Değersiz Hayatlar II
Merhabalar… 2009’un ilk gününde yayımlanmasını umduğum yazı teknik bir aksaklığa kurban gidince biraz demoralize olsam da, bu moral bozukluğu süreci, İsrail’in tüm dünyaya ve insanlığa kafa tutarcasına sürdürdüğü zulmün yanında hiç kalıyor. Öncelikle siz değerli okuyucularıma daha sağlıklı, daha mutlu ve krizlerden uzak günler temenni ediyorum 2009’da. Stratejik ortağımız ve İsrail’in dünyanın daha batısındaki ikiz kardeşi ABD’nin, İsrail tarafından uygulanan ve insanlık tarihinin en büyük dramlarından biri olan Gazze soykırımına destek olur tarzdaki politik manevraları da maalesef dünyayı yeni ve daha geniş çaplı bir medeniyetler çatışmasına götürüyor. Enerji odaklı bir güç savaşı haline dönüşmesinden de endişe edilen bu çatışma, hiç istemesek de Türkiye’yi taraf seçme ikilemine sokacak gibi görünüyor. Bir yanda asırlardır devam eden bir ortak geçmişe sahip olduğumuz ülkeler, diğer yanda ekonomik açıdan bağımlı hale getirildiğimiz süper güç tabir edilen para babaları… Yapılacak her bir politik manevra önümüzdeki elli yılı bağlayacak etkiye sahip olacak. Bu yüzden umalım da Dışişleri Bürokrasisi akıllı davransın.
Türk’ün Ateşle İmtihanı demişti bir düşünür, Kurtuluş Savaşı sürecini. Maalesef bu süreç sinsice ve en az o kadar şiddetlice devam etmekte… Üç kıtada adaletle hüküm sürdükten sonra Anadolu’ya sıkıştırılmış bir neslin evlatları olarak şimdi, yapmadıklarımız ve sorumlusu olmadıklarımız yüzünden özür dileme pozisyonuna düşürülen bir haldeyiz. Oysa ki Hasta Adam yaftasının üzerimize yapıştırıldığı dönemlerde cereyan eden ve beni çok derinden etkileyen bir olay vardır ki, sizlerle paylaşmadan edemem. Belki içinizde bu anekdotu duymuş olanlar vardır; İngiltere’de bir Dünya Güzellik Yarışması düzenleneceğini duyan Abdülhamid Han, İngiltere Kralı’na zehir zemberek bir mektup yazar. Mektubunu, böyle bir yarışmanın yanlışlığına vurgu yaptıktan sonra şöyle bitirir Sultan Abdülhamid Han:
“Ben ki İslam Ülkesi’nin reisi ve Halifeyim; eğer bu yarışmayı iptal etmezseniz, ordularımı toplar üzerinize yürürüm!” Mektup sonrası yarışma iptal edilir. Bunu hamasi bir milliyetçilik adına anlatmadım. Devletimiz Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ne “Geçici” üye oldu ve bu misyon 2009’un ilk gününden itibaren başladı. Bu görevi alabilmek adına BM Genel Kurulu’nda yapılacak oylamada lehte oy vermesi için adı sanı bilinmedik, nüfusu Bolu’dan bile az “devlet”lerin temsilcilerini ülkemizde ağırladık. Şimdi ektiğimiz tohumların semeresini alma vaktidir. ABD’nin vetolarına rağmen İsrail’in Filistin topraklarında uyguladığı vahşet, BM nezdinde yürütülecek diplomatik çalışmalar ile durdurulmalıdır. Soydaş olmasak bile inanç anlamında ortaklığımız olan bu insanlara karşı bu çalışmaları yürütmek üzerimize borçtur. O dönemde de güçlüydük, genç bir devlet olmamıza rağmen şimdi de güçlüyüz. Hem Atatürk hitabesinde muhtaç olduğumuz kudretin, damarlarımızdaki asil kanda olduğunu söylememiş miydi?
Ankara’da doğalgaz zehirlenmesi sonucu kaybettiğimiz yedi gencecik fidanımızla ilgili de bir şeyler söylemek isterim. Müzisyen Burhan Şeşen’in ihmal sonucu vefat eden oğlu Serhan’dan sonra da Değersiz Hayatlar başlığını kullanmıştım anımsıyorsanız. Yakın zamanda kaybedilen bu gençlerin olayı da neresinden tutsan elinde kalır nitelikte… Her anlamda belli bir kültür seviyesine ulaşmış toplumlarda sorumlular bu tür durumlara mahal vermedikleri gibi, oluşan “sakat” durumlarda da sorumluluklarının bilincinde bireyler olarak hareket eder ve suçu başkalarına “salıvermek” yerine sorumluluğu üstlenmek için istifa mekanizmasını işletirler. Yani yeni bir yılı umut ve neşe ile karşılamaktan başka bir amacı olmayan pırıl pırıl çocukların seks amaçlı bir araya geldiklerini ima edecek tarzda sözler sarfetmezler. Hele hele sıkışınca “Ben öyle demek istemedim. Zehirlenmenin verdiği sıkıntı ile bir delikanlı gömleğinin yakasını yırtmış demek istedim” diyerek düşündüğünü ifade edebilme becerisinden yoksun kişi “ayaklarına” hiç yatmazlar. Ve elbette bu kişileri göreve getiren kişiler de medyada balonlu şovlar yapmak ve kendilerini soruşturan insanları makam vererek susturmak yerine, adam gibi adamlar olup, adam gibi adamları göreve getirmeye odaklanırlar. Filistin’de İsrail’in soykırımına tabi tutulan kardeşlerimize ve parlak birer geleceği umut ederken pisi pisine yitip giden gençlerimize Allah’tan rahmetler diliyorum.
Bir kez daha hayırlı bir yıl geçirmenizi temenni ediyor, kaoslara, krizlere, terörün her türüne teğet geçen, sağlıklı ve mutlu günlerin sizlerle olmasını arzu ediyorum. Haftaya görüşmek üzere…
Merhabalar… 2009’un ilk gününde yayımlanmasını umduğum yazı teknik bir aksaklığa kurban gidince biraz demoralize olsam da, bu moral bozukluğu süreci, İsrail’in tüm dünyaya ve insanlığa kafa tutarcasına sürdürdüğü zulmün yanında hiç kalıyor. Öncelikle siz değerli okuyucularıma daha sağlıklı, daha mutlu ve krizlerden uzak günler temenni ediyorum 2009’da. Stratejik ortağımız ve İsrail’in dünyanın daha batısındaki ikiz kardeşi ABD’nin, İsrail tarafından uygulanan ve insanlık tarihinin en büyük dramlarından biri olan Gazze soykırımına destek olur tarzdaki politik manevraları da maalesef dünyayı yeni ve daha geniş çaplı bir medeniyetler çatışmasına götürüyor. Enerji odaklı bir güç savaşı haline dönüşmesinden de endişe edilen bu çatışma, hiç istemesek de Türkiye’yi taraf seçme ikilemine sokacak gibi görünüyor. Bir yanda asırlardır devam eden bir ortak geçmişe sahip olduğumuz ülkeler, diğer yanda ekonomik açıdan bağımlı hale getirildiğimiz süper güç tabir edilen para babaları… Yapılacak her bir politik manevra önümüzdeki elli yılı bağlayacak etkiye sahip olacak. Bu yüzden umalım da Dışişleri Bürokrasisi akıllı davransın.
Türk’ün Ateşle İmtihanı demişti bir düşünür, Kurtuluş Savaşı sürecini. Maalesef bu süreç sinsice ve en az o kadar şiddetlice devam etmekte… Üç kıtada adaletle hüküm sürdükten sonra Anadolu’ya sıkıştırılmış bir neslin evlatları olarak şimdi, yapmadıklarımız ve sorumlusu olmadıklarımız yüzünden özür dileme pozisyonuna düşürülen bir haldeyiz. Oysa ki Hasta Adam yaftasının üzerimize yapıştırıldığı dönemlerde cereyan eden ve beni çok derinden etkileyen bir olay vardır ki, sizlerle paylaşmadan edemem. Belki içinizde bu anekdotu duymuş olanlar vardır; İngiltere’de bir Dünya Güzellik Yarışması düzenleneceğini duyan Abdülhamid Han, İngiltere Kralı’na zehir zemberek bir mektup yazar. Mektubunu, böyle bir yarışmanın yanlışlığına vurgu yaptıktan sonra şöyle bitirir Sultan Abdülhamid Han:
“Ben ki İslam Ülkesi’nin reisi ve Halifeyim; eğer bu yarışmayı iptal etmezseniz, ordularımı toplar üzerinize yürürüm!” Mektup sonrası yarışma iptal edilir. Bunu hamasi bir milliyetçilik adına anlatmadım. Devletimiz Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ne “Geçici” üye oldu ve bu misyon 2009’un ilk gününden itibaren başladı. Bu görevi alabilmek adına BM Genel Kurulu’nda yapılacak oylamada lehte oy vermesi için adı sanı bilinmedik, nüfusu Bolu’dan bile az “devlet”lerin temsilcilerini ülkemizde ağırladık. Şimdi ektiğimiz tohumların semeresini alma vaktidir. ABD’nin vetolarına rağmen İsrail’in Filistin topraklarında uyguladığı vahşet, BM nezdinde yürütülecek diplomatik çalışmalar ile durdurulmalıdır. Soydaş olmasak bile inanç anlamında ortaklığımız olan bu insanlara karşı bu çalışmaları yürütmek üzerimize borçtur. O dönemde de güçlüydük, genç bir devlet olmamıza rağmen şimdi de güçlüyüz. Hem Atatürk hitabesinde muhtaç olduğumuz kudretin, damarlarımızdaki asil kanda olduğunu söylememiş miydi?
Ankara’da doğalgaz zehirlenmesi sonucu kaybettiğimiz yedi gencecik fidanımızla ilgili de bir şeyler söylemek isterim. Müzisyen Burhan Şeşen’in ihmal sonucu vefat eden oğlu Serhan’dan sonra da Değersiz Hayatlar başlığını kullanmıştım anımsıyorsanız. Yakın zamanda kaybedilen bu gençlerin olayı da neresinden tutsan elinde kalır nitelikte… Her anlamda belli bir kültür seviyesine ulaşmış toplumlarda sorumlular bu tür durumlara mahal vermedikleri gibi, oluşan “sakat” durumlarda da sorumluluklarının bilincinde bireyler olarak hareket eder ve suçu başkalarına “salıvermek” yerine sorumluluğu üstlenmek için istifa mekanizmasını işletirler. Yani yeni bir yılı umut ve neşe ile karşılamaktan başka bir amacı olmayan pırıl pırıl çocukların seks amaçlı bir araya geldiklerini ima edecek tarzda sözler sarfetmezler. Hele hele sıkışınca “Ben öyle demek istemedim. Zehirlenmenin verdiği sıkıntı ile bir delikanlı gömleğinin yakasını yırtmış demek istedim” diyerek düşündüğünü ifade edebilme becerisinden yoksun kişi “ayaklarına” hiç yatmazlar. Ve elbette bu kişileri göreve getiren kişiler de medyada balonlu şovlar yapmak ve kendilerini soruşturan insanları makam vererek susturmak yerine, adam gibi adamlar olup, adam gibi adamları göreve getirmeye odaklanırlar. Filistin’de İsrail’in soykırımına tabi tutulan kardeşlerimize ve parlak birer geleceği umut ederken pisi pisine yitip giden gençlerimize Allah’tan rahmetler diliyorum.
Bir kez daha hayırlı bir yıl geçirmenizi temenni ediyor, kaoslara, krizlere, terörün her türüne teğet geçen, sağlıklı ve mutlu günlerin sizlerle olmasını arzu ediyorum. Haftaya görüşmek üzere…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder