27 Temmuz 2012 Cuma

0058-28.07.2012.Ar Perdeleri Yırtılırken


Ar Perdeleri Yırtılırken

Merhabalar değerli okurlar. Komşu devletlerle olan ilişkilerimizin, adeta havalar gibi ısınarak tavan yaptığı şu günlerde benim değineceğim konu biraz magazin kokulu olabilir. Ancak içimde kalmaması için sizinle de paylaşmak istiyorum. Gerçi “magazin” kelimesi paylaşmak istediğim mevzuların içeriğini anlatmada biraz yumuşak kalabilir. Binaenaleyh isteyen bunları okuduktan sonra magazin yerine rezillik ya da daha başka sıfatlar kullanarak durumu adlandırabilir.

Son zamanlarda magazin medyasında çokça ilgi toplayan bir sözüm ona  “hanımefendi” var. Adını duymuş olabilirsiniz; Ebru Şancı… Adını duymuş olsanız da duyduğunuz mecralar farklılık arz edebilir. Kiminiz bu “hanımefendi”yi, meşhur “Arap Baharı” sırasında linç edilerek öldürülen Libya’nın lideri Muammer Kaddafi’nin oğlu Said Kaddafi ile yaşadığı ilişkiden, kiminiz de katıldığı Altın Kelebek Ödül Töreni’nde giydiği (ya da giymediği) derin dekolteli elbiseden anımsayacaktır. Ya da ne bileyim “Devrik İmparator” İbrahim Tatlıses’in oğlu İdo’yla olan beraberliğinden… (Bu İdo da ne demekse; her duyduğumda İstanbul Deniz Otobüsleri aklıma geliyor nedense!)  Arada Galatasaraylı eski futbolcu Cihan Haspolatlı ile de yakalanmıştı ya, neyse. “Hanımefendi”nin ağına düşürdüğü son erkek ise Ak Parti Milletvekili ve 27 Mayıs Darbesi’nin kudretli Albayı ve MHP’nin efsane Başbuğ’u Alparslan Türkeş’in oğlu Ahmet Kutalmış Türkeş. Sosyal medyada ikilinin Bodrum’da denizde çekilen fotoğraflarına çeşitli tepkiler dile getirilirken, bir takipçisi Milletvekili Türkeş’e “memleket ne halde sen ne haldesin vekil efendi?!” şeklinde sertçe seslendi. Bu soruyu soran takipçi başta olmak üzere, benzer olaylarda doğrudan milletvekillerini suçlayan ve kendisini sütten çıkma ak kaşık kabul eden “millet”e söylenecek tek cümle “sen neysen vekilin de odur” olmalı aslında ama konumuz bu değil.

Konumuz, ar perdesi diye tabir edilen utanma eşiğinin artık bir eşik değil tam bir düzlük haline dönüşmüş olması. Öyle ki normalde ayyuka çıktığında rezil-i rüsva olunması, yerin dibine geçilmesi gereken durumlar artık yüz bile kızartmıyor ne yazık ki. Zamanında İngiliz Başbakanı Lloyd GeorgeTürkleri yenmenin tek yolu onları ahlaken çöküntüye uğratmaktır” mealinde bir şeyler zırvalamış. Ancak bugün geldiğimiz noktada İngiliz’in bu zırvalarının çoktan hayata geçmiş olduğunu acı biçimde fark ediyoruz. Ancak bu farkındalık maalesef milletin her bireyine nasip olmuyor. Geçtiğimiz günlerde Yargıtay’ın verdiği bir karar da bu bağlamda çokça ses getirmişti. Karısının kendisini aldattığını delillerle ispat eden bir  kocanın açtığı boşanma davasında yerel mahkemenin verdiği kararı bozan Yargıtay, aldatma eyleminin süreklilik arz etmediğinden hareketle, deyim yerindeyse, “bir kereden hiçbir şey olmaz” demiş oldu. Hukuk / bilim insanları böyle yaparsa sokaktaki vatandaş ne yapmaz. Aslında bu karar bana şu fıkrayı anımsattı:

Vaktiyle bir kasabanın kilisesinde görevli papaz, kendisine günah çıkarmaya gelen kasabalı kadınların “kocamı aldattım, pişmanım” deme sayısından iyice yılmış ve Belediye Başkanı’na çıkmış. “Sayın Başkan” demiş. “Kasabalı kadınların -kocamı aldattım, pişmanım- demelerinden bıktım. Bir çare bulalım buna”. Belediye Başkanı “Tamam” demiş, “bundan böyle kadınlar kocamı aldattım- yerine –ayağım taşa takıldı, düştüm- desinler”. Karar papazın da hoşuna gitmiş. Kasabalı da çabucak benimsemiş bu yeni ifadeyi. Gel zaman git zaman papaz aniden ölüvermiş. Yerine tayin edilen genç papaz ise hiçbir şeyden habersiz başlamış göreve. Başlamış başlamasına da günah çıkarmaya gelen her kadının ayağının taşa takılıp düşmesi garibine gitmiş. Bir gün dayanamayıp Belediye Başkanı’na çıkmış ve serzenişte bulunmuş: “Sayın Başkan. Artık şu kasabanın yollarını bir yaptırsanız, gelen tüm kadınların ayağı taşa takılıp düşüyor. Yazıktır.” Belediye Başkanı mevzuyu bildiğinden gülmeye başlamış. Öyle ki katıla katıla gülüyormuş. Genç Papaz dayanamamış ve Başkan’a şöyle demiş: “Yahu Başkan ne gülüyorsun? Ayağı taşa takılıp düşenler arasında senin hatun da var!

Bu tabii sadece bir fıkra; ama fıkra olması yaşadığımız gerçeklerin üstünü örtmüyor. Üzücüdür ki yaşadıklarımızın adını fıkradaki gibi değiştirip, pisliği halının altına iteleyiveriyoruz. Bildiğin evlilik dışı ilişkilere zina yerine aşk yaşamak gibi yüce ya da birliktelik gibi ucube kavramlar atfedersen, gün gelir senin ya da yakınlarının ayağının taşa takılması seni ve herkesi kahkahalarla güldürür.

Ar perdeleriniz kalın olsun, yolda yürürken de taşlara takılmamaya dikkat edin değerli okurlar…

Hiç yorum yok:

161 - 25.09.2025 - DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ (Göynük Gazetesi)

  DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ ...