Sosyal
Ağların Asosyal Bireyleri
Merhabalar sevgili okurlar. Bu
hafta sizlerle “sosyal medya” hakkında birkaç şey paylaşmak istiyorum.
“Reklama girmesin de RTÜK’den
laf işitmeyelim” düşüncesi ile televizyonlarımızın sıklıkla kullandığı ismiyle
sosyal medya, bilinen adıyla Facebook ve Twitter, kendim de kullanıyor olmama
rağmen insanlar için büyük bir güvenlik açığı aslında. Yani dünya üzerindeki
hiçbir istihbarat örgütü insanlardan bu kadar çok özel bilgiyi, seve seve
paylaşarak toplayabilme kabiliyetine sahip değil.
Düşünsenize mezun olduğunuz
okullardan arkadaş çevrenize, aile efradınızdan çalıştığınız iş yerlerine kadar
birçok bilgiye kötü niyetli kişilerce az bir gayret ile ulaşılabiliyor. Dahası
iş başvurusu yaptığınız yerlerin çoğu artık referanslarınızdan çok Facebook
profilinizde paylaştığınız durum güncellemeleri ve notlardan faydalanıyor
hakkınızda bilgi edinmek için. Kötü niyetli diye tanımlanabilecek kişiler ise
tüm bunlardan yola çıkarak basit algoritma ve istatistik hesaplamalarla sizin
banka hesaplarınızı tam takır edebilir.
Benim asıl garibime giden şey
ise insanların gittikleri yerlerde çektirdiği fotoğrafları diğer insanlarla
paylaşma hırsı. Adam İtalya’ya gitmiş, Colloseum’un önünde hatıra fotoğrafı
çektirmiş, üşenmemiş bunu Facebook’ta paylaşmış. Hangi hastalıklı ruh hali ile
açıklanır bu durum onu bilemem. Ancak dijital çağın öncesinde insanların
evlerinin süsü ya da malı mülkü ile kazanmaya çalıştığı yapay ve geçici itibarın,
yaşadığımız çağa yansıması olarak görüyorum ben bu durumu. Hele bir de “Akıllı
Telefon”lar çıktı ki asıl mertlik o zaman bozuldu. Bu telefonlara yüklenen Facebook
eklentileri ile bulunduğu yeri başkalarına ilan etme saçmalığına ne demeli?! “Ben
çok sosyal bir adamım” diye bağırmanın en kaba yollarından biri… Adam yerini
bildiriyor; “Bolu Highway Outlet”teyim diye. Ama özele inip baktığınızda göreceğiniz
şey, adamın aslında asosyal bir tip olarak yapayalnız yaşayan bir münzevi
olduğu gerçeği.
Genç kesimin sosyal ağ algısı
ise daha beter. Diyarbakır’ı İzmir’e komşu zannedebilecek kadar kültürlü (!) lise
öğrencileri her nasılsa “Feysbuk” ta şair kesiliyorlar. Zannedersin ki çocuk
çağımızın Nazım Hikmet’i ya da Necip Fazıl’ı olmaya aday bir sanatçı ruh.
Heyhat! Çocuğun sanatçı ruhunun sınırı “Kes - kopyala – yapıştır” usullerini
uygulamaktan başlıyor. “Esinlenme”yi bir adım öteye taşıyıp “araklama”ya
çevirmiş, kimsenin haberi yok. Şakşakçılar da zaten her daim hazır ve de nazır;
“Beğen” butonuna tıklamak parmaklarınızın ucunda!..
Bir de sosyal medyayı “hatunları
düşürme” mecrası olarak gören abazan tayfa var ki oraya hiç bulaşmak istemem
açıkçası.
Tüm bunlar dijital çağ
dediğimiz soğuk iklimin insanlar üzerinde oluşturduğu birer tezahür elbette. Facebook’ta
Twitter’de binlerce takipçiniz olsa da dostlarla yüz yüze yapılan paylaşımların
sosyal hazzı, sosyal medyanın hiçbir parçasında bulunamaz. İnsanlar konuşa
konuşa; yazışa yazışa değil…
Haftaya görüşebilmek umudu ile
sevgiler sunuyorum değerli okurlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder