KÜÇÜK KASABALARIN BÜYÜK SESSİZLİĞİ:
GÖYNÜK’TE GENÇ OLMAK
23 Nisan’da da kalemi elime almamıştım,
şimdi 19 Mayıs gelip geçti, yine
suskunum. Ulusal bayramların heyecanını kaybettiğimden değil bu; tam tersine,
onları törensel alışkanlıkların ötesinde hissetmek istediğimden.
Rutinleştirilen ve içi boşaltılan etkinlikler sustuğunda, yazmak daha gerçek
geliyor.
Gün
geçmiyor ki Göynük’ün sokaklarında bir gençle göz göze gelmeyeyim. Her
seferinde de istisnasız gençlerin gözlerinden okunan soru şu: “Biz burada ne yapacağız?” O an fark
ediyorsunuz ki katışıksızlığını kaybetmemiş Anadolu kasabalarının en büyük
sessizliği, gençlerin susturulmuş hayalleridir…
Göynük,
akıp giden tarihin odağında zarifçe duran bir kasaba. Arnavut kaldırımları,
zamana meydan okuyan eşsiz konakları, anlatılmamış hikayelerle bezeli
sokakları… Bu tarihi fonun önünde gençler için sahne gitgide daralıyor,
küçülüyor. Üniversiteyi kazanıp dönen çok az. Dönenler ya bir iş bulamıyor ya
da kasabanın temposuna ayak uydurmakta zorlanıyor. Geriye kalanlar ise
çoğunlukla ailesinin yanında, bir şekilde hayata tutunmaya çalışıyor. Ama bir
farkla: Tutundukları şey, kendi hayalleri değil, başkalarının beklentileri...
Küçük
kasabalarda genç olmak, çoğu zaman bir şeyi “beklemek”tir. Oysa
gençlik şehirlerin karmaşasında “yaşamaktadır.” Burada ise anca
beklenir; üniversite, iş, aşk, hatta bazen ufacık bir değişikliktir beklenen.
Göynük’te gençler için sosyal alanlar sınırlı; kültürel etkinlikler seyrek,
meslek edinme olanaklarıysa çoğu zaman aile geleneğine ya da yerel
zorunluluklara hapsolmuş durumda. Birçok genç, aile işletmesinde çalışır, ya da
“bir
işe girer” ama çoğu zaman o işin genç için bir tutkusu ya da anlamı
yoktur. Bu da içten içe büyüyen bir yabancılaşmaya ve sessizliğe neden olur. Bu
sessizlik sadece bir huzur değil, aynı zamanda bir ilgisizlik sessizliği.
Gençler konuşmuyor değil; sadece artık konuşsalar da duyan olmadığını düşünüyorlar.
Bu nedenle Göynük’ün sadece geçmişle değil, gençlikle yani gelecekle de bir bağ
kurması gerekiyor.
Elbette Göynük bu anlamda yalnız
değil. Türkiye’nin pek çok kasabasında benzer bir tablo var. Ama bizim
Göynükümüz’ün gençleri hem tarihin yükünü hem de geleceğin belirsizliğini
sırtında taşıyor. Oysa bu toprakların umudu onlar. Neden Göynük, gençlerin geri
dönmek isteyeceği bir yer olmasın? Neden kültür, sanat, üretim ve teknolojiyle
yoğrulmuş bir kasaba kimliği oluşturulmasın? Cittaslow sadece bu anlamdaki
dinginlik olmasa gerek. Zira büyükşehir olan İzmir de bir cittaslow!
Yerel yönetimler, gençlik merkezleri
kurmalı. Günümüzdeki janjanlı ismiyle workshoplar yani atölyeler, kurslar, kültürel
etkinlikler düzenlenmeli. Sivil toplum, genç girişimciliği desteklemeli. Her
şeyden önce aileler, çocuklarının hayallerini dinlemeyi öğrenmeli. Göynük,
Ayşeler’in el emeğini de Mehmetler’in projelerini de taşıyabilecek bir zemin
kurmalı. Çünkü küçük kasabaların kaderi, gençlerine verdiği değerle yazılır.
Gençlik gidince yalnızca nüfus azalmaz; ruh da eksilir. Göynük, bunu hak
etmiyor.
Göynük’ün güzelliği sadece
geçmişinden değil, gelecek düşleyen gençlerinden de gelmeli. Belki bir gün, bir genç Göynük’te kalmayı
seçtiğinde, bu sadece zorunluluktan değil; inandığı, güvendiği ve
gelişebileceği bir yer olduğundan olacak.
Gençlerin sesine kulak vermeliyiz.
Onların sadece çalışkan ya da “uslu” olmalarını değil, düş
kurmalarını da teşvik etmeliyiz. Yerel yönetimlerin, sivil toplumun, esnafın ve
ailelerin ortak bir sorumluluğu var burada: gençliği elde tutmak… Bu sadece
nüfus açısından değil, ruh açısından da gerekli. Çünkü Göynük gençliğini kaybederse, sadece nüfusunu değil, yarınını da
kaybeder. Ve hiçbir tarih, sessizliğe gömülmüş bir geleceği hak etmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder