10 Temmuz 2012 Salı

0056-12.07.2012.Huzursuzuz


Huzursuzuz

Merhabalar. Geçtiğimiz günlerde bir düğün esnasında “iki Yılmazlar” arasında meydana gelen müessif olay hem yerel hem de ulusal medyada yoğun biçimde konuşuldu, konuşulmaya devam ediyor. Elbette ki Alaaddin Yılmaz ve Yılmaz Becikoğlu gibi Bolu kamuoyuna mâlolmuş iki ismin böyle bir olayın içerisinde olmaları ve Bolu’nun bu tür bir olay ile ulusal düzeyde adının geçmesi çok hoş bir şey değil. En kısa sürede bu iki güzide ismin bir barış iklimi içine girmesi çok istediğimiz şeylerden biri.

Bu olayın üzerinden çok az bir süre geçtiğinde ulusal medyada öne çıkan bir başka şiddet haberi beni hem çok üzdü hem de sinirlendirdi. İstanbul’da üniformalı polislerce meydan dayağı atılan asker haberinin artçıları sürerken benzer bir üniformalı şiddeti haberi de komşumuz Karadeniz Ereğli ilçesi’nden geldi. Ereğli’de düzenlenen Uluslararası Sevgi, Barış, Dostluk, Kültür ve Sanat Festivali’nin adına yakışmayacak görüntüler sergilendi üniformalı zabıtalarca. Festival çerçevesinde düzenlenen konser alanında geçimini sağlamaktan başka bir amacı olmadan tezgâh açan seyyar satıcılık yapan İlhan Aluç isimli vatandaşın tezgâhına el koymak isteyen zabıtalar, ekmek teknesi olan tezgâhı geri almak isteyen vatandaşı aralarına alarak apaçık bir meydan dayağı çektiler. Yeşilçam filmlerindeki gibi çembere alarak öldüresiye dövdükleri vatandaşı öylece bıraktılar ve olayı film izler gibi izleyen polis ekiplerinin yanından ellerini kollarını sallayarak geçip gittiler. Tam da festivalin adına yaraşır bir uygulama örneği sergilemişler (!) Olayın vahametini bir kat daha artıran ve “polisin meydan dayağı attığı asker” olayı ile ortak olan nokta ise her iki vukuatta da dayak yiyen vatandaşların eşlerinin gözü önünde bu rezilliğe muhatap olmalarıydı. Zira bir erkek için eşinin yanında rencide edilmek zulümlerin en büyüğüdür. Kanun ve kuralların koruyucusu olan üniformalı personelin, bu tarz kanunsuzluklara imza atması, demokrasilerde görülmeyecek bir durum aslında. Ama ülkemiz “ileri demokrasi” ülkesi olduğundan herhalde, bu türden olaylar daima cereyan eder, cereyan etmeye de devam edecektir maalesef. Yetkililer ise bunlara “münferit hadise” gözüyle baktıkları içindir ki müessir fiili işleyen, yani dayak atan değil, tam tersine dayak yiyen suçlu bulunur. Kamuoyunun duyarsızlığı ise çoğu zaman  “kim bilir ne b*k yedi; oh olsun” boyutundadır ki vahim olan diğer bir durum da budur aslında.

Derinlemesine incelediğimizde kabul etmemiz gereken önemli bir ayrıntı var bu tip olaylarda. O da bu tip müessir fiilleri işleyen personelin çalışma şartlarının zorluğu. İstanbul gibi “çatlak” bir kentte, üç otuz maaşla polislik yapmaya çalışmak elbette çok çok zor. Ya da ne bileyim Ereğli gibi büyük bir ilçede zabıta olup insanlara dert anlatmak da yıpratıcı. Ama bu türden mazeretler, bir grup üniformalı “memur”un aralarına aldıkları vatandaşı “benzetmesinin” mazereti asla olamaz. “Muassır medeniyetler”in kurumlarında, çalışanların moral motivasyonlarını ve psikolojik durumlarını periyodik olarak ölçüp değerlendirecek birimler bulunur ve bu birimlerce iş stersinden kaynaklanabilecek şiddet eğilimlerinin vatandaşa yansıması en aza indirgenir. Buna rağmen orantısız şiddet ve yargısız infaz yapmaya çalışan görevliler, hukuk kuralları çerçevesinde en ağır müeyyidelerle karşı karşıya kalırlar ki ibret olsun ve bu tür olaylar bir daha yaşanmasın… Bizde yapanın yanına çoğu zaman olduğu gibi bu olaylarda da kâr kalacak; hatta şiddete maruz kalıp da hakkını arayan vatandaş suçlanacaktır ki bir daha hem dayak yiyip hem de hakkını arama gibi bir terbiyesizlik yapmasın!!!

İyi haftalar, dayaksız günler sevgili okurlar…

Hiç yorum yok:

161 - 25.09.2025 - DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ (Göynük Gazetesi)

  DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ ...