KEDİ
Merhaba
değerli okurlar. Birkaç haftadır Bolu’nun Sesi gazetemizde âcizane yazı
yazmaya, dilim döndüğünce kendi fikirlerimi sizlerle paylaşmaya gayret
ediyorum. Sürç-ü lisan ediyorsam, ki insanlık halidir mutlaka hatalarımız da
olmaktadır, affola. Gazetemizin internet sitesinden, yazılarıma gelen
olumlu-olumsuz tüm reaksiyonu takip etmekteyim. Hakaret boyutuna varmayan her
geri dönüş benim için çok değerli, bunu bilmenizi isterim. Buna mukabil
sizlerden ricam da maddi manevi hiçbir beklentim olmaksızın, hiçbir ideolojinin
sözcüsü olmadan yazdığım yazıları, bunların kişisel görüşlerim olduğunu bilerek
okumanızdır.
Başlıkta
yazdığım “Kedi”ye gelince… Birçok insanın sevimli bulduğu, bazılarının ise
çekindiği bir evcil hayvan olan kedilere çağlar boyunca değişik özellikler
atfedilmiş; Antik Mısır’da kutsal sayılmaları gibi… Oysa benim değinmek
istediğim, çok sevdiğim, fakat geçtiğimiz Kasım ayında yitirdiğim bir dostum,
kardeşim Yalçın… 1 Mart doğumlu olduğu için kendisine taktığımız lakaptı Kedi.
Ani bir kalp krizi sonucu aramızdan ayrılan Yalçın’la 1991-92 eğitim-öğretim
yılında İskenderun’da tanışmıştık. İskenderun MYO Haberleşme programını
başarısızlıkla bitiremeyen birkaç kişinin içindeydik Yalçın’la. Hepimizin
hayatının bir döneminde olduğu gibi o dönemde o da ailevi sorunlar yaşıyordu.
Bunların ayrıntısına girecek değilim elbette. Ev arkadaşım, kadim dostum Yılmaz
ile birlikte birçoğunu beraberce aşması için destek olmaya çalıştık Yalçın’ın.
Acı tatlı bu anılar bizimle beraber gidecek. Fakat bazılarını sizlerle
paylaşmamda sakınca olmadığı kanaatindeyim.
Özel
radyoların ilk açıldığı dönemlerdi. Cep telefonu, internet gibi şeyler
olmadığından radyolardan şarkı çalmaları için istekte bulunmak için jetonlu
kulübelere muhtaçtık. Bazı arkadaşlarımız sevdiklerine şarkı armağan etmek
için, benim gibi tipler de farklı olmak adına dinledikleri müzikler (hard rock
ve heavy metal) başkaları ile buluşsun diye jetonlu kulübelere gider, en sık
dinlediğimiz ve artık çalışanları ile samimiyet kurmuş olduğumuz radyo istasyonlarını
arar, şarkı isterdik. İsmini şu an anımsayamadığım bir radyo istasyonunun
müdavimiydik ve çalışanlarla şahsen de tanışıklığımız oluşmuştu. Alex adlı bir
DJ arkadaşla kafalarımız çok uyumlu idi. Yalçın da ben de Alex arkadaşla
muhabbeti çok severdik. Bir hafta sonu arkadaş grubumuzla gezmeye çıkmışken
Alex arkadaşın çalıştığı radyoya çat kapı ziyarette bulunmuş, gördüğümüz rağbet
karşısında şaşkınlığa uğramıştık. Radyonun sahip olduğu CD arşivi içinde
kaybolmuştuk hatta. Yalçın hepimizi güldürdüğü gibi radyo çalışanlarını da
gülmekten kırıp geçirmişti. Sonrasındaki günlerden birinde, öğrenci
lokantasında yemek yemiş İskenderun sokaklarını arşınladığımız bir akşam, iki
dirhem bir çekirdek giyinmiş kiliseye giden kalabalığın içinde rastlamıştık
Alex’e. Kuru bir selam verip bize geçip gitmişti. Yalçın’la bu durumu çok garipsediğimizi
anımsıyorum. Oysa radyoda ne kadar içten sohbetler etmişti bizimle. Gayrimüslim
olduğuna zaten vâkıftık Alex’in. Ama bizi ilgilendiren dinsel inanışı değildi
ki, yöresel de olsa ünlü biriyle olan yakın arkadaşlıktı…
Birbirinden
elle tutulur bir anı kalsın diye düşünenler, 70li 80li yıllarda anı
defterlerinden “kalpleri kadar temiz bir sayfa” ayırırken, 90lı yıllarda bunun
yerini anket defterleri almaya başlamıştı. Yalçın kardeşimin de kocaman bir
anket defteri vardı. Bu devasa defterin arka kapak içine yapıştırdığı zarfta
ben diyeyim yüz elli, siz deyin iki yüz sorudan oluşan anketi vardı. İki elin
parmaklarını geçmeyen sayıdaki kemik arkadaş grubumuzun tamamına verip doldurtmuştu
anket defterini. Sonraki yıllarda yaptığımız her telefon görüşmesinde o defteri
saklayıp saklamadığını sorduğum Yalçın’dan aldığım yanıt hep aynı olmuştu:
“Saklıyorum tabii oğlum!” “Bir gün yolumuz Nazilli’ye düşerse mutlaka o anket
defterinde yazdıklarımı okumak isterim” derdim ben de. Ama maalesef biz fırsat
yaratıp onun yanına gidemedik, o da bize anket defterini okutamadı.
Sizden
ricam şudur sevgili okurlar: Biliyorum, hayat şartları zor ama sevdiğiniz
insanları bir daha göremeyeceğiniz, onların sesini bir daha duyamayacağınız
günler gelecek. O günler gelmeden sevdiklerinizle teması kesmeyin. Pişmanlık
çok da fayda vermiyor. Sevgi ve selamlarımla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder