3 Mart 2010 Çarşamba

030-04.03.2010.Merhaba, Yeniden…

Merhaba, Yeniden…

Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba demek istiyorum sevgili okurlar. Takvime baktım da; üç aydan daha fazla bir süredir gazeteye yazı yazmadığımı fark ettim. Kimi bölümleri telâşeli, kimi bölümleri çalkantılı, ruhsal ve bedensel anlamda son derece yorucu, ama ilk ve son zamanları çoğunlukla mutlu anlardan oluşan bir dönemdi bu bahsettiğim “ayrılık” dönemi. Belki de ne bileyim, pillerimi şarj etmek için kullanılmış “kafa izni” de diyebiliriz buna. Her neyse; bu haftadan itibaren tekrar bu köşede olacağım inşallah ve bundan da çok ama çok mutlu olacağım kesin…

Bu aralar profesyonel iş yaşamımda yıllık iznimden kalan son parçaları kullanıyorum. İş hayatı hakkında etraflıca düşünme fırsatı yakaladım bu periyodda. Öncelikle bu izni yaz aylarında kullanmayı çok isterdim elbette. Ancak maalesef şartlar beni bu izni almaya zorladı desem yeridir. Söyleyeceklerim, siz okuyucularıma çok tanıdık gelebilir. Amerika’yı yeniden keşfetmeye çalıştığımı da düşünebilirsiniz. Ancak âcizane iş hayatı tecrübemin bu gözlemleri sizlere aktarmak konusunda bana epeyce ilham ve cesaret verdiğini söylemeliyim.

1996 yılından bu yana bilfiil iş yaşamının içindeyim. Askerlik dönemini de katarsak eğer yaklaşık 15 senelik bir kariyerim var. Çok sıkı çalışılan ve aşırı disiplinli amirlerden müteşekkil bir “iş yeri” olarak görürsek, askerlik hizmeti de kariyere dâhil edilebilir diye düşünüyorum. Zira o dönemde “devre”lerimizle ortak görüşümüz; “sivilde kendi işimde bu kadar çalışsam trilyoner olurum oğlum!” şeklindeki fazlaca ütopik bir söylemdi. Neyse, konuyu dağıtmayalım. Bahsettiğim süreyi kapsayan bu dönemde onlarca, hadi biraz da abartayım, yüzlü rakamlarla ifade edilebilecek kadar çok insanla tanışıp, iş ortamını paylaştım. Ve fark ettim ki iş yaşamında hiç kimse hiç kimsenin gerçek manada dostu değil. Yüzünüze gülen insanların büyük çoğunluğu, punduna getirip sizi ekarte etmek isteyen, acımasız bireyler… Gitgide zorlaşan hayat şartlarının insanları bu hale getirmiş olduğunu savunabilirsiniz, ama kazın ayağı öyle değil. Kimsenin ayağının altına sabun koymadan da hayatını idame ettirebilmek mümkün… Bir de kendini paralarcasına çalışanların, “çalışırmış gibi yapanların” yanında zerre kadar değeri olmadığını fark ettim. 20 – 25 sene boyunca iş yaşamında adeta bir “asalak” gibi geçinen tiplerin, kendilerini gerçekten de kaliteli ve vazgeçilmesi mümkün olmayan çalışanlar gibi görmeleri durumu, adeta lunapark aynalarına bakarak kendini daha yakışıklı gören “paçoz”ların durumu gibi. Elbette yalnızca onları değil, onlara bu “cahil cesareti”ni veren, amirlik vasfı olmayan amirleri de suçlamak lazım. Tamam, yıllar önce durum oymuş: Her lise mezunundan Devlet Memuru, her üniversite mezunundan da Devlet Su İşleri Genel Müdürü icat etmişler (Üstad Nejat Uygur’un deyimi ile “Anlayan anladı!”). Adam kıtlığında bu normal bir durum da, artık şartlar değişsin lütfen! İnsanlar torpil ve kayırmacılıkla değil, liyakat ile değerlendirildiğinde pek çok şeyin daha düzgün yürüdüğü görülecektir. Bu söylediğim elbette işin makro boyutu. Ama bir yerden de başlamak lazım bence. Üzgünüm ki kamu sektörünü bir yana bırakın, özel sektörde bile işler böyle yürümüyor, yürütülmüyor. Kariyer planlaması için yapılan yüzbinlerce dolarlık “kişilik ve yetenek belirleme” testleri bile, kişiliksiz kişilerce bir kalemde çöpe atılıp, hak edenler yerine hak ettiği düşünülenler “suyun başına” oturtuluyor. Neyse, “çok bilen”lerin icraatlarını sorgulamak benim haddime değil elbette. Ama insan kabullenmekte zorluk çekiyor. Yani iki dil bilen, yüksek lisans yapmış, donanımlı, gayretli gençlerin, yetkisi olan pasiflerce pasifize edilmesi hangi mantık kaidesi ile değerlendirilebilir ki?!

Hepinize başarılarla dolu bir çalışma hayatı diliyorum sevgili okurlar. Bu haftalık bu kadar demeden evvel, 10 yıl önce aramızdan ayrılan Şehrimizin Babası İzzet Baysal’ı anma etkinliklerinin, 5 Mart günü düzenleneceğini hatırlatmak isterim.

Takip gazetemizde yayımlanan yazılarımı internetteki www.karakayatansel.net.tc adresinde bulunan kişisel internet blogumdan da okuyabilirsiniz. Hoşça kalın, sevgiyle kalın…

2 yorum:

Samed Dindar dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Samed Dindar dedi ki...

Yüreğine sağlık abi. Yazılarının takipçisi olmaya çalışacağım. Saygılar.

161 - 25.09.2025 - DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ (Göynük Gazetesi)

  DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ ...