SUYUMUZ
ISINMADAN!
2013 yılıydı. Fetö tarafından
kurgulanan asrın kumpaslarıı Ergenekon
ve Balyoz olanca hızı ve
acımasızlığı ile devam ediyordu. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şerefli subayları
(emekli olsun muvazzaf olsun) sanık, şeddeli teröristler ise gizli (!) tanık
yapılmıştı. Türk ordusu tek kurşun atılmadan esir alınmıştı adeta. İşte o
günlerde rahmetli sanatçı Levent Kırca,
Habertürk adlı TV kanalında yıllardır devam eden ve TV tarihinde bir fenomen,
bir kült haline dönüşmüş olan Teke Tek
adlı programa katıldı. Programın sahibi olan gazeteci Fatih Altaylı ile sağlam bir ağız dalaşına girdiği görüntüler
sanırım birçoğunuzun aklındadır.
Programın bir noktasında, hayatının
neredeyse tamamında muhalif bir çizgide sanat icra eden (Yazarın Notu: Uzun yıllar
boyunca çeşitli kanallarda yayımlanan Olacak
O Kadar adlı hiciv-komedi programındaki skeçlerin muhalefet dozunu
anımsatmak isterim. Dileyen internetteki videolarını bulup izleyebilir. Yazarın notunun sonu) Levent Kırca ile
Fatih Altaylı arasında şu diyalog geçmişti:
Levent Kırca : Ben gelenek haline getirdim, Silivri’ye Hasdal’a haftada
iki kez gidip orada normal şartlar altında da yatmayan insanları ziyaret
ediyorum. Bir gazeteci olarak senin de oralara gitmen gerekmez mi?
Fatih Altaylı : Niye gideyim?!
L.K. : Hiç
ilgilendirmiyor mu seni? Silivri’de Hasdal’da 105 tane gazeteci arkadaşın
yatıyor senin…
F.A. : 105 tane değil de…
L.K. : Evet, 104 oldu. Çıktı çünkü şey… Soner Yalçın çıktı. Ben
senden daha iyi biliyorum konuları. Peki, içerideki 104 arkadaşın için bir kez
olsun ziyarete gitmek aklının köşesinden geçmedi mi?
F.A. :Hayır!
L.K. : HİÇ GİTMEYCEK MİSİN?
F.A. :HAYIR!.. Mecbur muyum cezaevine gitmeye?
Program ve bu sohbet epeyce uzun.
Ancak şu sıralar sosyal medyada dolaşan bölüm bundan ibaret. Pekala, adına
shorts, reels ya da ne deniyorsa onu deyin bu kısa videoyu ve diyaloğu
hatırlatmamdaki sebep nedir? Youtube kanalındaki soru cevap şeklinde yürüyen ve
kendisine editörü Emre tarafından yöneltilen soruları yorumlayan Fatih
Altaylı’ya “oh olsun!” demek için
mi? Yoksa “Yaa işte böyle. Büyük lokma
yiyeceksin ama büyük laf etmeyeceksin!” diye nasihatte bulunmak için mi?
Düştüm mapus damlarına öğüt veren bol olur
Toplasan o öğütleri bur’dan köye yol olur
Üstad Cem Karaca’nın sözleri ile
cevap vermiş olalım bu sorulara. Peki Fatih Altaylı kimdir derseniz onu da
hemen cevaplayayım:
1980li yıllardan bu yana gazetecilik
yapan, 1993 yılında yeni kurulan Kanal D televizyonunda yaptığı ve günümüze
değin devam ettirdiği Teke Tek adlı programı ile geniş kitleler tarafından
tanınan bir gazeteci, kız çocuklarının okuması için sosyal sorumluluk projeleri
oluşturan ve bu projelerde aktif şekilde görev alan bir aktivist, Formula 1
yarışlarının tekrar Türkiye’ye getirilmesi için resmi görevi olmamasına rağmen
yoğun çaba sarf eden bir sportif elçi, yönetiminde yer alacak kadar koyu bir
Galatasaray taraftarı, iyi bir gurme, bilgi ve kültüre sonuna kadar destek
veren bir entelektüel… Bu listeyi uzatmak ve çeşitlendirmek mümkün.
Sosyal medyada Levent Kırca ile
aralarında geçen bu diyaloğu paylaşanların temel motivasyonu da elbette Fatih
Altaylı’nın, özellikle de Habertürk TV ekranlarında iken takındığı yandaş tutum olsa gerek. Haklılar belki
de… Ben de zaman zaman bu düşüncede oldum doğrusu. Ancak hangimizin geçmişinde
hata ya da hatalar yok ki?! Sosyal demokrat dünya görüşüne sahip bir seçmen
olarak, 2001 krizi sonrasındaki konjonktürde benim de merkez sağ olduğuna inandığım bir partiye sempati duymuşluğum var
örneğin.
Diyeceğim o ki, insanlar
kendilerinin geçmişteki versiyonlarının tutum ve davranışlarından ötürü
pişmanlık gösterebilir, bugün onlardan çok farklı davranabilir. Tabii ki
Süleyman Demirel’in sıkça kullandığı ifadeyi kullanarak dün dündür bugün bugündür
demek değil bu.
Elbette herkesin geçmişinde durduğu
yer, zamanla değişebilir. Dün sustuğumuz bir haksızlığa bugün ses
yükseltebilir, dün karşı çıktığımız bir fikre bugün yakın hissedebiliriz. Mühim
olan, hatayı anlamak ve ondan ders çıkarabilmektir. Ama unutmamak gerekir ki;
geçmişte hangi cümleyi kurduysanız, gün gelir dönüp sizi bulabilir. O yüzden suyumuz henüz ısınmamışken, biraz
aynaya bakmakta yarar olduğunu düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder