BİP BİP BİP
Bilenler bilir; İzzet Baysal’a karşı çok büyük bir sempatim ve
minnettarlığım vardır. Ölümsüzlüğün sırrını keşfeden adam diye nitelendiririm
onu. İstisnalar vardır elbette ancak hayırsever kabul edilen birçok zengin,
özellikle eğitime yatırım yaptıklarında, çoğu zaman bunu yıllık cirolarının
içinden yaparlar. Bilançolarında bu ödemelerin tamamını vergiden düşebilme
olanağı vardır. Oysa biz Boluluların “İzzet Baba” diye nitelendirdiği o güzel
insan, vergilerden sonraki net kârından yapar tüm bağışını. Yani anasının ak
sütü gibi helal olan, bizzat kendi parasından…
İzzet Baba’nın “en büyük eserim” diye nitelendirdiği, kuşkusuz İzzet
Baysal Vakfı’dır. Ancak benim kanaatim, en büyük eserinin adeta yoktan var
ettiği Üniversitemiz olduğudur. Başlangıçta Bolu İzzet Baysal Üniversitesi
olarak planlanan isme “Abant”ın eklenmesi ise hazin bir durumdur. Daha önceki
bir yazımda aktarmıştım; TBMM’deki komisyonda kuruluş görüşmeleri sürerken, o
yıllarda Bolu’nun ilçesi olan Düzce’nin kontenjanından milletvekili olmuş Necmi
Hoşver, “Üniversiteye Bolu ismi verilirse intihar ederim” şeklinde talihsiz ve
pespaye bir çıkış yapmıştı. Sonuçta türlü ayak oyunlarıyla “Abant” kelimesi
üniversitemizin adına eklendi.
12 Eylül’den 15 Temmuz’a uzanan süreçte devlet içinde örgütlenen yapının
meşhur Abant Toplantıları’yla da bu ekleme arasında bağlantı olduğuna dair
kulislerde konuşulanlar var. Elbette bunlar ispatlanmamış söylentiler, fakat
Boluluların ve vatanseverlerin kafasında bir soru işareti olarak kaldığı da
açıktır.
Vesselam, üniversite kurulan her il kendi adını üniversitesine gururla
verirken, İzzet Babamızın hiçbir masraftan kaçınmadan kurduğu üniversite ancak
yıllar sonra “Bolu” adına kavuşabildi. Ne yazık ki hâlâ “Abant” eklemesi ismin
içinde yerini koruyor, nasıl çakıldıysa artık!
Bütün bunları sineye çektik diyelim… Fakat işin daha vahim bir yanı da
var. Geçtiğimiz günlerdeki bir mezuniyet töreninde, İzzet Baysal Vakfı
Başkanvekili saygıdeğer iş insanı Fatih Yamaner’in şu sözleri dikkat çekiciydi:
“Kurucumuz İzzet Baysal’ın en büyük hayallerinden biri, devletine
karşılıksız armağan ettiği Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’ni ülkesinin
ilk 15-20 üniversitesi arasında görmekti. Bu hedefe ne kadar yakınız, ne kadar
uzağız? Bu hepimizin kendisine sorması gereken bir sorudur.”
Bu soruya Rektör Prof. Dr. Mustafa Alişarlı’nın verdiği cevap ise hayli
düşündürücüydü:
“İzzet Baysal’ın üniversiteyle ilgili bir vasiyeti hatırlatıldı.
‘Kurulduğunda ilk 15’te olmasını arzu ediyordu’ dedi. Şu an 210 üniversite var.
Biz ulusal sıralamada 39’uncuyuz. 210’u yarıya bölersen 105 yapar, 39’u ya da
40’ı yarıya bölersem 20 yapar. 105’i yarıya bölersek 50’nin üzerinde yapar.
20’yi de yarı yaparsan 10 yapar. Demek ki ben bu vazifeyi yerine getirmişim.
Bunu bildirmek isterim.” (Ardından da salondan vıcık vıcık alkışlar filan!)
“Şunu yarıya böl, bunu çeyrekle topla, al sana üniversitenin kuruluş
yılı!” demediğine dua etmek lazım!
Fakat asıl mesele, üniversitedeki 18 (yazıyla on sekiz) kantinle ilgili
uygulama. Sayıştay raporlarına göre bu kantinler ihalesiz şekilde,
üniversitenin Araştırma Geliştirme Vakfı’na protokol imzalanarak devredilmiş ve
bu durum kamu zararına yol açmış. Günde ortalama 10-15 bin kişiye hizmet veren
ve alternatifi de bulunmayan Tıp Fakültesi kantini başta olmak üzere tüm
kantinlerin bu şekilde devredilmesinin başka amaçlara hizmet ettiği yönünde
ciddi iddialar var.
Ar-Ge Vakfı’nın temel amacı, elde edilen gelirlerle öğrenci ve
akademisyenlerin araştırma faaliyetlerini desteklemek. Ancak raporlara yansıyan
harcamalar arasında araç masrafları, konut demirbaşları, konuk ağırlama
giderleri, sponsorluklar, gezi masrafları gibi birçok alakasız kalem bulunuyor.
Böyle olunca insanın aklına eski Başbakanlardan Tansu Çiller’in eşi Özer
Uçuran Çiller’in anlattıkları geliyor. Bir kitabında, “Ne zaman paraya
ihtiyacım olsa içimden bip bip bip derim. Bip, Başka İnsanların Parası
demektir” sözünü kullanmıştı. Görünen o ki, aynı yöntem bugün üniversitemizde
de uygulanıyor: Bip Bip Bip!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder