SARI ÖKÜZ MEVZUSU
Sayıca
fazla olan bir öküz sürüsü, çevredeki sırtlanların göz hapsindeydi. Sırtlanlar
yırtıcı bir güç olmalarına rağmen cüsselerinden korktukları öküzlere direkt
saldıramıyorlardı. Hem ayrıca avlanan aslanlara musallat olan asalak
yaratıklardı onlar. Kurnaz bir tilkiden ders alıp başka bir yöntem denemeye
karar verdiler. Ellerinde beyaz bayrak, üç kişilik bir heyet ile öküzlerin
liderine gittiler. Selam-aleykümselam faslının ardından ağızlarındaki baklayı
çıkardı sırtlan heyetinin başı:
“Aslında…”
dedi, “…bizim sizlerle bir sorunumuz yok değerli öküzler. Şunun şurasında ne
kadarcık yerde beraber mutlu mesut yaşayabiliriz. Ancak şu sizin sürüdeki sarı
öküz yok mu sarı öküz, işte asıl onunla bizim sıkıntımız. Zaten rengi filan da
sizden farklı. Bizim topluluğumuz da onun bu iğrenç sarı rengini gördüğünde
çıldıracak gibi oluyor. İyisi mi siz aramızdaki bu bahar havasının bozulmaması
için o sarı öküzü bize verin, olay tatlıya bağlansın. Münferit olarak
gerçekleşen sıkıntılar da böylece son bulmuş olur.” Öküzlerin lideri,
yönetimdeki diğer öküzlerle bakıştı. Aralarında kısa bir toplantı yaptılar.
Sırtlanların bu dostane (!) teklifi ile öküz sürüsü rahata erecekti.
Kabul ettiler ve sarı öküzü sırtlanlara teslim ettiler.
Aradan
bir süre geçti. Sırtlanların açlığı başına vurdu tabii. Öküzlerle aralarındaki
bu normalleşme sürecini baltalamamak adına aynı heyet bir kez daha çaldı
öküzlerin kapısını.
“Değerli
öküz kardeşlerim” diyerek söze girdi sırtlan heyetinin başı. “Aramızda
devam eden bu normalleşme sürecinden son derece hoşnuduz. Ancak
sürünüzdekilerden şu uzun kuyruklu olan öküzden rahatsızız. Ne zaman sağrısına
konan sinekleri kovalamak için o uzun kuyruğunu sallasa arkadaşlarımız adeta
hipnoza giriyor. Sürümüzdeki değerli arkadaşlarımız işlerini yapamaz oldular.
Siz iyisi mi bize uzun kuyrukluyu verin, aramızdaki bu güzel süreç devam etsin.”
Öküzler düşünüp taşındılar. Baktılar ki sırtlanlar haklı. Verelim gitsin
dediler ve uzun kuyruklu da gitti böylece.
Sırtlanlar
ne zaman aç kalsa aynı ritüel işledi bir süre daha. Yok benekli, yok iri
boynuzlu, yok siyahlı, yok beyazlı diyerek birer birer alıp
götürdüler öküzleri. Derken Öküzler sayıca zayıf hale düştüler ve sırtlanlar
artık beyaz bayrağa ve öküzlere dil dökmeye gerek duymadan teklifsizce gelip
sürüden istedikleri öküzleri daha sık aralıklarla alıp götürmeye başladılar.
Öküzlerin lideri dedi ki üç-beş baş kalan sürüye:
“Nasıl
bu duruma geldi olaylar anlayamıyorum. Biz nasıl bu hale düştük?” Sürünün
en cevval öküzü cevapladı onu:
“Biz
hatayı sarı öküzü vermekle yaptık. Sarı öküzü vermeyecektik!!!”
Bu
hikâye, ilkelerimizden ödün verdiğimizde karşımıza çıkan sonuçları gözler önüne
seriyor. Bir toplumda ya da bireysel anlamda, bir bedel ödemekten kaçınmak
adına verdiğimiz ödünler, genellikle daha büyük bir yıkıma zemin hazırlıyor.
Çünkü hiçbir zaman ilk kayıp, son kayıp olmuyor.
Bugünün
dünyasında da "Sarı Öküz’ü Vermeyecektik" dediğimiz pek çok an
var. Bazen mesleğimizdeki bir değer, bazen ailemizden gelen bir öğreti, bazen
de toplumsal bir hak… Ancak daha büyük sıkıntılardan kaçma umuduyla verdiğimiz ilk
taviz, domino taşlarına dönüşüyor. Ve bir bakıyoruz ki, elimizde ne ilke kalmış,
ne de güven.
Hikâyenin
ana fikrine gelince: İlkelerden vazgeçmek, ufak gibi görünen bir adımın bile
aslında daha büyük sonuçlara kapı araladığını unutmaktır. Bugün susarak ya da
razı olarak belki anı kurtarabilirsiniz ama gelecek tehlikeye düşer. Çünkü
değerler, parçalanmaya başladığında onları tek tek savunmak daha zor hale
gelir. Toplumun her bireyi, inandığı ve savunduğu değerler için kararlı durmalı
ki, sonradan “Keşke...” demesin. Önemli olan, ilk adımda sağlam
durabilmektir. Çünkü sırtlanlar her durumda yeni bir Sarı Öküz bulabilirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder