24 Haziran 2009 Çarşamba

028-25.06.2009.Unfortunately we couldn’t!

Unfortunately we couldn’t!

Merhabalar. Geçtiğimiz haftanın flaş konusu Valimiz Sayın Halil İbrahim Akpınar’ın Abant Platformu Toplantısı’nda yaptığı konuşmaydı. Sadece yerel değil, aynı zamanda ulusal medyanın da son derece ilgi gösterdiği konuşmanın içeriği çokça da tartışıldı. Öncelikle cesaretinden dolayı Sayın Valimizi kutlamak isterim. İnsanların açıkladıkları düşüncelerinden ötürü acımasızca yargılandığı bir ortamda, Devlet Memuru olup da bu içerikte bir konuşmayı yapabilmek gerçekten cesaret işi… Aslında gönül isterdi ki bu cesur ifadeleri dile getiren Sayın Valimiz yerine sivil toplum kuruluşları olsaydı. Ancak Sayın Akpınar’ın da konuşmasında değindiği üzere, 12 Eylül Rejimi ve Anayasası ile etkisizleştirilen ve örgütlenme cesaretinden yoksun bırakılan bireylerin oluşturabildiği tek tük STKların, bu tarz söylemleri dile getirebilmeleri maalesef son derece güç.

ABD’nin 44üncü Başkanı Barack “Sinek Avcısı” Obama’nın da seçim kampanyasında kullandığı “Yes, we can” söylemini, konuşmasının en can alıcı noktasına yerleştiren Valimize nazire edercesine bir başlık attım bu haftanın yazısına: Unfortunately we couldn’t!

Evet, biz başarabiliriz. Bizde bu potansiyel mevcut... Ancak maalesef başaramadık. Osmanlı’nın son dönemlerinden bu yana, artık neredeyse genlerimize işlemiş olan “biz beceremeyiz” düşüncesi, Kurtuluş Savaşımız ve Cumhuriyetimizin ilk yılları haricinde hep sırtımızda bir yük olarak kaldı. Oysa yokluklar içinde, emperyalizme karşı dünya tarihinde sergilenmiş en onurlu karşı duruş olan Ulusal Kurtuluş Savaşımızı adam gibi aktarabilselerdi bizlere, karşılaştığımız birçok aksaklık hiç yaşanmayacaktı. Peki, başaramayışımızda cuntaların olduğu kadar, basiretsizce davranan ve bunu da bir maharetmiş gibi savunabilen idarecilerin etkisi hiç mi yok sizce? Antidemokratik yaklaşımları halkımıza hayat tarzı diye dayatanları yargılamak şöyle dursun, onları toplumda en saygın noktalara yükseltmek, en hafif tabirle onursuzluk değil de nedir?

Ve evet, ben de demokrasi istiyorum Sayın Valimiz gibi En az Kapıkule’nin hemen ötesindeki kadar demokrasi hem de… İnsanların demokratik hak ve özgürlükleri sonuna kadar kullanabildiği, Millet’in vekili olanların, büyük işadamlarının değil kendilerine oy veren çilekeş milletin haklarını savunduğu, medyanın aksaklıkları tarafsızca halka duyurma görevini yerine getirdiği, bunu yaparken adalet sistemi haricinde hiçbir gücün baskısını ensesinde hissetmediği bir ülke istiyorum. Bireylerin özgürlükleri kullanırken diğer bireylerin özgürlüklerine tecavüz etmediği, insanların yasaların çevresinden dolaşmak yerine onlara uyulması gerektiği bilincine ulaştığı bir ülke… Çok mu hayalci bir yaklaşım sizce bu? Bence değil… We can diyemesek bile We will be able to do it… Dedim ya sevgili dostlar, biz bu potansiyele sahibiz.

Sadece Valimizle değil, yerel medyamızın temsilcileri ile de ulusal medyada yer bulduğumuz bir haftaydı. Yerel medyamızın gülü Selçuk Akyol kardeşimizi gözlerinden öpüyorum; gazeteci Yavuz Donat’a kısacık bir süre içinde aktardığı görüşlerden dolayı…

Bu haftalık ta bu kadar… Takip Gazetesi’nde yayımlanan yazılarımı internetteki kişisel internet sayfamdan, www.karakayatansel.net.tc adresinden de takip edebilirsiniz. Sevgi, sağlık ve mutluluk sizlerle olsun…

Hiç yorum yok:

161 - 25.09.2025 - DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ (Göynük Gazetesi)

  DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ ...