TANSİYON DÜŞÜK, ZAM YÜKSEK
Önümüzdeki
Pazartesi günü, yani 7 Temmuz’da, bu yılın Ocak ayında yaşadığımız Grand Kartal
Hotel faciasının ilk duruşması görülecek. Trajedinin ilk günlerindeki toz duman
içerisinde yetki alanı tartışmaları yaşanmıştı anımsayacaksınız. Bir bakan da
10 gün içerisinde her şeyin belli olacağı açıklamasını yapmıştı ancak davanın
ilk duruşmasının görülmesi bile 6 ayı buldu. Temennimiz, bu dava sürecinin
hızla ve adil bir şekilde işlemesi; hem mağdurlar hem de kamu vicdanı adına bu
trajedinin layıkıyla aydınlatılması.
Gündelik
yaşama gelirsek; Mayıs ve Haziran ayı enflasyonuna bakılırsa memlekette her şey
sütliman. Market rafları bayram yeri, kira fiyatları çeyrek altın kıvamında,
TÜİK’in hesabına göreyse enflasyon cep yakmıyor. Hâl böyle olunca temmuzda
memur da, emekli de, Bağ-Kur’lu da birkaç puanlık bir artışla yetinmek zorunda
kaldı. Şu meşhur orta vadeli programın
en büyük eksikliği insan faktörü olsa gerek. Piyasadan parayı çekerek, yani
sıkı para politikası uygulayarak kamu harcamalarını kesmek enflasyonu düşürür
belki ama bu düşüş sabit gelirli diye nitelendirilebilecek olan işçi, memur vb
kesimlerde refah anlamında bir pozitif etki göstermiyorsa çok da bir anlam
ifade etmeyecektir. Ediyor olsaydı uzun yıllardır enflasyonun yüzde 2 gibi
oranlarda seyrettiği Afrika kabile devletlerinde müreffeh bir ortam olurdu.
Finansçı
ile iktisatçı arasındaki fark da böyle anlarda ortaya çıkıyor işte… Finansçı
rakamlardan başka bir şeyle ilgilenmezken, iktisatçı uyguladığı her ekonomik
programda insanı odak noktasına koyan kişidir.
Asgari
ücretli, memur ve emeklinin aldığı zam henüz cebe girmeden, vergi, resim ve
harçlara gelen zam ışık hızı ile kapıya dayandı. Temmuz’un ilk haftasında
vatandaş sokağa çıkmadan vergi güneşine çarpıldı. Öyle bir ısı yayıyor ki bu
zamlar, gölgede bile fazlasıyla yanıyoruz.
Ve
doğalgaz... Hani şu “yerli ve milli” gazı keşfetmiştik ya
Karadeniz’in koynunda. Bulunan gaz yerli ama zamlar ithal! Temmuzla birlikte konutlara
uygulanacak yüzde 25’lik zamla “ısıtmayan ısınma” devri başladı. Kışın üşüyen
yoksulun üstüne bir de yazın terleten faturalar bindi. İroniye bakın ki mevsim
yaz, havalar sıcak, ama yoksulun içi daha bir üşüyor. Birçok kişiden soba
yakmaya geri dönecekleri yönünde sözler duyuyorum. Bense doğalgaz faturamı
cebimde taşıyorum. Malum, bir zamanlar “Açın pencereleri, kökleyin kombileri,
artık
doğalgaz patronuyuz” diyenler olmuştu. Bir gün karşılaşırız da faturayı
gösterir, “Patronluk bu muydu gerçekten?”
diye sorma fırsatım olur belki.
Kısacası
yangın sadece bir otelde ya da kundaklanan ormanlarda değil, hayatın tam
ortasında. Üstelik kimse de sorumlu değil! Enflasyon düşüyor (!), zamlar,
pardon güncellemeler ardı ardına geliyor; hukukla yol alınamazken,
vergiler duble yola dönüştü! Memur,
emekli, esnaf... Hepsi aynı yangının dumanını soluyor.
Ama
üzülmeyin, yılın sonu yaklaşırken birileri yine “reform” kelimesini telaffuz etmeye başlar. Tabii bu reformun hedefi,
neredeyse yok olan orta direk ve dar gelirli olur yine. İtibardan değil belki
ama insaniyetten tasarruf politikası kararlılıkla devam eder. Çünkü diğer
hiçbir şeyin sürdürülebilirliği yok belki ama bu son derece sürdürülebilir! Kim
bilir, belki bu kez içimizdeki adalet yangınına da biraz köpük sıkarlar. Beklemedeyiz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder