Gönüllerin
Fethi
Selam ve saygılar sunuyorum
değerli okuyucularım. Bu haftanın yazısını son günlerin flaş mevzusu Fetih 1453 filmine ayırdım.
Her şeyden önce ne yapın edin
ailece bu filmi izlemeye çalışın derim. Zira bu filmden aldığım hazzı daha önce
sadece İstanbul Topkapı Şehir Parkı’ndaki Panorama
1453 Fetih Müzesi’nde hissettim ben. Fetih dinamiğini, panoramik bir atmosferde
yaşayabileceğiniz Panorama 1453 müzesini görmek için İstanbul’a yolunuzun
düşmesi gerek. Ancak benzer bir deneyimi yaşamanız için sinemaya gidip Fetih
1453’ü izlemeniz yeterli.
Bence filmde cast, yani oyuncu seçimi konusunda
zayıf kalınmış ya da tercihen böyle bir yöntem uygulanmış. Tanıdık, bildik
oyuncu çok az filmde. Ancak yapımcı / yönetmen Faruk Aksoy, oyuncuların filmin önüne geçmesi riskine karşılık
böyle bir seçim uygulandığını belirterek bu düşüncemizi çürütmek istiyor. Ayrıca
Fatih Sultan Mehmed Hân’ı canlandıran Devrim
Evin’in, muhteşem oyunculuğuna rağmen hokka gibi burnu ile Fatih’i
andırmadığı aşikâr. Zira Fatih’in ve birçok Osmanlı Padişahının portrelerinde aşina
olduğumuz kemerli burun hadisesi
film boyunca bir eksiklik olarak göze batıyor kanımca.
Akşemseddin Hazretleri’nden de filmin ilk kısımlarında
hiç mi hiç söz edilmemesi açıkçası beni çok rahatsız etti. Fethin sadece siyasi ve askeri yönleri ortaya konulurken Akşemseddin, Molla Güranî
gibi büyük zatların etkisindeki manevi
boyutu biraz ıskalanmış filmde. Neyse ki Akşemseddin Hazretleri de önemli bir
noktada kuşatma ve fetih ortamına dâhil edildi de rahatladık.
Filmle ilgili olarak Salı günkü
Hürriyet gazetesindeki köşesinde acımasızca eleştirilerde bulunan Yılmaz Özdil’in
yorumlarına ise ne yazık ki katılamayacağım. Filmin, birçok Hollywood filminden
aşırılmış sahnelerden oluştuğunu ve hiçbir özgünlük içermediğini, gerçekten çok
acımasızca iğnelemelerle okuyucusuna aktarmış Yılmaz Özdil. Yazılarını ve
üslubunu sevmeme rağmen Holivut’un Fethi başlıklı bu yazısında
savunduğu hiçbir düşünceye katılmadığımı söylemek isterim. Yazıda tek tek
nelerden bahsedildiğini uzun uzadıya anlatmayacağım. Zaten Yılmaz Özdil sosyal
medyada çok takip edilen bir yazar. Merak eden internette arayıp bulur. Fakat bu
yazı ve bu yönde yapılan yorumlar bana şu fıkrayı anımsatıyor:
Adamın biri ölür ve
muhakemesinin ardından cehennemlik olduğu ortaya çıkar. Fıkra bu ya, yanına bir
görevli verirler. Önde görevli ardında bizim adam cehennemin koridorlarında
yürümeye başlarlar. Adam bakar ki her yerde üzerlerinde milletlerin isimlerinin
yazılı olduğu kocaman kazanlar kaynamaktadır. Alman kazanı, Hintli kazanı,
Rus kazanı gibi… Ve her kazanın
başında da elinde demir çubukla bekleyen birer zebani… “Nedir bu?” diye sorar
adam yanındaki görevliye. Görevli “Onlar kazanda cezasını çekenlerden başlarını
yukarı çıkaranların başlarına vurarak kazana geri gönderen görevliler”
cevabı alır. Adam bakar ki Türk kazanının
başında böyle bir zebani yok. “Peki burada niye böyle bir görevli yok?”
diye sorar. Aldığı cevap şudur: “ O Türk kazanı. Orada başını yukarı çıkaranı alttan çekiyorlar
zaten!!!”
Maalesef durum bu… Muhteşem Yüzyıl adlı dizi, Osmanlı
Devleti’nin belki de en dindar padişahı olan Kanuni Sultan Süleyman Hân’ı kümeste horoz gibi gösterirken zerrece
tepki görmüyor, merakla izleniyorken, Fetih
1453 filminin bu kadar acımasızca eleştirilmeyi hak etmediğini düşünüyorum.
Ben izlerken çok haz duydum. Özenli bir çalışmanın ürünü olduğunu düşündüğümden
filmi büyük küçük herkese coşkuyla öneriyorum.
Haftaya Perşembe görüşmek üzere
değerli okurlarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder