların anlamamakta ısrar ettiği nokta
dershanelerin, maddi durumu yerinde olmayan ailelerin çocuklarına okuyup
kariyer sahibi olmaları yolunda fırsat eşitliği sağlaması idi. Resmi rakamlarla kişi başına düşen
milli gelir 13 bin Dolar olsa da
hayatlarını kıt kanaat şartlarda idame ettirmeye çalışan ve çocuklarına özel
ders aldırmaya yetecek maddi imkânı olmayan ailelerin can simididir
dershaneler. Şöyle ki; yeni mezun bir öğretmen bile özel dersin saati için 50
TL gibi rakamlar telaffuz ederken, tek bir ders yerine tüm derslerden okul dışı
destek aldırabilmek için ailelerin destek noktası, zeki fakat maddi durumu iyi
olmayan çocuklar içinse fırsat eşitliği sağlayan eğitim kurumlarıdır onlar.
Okulda alamadıkları bilgileri tamamlamanın haricinde, sınav tekniği kazandırma
anlamında da dershanelerin öğrenciye desteği tarifsiz bana göre. Yeri gelmişken
söylemeden edemeyeceğim: ÖSYM’nin uyguladığı üniversiteye giriş sınav sistemi öğrencinin
karşısında heyula gibi dururken
dershaneleri sistem dışına itmek en basit ifade ile saçmalamaktır! Sınav
sisteminin parçalarından belki de en önemlisi olan rehberlik faaliyetine de değinmemiz lazım bu noktada. Elde ettiği
puana rağmen gerekli rehberliği alamadığı için istediği bölümlerde okuma şansı
elde edememiş onbinlerce gencin geleceğini şekillendirme görevi yapan Rehberlik
uzmanlarını dershaneler dışında maalesef devlet okullarında bulma şansı yok
öğrencilerimizin. İşi salt ticaret olarak gören, sürecin işleyişine; “seneye
de bana para kazandırsın” açısından bakan şarlatan Rehberlik uzman(!)larını ayrı tutuyorum… Kısa
vadede özel dersten “voliyi”
vuracağını düşünen müflis fikirli
bazı aymazların anlamamakta ısrar ettiği nokta, uzun vadede eğitim sisteminin
tüm dişlilerinin bu durumdan kötü etkileneceğidir.
İşin
eğitim boyutu dışında bir de ekonomik boyutu var elbette. Dershane
öğretmenlerinin ve diğer çalışanların işsiz kalacak olması gerçeği bir yana,
kaynak kitap basımı ile uğraşan matbaaların ve yayınevlerinin yatırımcıları ve
çalışanları ile bu durum değişiminden olumsuz etkileneceği gerçektir. Başbakan’ın
Kore Cumhuriyeti gezisi yolundayken, uçakta verdiği “dershaneler kapatılacak” demecinden bu yana sektör durma noktasına
geldi maalesef. Bunların dışında, hak ettiği halde atanmayan milyonlarca
öğretmenin durumu herkesin malumuyken, dershane öğretmenlerinin Milli Eğitim
sistemine “adapte edileceği” söylemi ne kadar gerçekçidir bunu siz değerli
okuyucuların vicdanına bırakıyorum.
Şunu
açıklıkla ifade etmek lazımdır ki, Milli Eğitim sisteminin köklü bir reformdan
geçme ihtiyacı tüm zamanların en üst seviyesine ulaşmış vaziyette. On yılı
aşkın bir süredir tek başına iktidarda olmasına rağmen, aynı partinin mensubu
olma dışında hiçbir yönden birbirine benzemeyen dört ayrı Milli Eğitim Bakanı atanmasının
ise reformla uzak yakın alakası yok bence. Dershane tartışmasının da fillerin tepişmesi olduğunu anlamak
için yeterli süredir çimen
kıvamındayız diye düşünüyorum.
Haftaya
görüşmek üzere sevgilerimi sunuyorum değerli okurlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder