Radyo Günleri
Selam ve sevgiyle merhabalar… Televizyon denen kerameti kendinden menkul cihaz hayatımıza bu denli girmezden evvel, televizyonun resimsizi olan radyonun hayatımıza neler kattığını düşünmüşlüğünüz var mı dostlar?
Ellili ve altmışlı yıllara ve radyonun o yıllardaki kayıtsız şartsız egemenliğine vâkıf değilim elbet; ancak seksenli yılların başlarında radyo benim için bir tutkuydu desem yeridir. FM bandının esâmesinin bile okunmadığı, erken kalkanın kaset çıkarmadığı ve radyoculuğun sadece istek şarkılar çaldırmadan ibaret olmadığı günlerde “Burası uzun dalga bin beşyüz metre Ankara Radyosu…” diye başlayan anonsuyla tek bir TRT radyosu vardı. Hem de ne radyo…
Bir kere saçmalık düzeyi yüksek, diyalog yazma becerisi sıfırın altında senaristlerce kaleme alınan, keyfe keder televizyon dizilerine deyim yerindeyse “on basacak kadar iyi” olan Arkası Yarın ve Radyo Tiyatrosu vardı. Seslendirme sanatçıları rahmetli Alev Sezer’i, Sezai Aydın’ı, Meral Niron’u, rahmetli Fatoş Balkır’ı ve “Efekt: Korkmaz Çakar”ı ile tam bir fenomendi gözümde bu yapımlar. Özellikle sizi anlatılan mekanın tam ortasına koyuveren ses efektlerinin operatörü olan Korkmaz Çakar’ın adı, en son söylendiğinden midir bilinmez, akılda en çok kalanıydı bu isimlerin. Tıpkı hafta sonları TRT büyük stüdyosunda (eski Arı Stüdyosu) düzenlenen ve canlı olarak yayımlanan Türk Sanat Müziği konserlerinin saz heyetinde ismi en son söylenen Atilla Mayda gibi… Kadife gibi sesi ve muhteşem vurgulaması ile her hafta bir romanı okuyan Şebnem Savaşçı vardı; Bir Roman Bir Hikâye adlı programı sunan… Şebnem Savaşçı'yı dinleyerek okumuş kadar olurduk o romanları. Cuma akşamüzerleri “Koşun koşun radyo başına başlıyor saatimiz, koşun koşun radyo başına işte hep beraberiz...” müzikli anonsu ile başlayan Çocuklarla Başbaşa vardı. Dinlerken bizi sanki hayal dünyasına sürükleyen ve Tolga abi hariç neredeyse tamamı yaşıtımız olan çocuklar tarafından götürülen bir yapımdı Çocuklarla Başbaşa. Tolga abi de yıllar sonra televizyonda Hugo adlı yarışmayı sunan Tolga Gariboğlu’ndan başkası değildi. Saatler akşamüstü altıyı vurunca koşa koşa radyo başına giderdik, tıpkı programın müzikli anonsundaki gibi… Haşarılıklarımızdan bıkıp usanmış ebeveynlerimiz de bir saat olsun rahat bir nefes alırdı. Gece haberlerinin ardından Deniz Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı’nın denizciler için yayımladığı bilmem kaç sayılı bildiriyi okuyan haber spikerleri vardı TRT radyosunda. Şehrimizde deniz olmasa da hangi denizde dalga yüksekliği ne kadar, hangi deniz feneri söndü, nerede deniz mutedil dalgalı öğrenirdik. Gerçi günümüzde sönen Deniz Fenerleri ile ilgili bilgileri “bir kısım medya”dan rahatlıkla öğrenebiliyoruz ya, neyse…
İşte böyle… Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım Radyo Günleri eşliğinde böyle geçti. Aslında bunlar yalnızca anımsayabildiklerim... Bunların dışında sizlerin aklına gelenler varsa bunları bana 3uncukoy@windowslive.com e-posta adresinden ulaştırabilirsiniz. Önümüzdeki haftalarda Radyo Günleri’ni takip eden TV Günleri’nin yâd edeceğim inşallah. Kökler dizisinden Kunta Kinte de bize eşlik edecek!
Bu hafta da bana ayrılan yerin tamamını tükettim. Önümüzdeki hafta tekrar buluşuncaya değin esenlikler diliyorum değerli dostlar. Klasik hatırlatma tümcesi: Yazılarımı www.karakayatansel.net.tc adresindeki kişisel internet blogumdan da okuyabilirsiniz. Görüşmek üzere…
Selam ve sevgiyle merhabalar… Televizyon denen kerameti kendinden menkul cihaz hayatımıza bu denli girmezden evvel, televizyonun resimsizi olan radyonun hayatımıza neler kattığını düşünmüşlüğünüz var mı dostlar?
Ellili ve altmışlı yıllara ve radyonun o yıllardaki kayıtsız şartsız egemenliğine vâkıf değilim elbet; ancak seksenli yılların başlarında radyo benim için bir tutkuydu desem yeridir. FM bandının esâmesinin bile okunmadığı, erken kalkanın kaset çıkarmadığı ve radyoculuğun sadece istek şarkılar çaldırmadan ibaret olmadığı günlerde “Burası uzun dalga bin beşyüz metre Ankara Radyosu…” diye başlayan anonsuyla tek bir TRT radyosu vardı. Hem de ne radyo…
Bir kere saçmalık düzeyi yüksek, diyalog yazma becerisi sıfırın altında senaristlerce kaleme alınan, keyfe keder televizyon dizilerine deyim yerindeyse “on basacak kadar iyi” olan Arkası Yarın ve Radyo Tiyatrosu vardı. Seslendirme sanatçıları rahmetli Alev Sezer’i, Sezai Aydın’ı, Meral Niron’u, rahmetli Fatoş Balkır’ı ve “Efekt: Korkmaz Çakar”ı ile tam bir fenomendi gözümde bu yapımlar. Özellikle sizi anlatılan mekanın tam ortasına koyuveren ses efektlerinin operatörü olan Korkmaz Çakar’ın adı, en son söylendiğinden midir bilinmez, akılda en çok kalanıydı bu isimlerin. Tıpkı hafta sonları TRT büyük stüdyosunda (eski Arı Stüdyosu) düzenlenen ve canlı olarak yayımlanan Türk Sanat Müziği konserlerinin saz heyetinde ismi en son söylenen Atilla Mayda gibi… Kadife gibi sesi ve muhteşem vurgulaması ile her hafta bir romanı okuyan Şebnem Savaşçı vardı; Bir Roman Bir Hikâye adlı programı sunan… Şebnem Savaşçı'yı dinleyerek okumuş kadar olurduk o romanları. Cuma akşamüzerleri “Koşun koşun radyo başına başlıyor saatimiz, koşun koşun radyo başına işte hep beraberiz...” müzikli anonsu ile başlayan Çocuklarla Başbaşa vardı. Dinlerken bizi sanki hayal dünyasına sürükleyen ve Tolga abi hariç neredeyse tamamı yaşıtımız olan çocuklar tarafından götürülen bir yapımdı Çocuklarla Başbaşa. Tolga abi de yıllar sonra televizyonda Hugo adlı yarışmayı sunan Tolga Gariboğlu’ndan başkası değildi. Saatler akşamüstü altıyı vurunca koşa koşa radyo başına giderdik, tıpkı programın müzikli anonsundaki gibi… Haşarılıklarımızdan bıkıp usanmış ebeveynlerimiz de bir saat olsun rahat bir nefes alırdı. Gece haberlerinin ardından Deniz Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı’nın denizciler için yayımladığı bilmem kaç sayılı bildiriyi okuyan haber spikerleri vardı TRT radyosunda. Şehrimizde deniz olmasa da hangi denizde dalga yüksekliği ne kadar, hangi deniz feneri söndü, nerede deniz mutedil dalgalı öğrenirdik. Gerçi günümüzde sönen Deniz Fenerleri ile ilgili bilgileri “bir kısım medya”dan rahatlıkla öğrenebiliyoruz ya, neyse…
İşte böyle… Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım Radyo Günleri eşliğinde böyle geçti. Aslında bunlar yalnızca anımsayabildiklerim... Bunların dışında sizlerin aklına gelenler varsa bunları bana 3uncukoy@windowslive.com e-posta adresinden ulaştırabilirsiniz. Önümüzdeki haftalarda Radyo Günleri’ni takip eden TV Günleri’nin yâd edeceğim inşallah. Kökler dizisinden Kunta Kinte de bize eşlik edecek!
Bu hafta da bana ayrılan yerin tamamını tükettim. Önümüzdeki hafta tekrar buluşuncaya değin esenlikler diliyorum değerli dostlar. Klasik hatırlatma tümcesi: Yazılarımı www.karakayatansel.net.tc adresindeki kişisel internet blogumdan da okuyabilirsiniz. Görüşmek üzere…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder