26 Ağustos 2009 Çarşamba

029-.27.08.2009.Geri Dönüş

Geri Dönüş

Uzun bir aradan sonra sizlerle birlikte olmak benim için büyük mutluluk sevgili okurlar. Benim için zorunlu, bir o kadar da mutluluk verici sebeplerden ötürü yazamadığım dönem içinde, hayatımın belki de en güzel adımlarından birini attım ve nişanlandım. Nişan’ın güzel telâşesinin ardından da yaşadığım yeri değiştirerek taşındım. Yeni eve yerleşme süreci “hâlâ” devam ediyor. Anlayacağınız yoğun bir periyod oldu yazamadığım bu dönem benim için. Bu bağlamda sizlerin anlayışına sığınmaktan başka kaçarım yok!

Birlikte olamadığımız dönemde kimilerinin Demokratik Açılım, kimilerinin Kürt Açılımı diye nitelendirdiği bir proje, kamuoyunca yoğun biçimde tartışıldı, tartışılmaya da devam ediyor. Kamuoyunun bir kısmı da bu açılım atağını, ABD’de planlandığı savıyla yerden yere vurdu. Benim kişisel görüşüm, toplumun tüm katmanlarının desteğini alacak; hiçbir kişi, kuruluş ya da etnik kökeni dışarıda bırakmayacak, moda tabirle “konsensus” sağlayacak bir sürecin başlaması ve Türkiyemiz’in üniter yapısı bozulmadan özlediğimiz huzur ve barış ortamının oluşmasının herkes için hayırlı olacağı yönünde. Elbette bu sürecin, insanlara ve dolayısıyla sağlayacak bir ekonomik açılım süreci ile de desteklenmesi gerekiyor. Bunlar “büyüklerimiz"in üzerinde düşünüp adımlar atacağı, derin mevzular. Dolayısıyla kendimi daha fazla kalem oynatacak ölçüde yetkin görmediğimden bu konuya nokta koymak istiyorum.

Geçtiğimiz günlerde ulusal basında, zanlı sıfatı ile Ergenekon Davası’nda yargılanan bir sendika başkanından sıkça söz edildi. Ben de 90lı yılların sonunda bahse konu bu sendikanın bir üyesi olarak, ilimizde faaliyet gösteren bir beyaz eşya üretim fabrikasında çalışmıştım. Bundan dolayı bu sendika başkanının tefrika edilen servetinde payım olduğunu düşünüyorum. Zira hayatı boyunca “işçi” maaşı almış birinin, kökten gelen bir zenginlik olmadan, haberlerde bahsi geçen ve benim kabataslak bir hesapla çeyrek milyar Lira (eski parayla 250 trilyon civarı) olarak hesap ettiğim müthiş serveti edinebilmesi mümkün değil. Gerçi “Bay Başkan” hayatı boyunca işçi olarak değil “Sendika Başkanı” sıfatı ile hayatını kazandığından bunu normal karşılamak lazım gelir diye düşünmüyor da değilim. Zira ülkemizdeki sendikacılık, “ağalık düzenine son” söylemiyle ortaya çıkıp, kendi ağalık düzenini oluşturma fikrine dayanır maalesef. 25 küsur senedir sendika başkanlığı yapan bu şahsın, sendikanı 100 milyon Lira civarındaki parasını “uçurduğu” ortaya çıkmış. Sendikanın parası demek, o sendikaya üye olan ve alnının pak terini akıtarak hayatını kazanan ve salt üye olmak zorunda olduğundan ayda bir günlük yevmiyesini sendikaya har(a)ç olarak veren işçilerden elde edilen para demektir. “Bay Başkan” çeyrek yüzyılı aşan başkanlık döneminde her toplu sözleşme döneminde “Yüzde kırktan düşük bir maaş zammına imza atmayacağız. Gerekirse greve gideceğiz” şeklinde hamasi nutuklar atarak mangalda kül bırakmazken, toplu sözleşmede yüzde beş zammı kabul edecek kadar “aslan yürekli” biridir. Demek ki bir yandan bu dokunaklı söylemleri dile getirirken diğer yandan da saman altından su yürütme becerisini konuşturmaktaymış! Yaklaşık iki buçuk yıl boyunca ben de sendikaya üye aidatı ödedim ve benden geçen ve “Bay Başkan”ın buharlaştırdığı milyonlarca TL içerisinde yer alan alın terimi helal etmiyorum. Ne “Bay Başkan”a ne de çevresinde çöreklenmiş ve bu ranttan nasiplenmiş yalakalara… Bu dünyada görecekleri cezanın az olması da hiç mi hiç önem arzetmez, zira bu dünyanın bir de öte yanı var ve orada emekçilerin elleri, bunların yakalarında olacak…

Neyse sevgili okurlar. Bu haftalık bu kadar diyelim ve Takip gazetemizde yayımlanan yazılarımı internetteki www.karakayatansel.net.tc adresinde bulunan kişisel internet blogumdan da okuyabileceğinizi anımsatalım. Hoşça kalın, sevgiyle kalın…

Hiç yorum yok:

161 - 25.09.2025 - DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ (Göynük Gazetesi)

  DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ ...