YÜKSEK HIZLI TREN
Geçtiğimiz günlerde aziz(!)
basınımızda çıkan bir haber acı acı gülümsetti desem yeridir. Belediye
Başkanımız Sayın Tanju Özcan’ın, Yüksek Hızlı Tren (YHT) hattının güzergâhının
Bolu’dan geçmesi talebi ile Cumhurbaşkanı’ndan randevu talep ettiği ancak Beştepe’den
bu talebe yanıt gelmediğinden bahsediliyordu haberde. Randevu talebine cevap
alınamadığından hareketle, cevap alınıncaya kadar gerekirse günde üç kez
randevu talebinin yinelenmesi yönünde Sayın Başkan’ın talimat verdiği de
iletiliyordu kamuoyuna. Genel manada baktığımızda YHT’nin Bolu’ya da uğraması,
lojistik olarak insanımızın sadece karayoluna mahkûm vaziyetten kurtarılması
güzel şeyler. Ancak haberin satır aralarını bir kez daha ve dikkatlice
okuduğunuzda bunun biraz içi boş bir sürece dönüşmekte olduğunu görmek çok da
zor değil.
Bir
defa devlette işler böyle yürür mü onu incelemek lazım. Bir kez aradık, iki kez
aradık, olmadı üç kez arayalım, dört, beş altı… Bıktırıncaya kadar! Süreçlerin
bu denli tek noktaya, tek kişinin inisiyatifine indirgenmesi ne kadar sakat bir
durumsa, Sayın Belediye Başkanımızın numaratör takılmış misali ve kendi deyimi
ile “bıktırıncaya kadar” randevu talebinde bulunması da o kadar anlamsız
görünüyor. Hukukçu kimliği ile bu süreçleri bizden iyi bildiğine inandığımız Belediye
Başkanımızın, randevu sürecini de hukuktaki ana kaidelerden biri olan “mümkün
olan tüm yollar tüketildikten sonra” bıktırmaya götürmesi daha iyi olmaz mı
acaba? Şu anda haber olarak basında yer alan bu sürecin böyle yönetilmeye
çalışılması sanki biraz tribünlere oynamak ve Cumhurbaşkanlığı makamını halka
şikâyet etmek gibi göründüğünde sanırım hemfikiriz. Dünya görüşüme uymayan bir
yönde politika yapmış da olsa devlet adamlığına laf edemeyeceğim rahmetli
Süleyman Demirel’in de dediği gibi; “Makamlar şikayet etme yeri değildir.
Makamlar icraat yapma yeridir”.
YHT’nin Bolu’yu da güzergâhına alması
yukarıda da belirttiğim üzere faydalı bir adım olacaktır, ona şüphe yok. Ancak
coğrafi özellikleri dolayısıyla Bolu’muz, Ankara ve İstanbul’un arasında bir
konumda olmasına rağmen, neredeyse asırlık Cumhuriyet tarihimizde normal tren
hattına bile güzergâh olmamışken, Yüksek Hızlı Tren hattı içerisinde yer alması
kanımca çok da mümkün gözükmemekte. Elbette işin uzmanları bu konuda fizibilite
çalışmaları yapmıştır. Gelişen teknolojik imkânlar demiryolu ağının Bolu’dan
geçmesine olanak sağlayacak düzeye ulaşmış da olabilir. Tehlikeli Bolu Dağı
karayolu güzergâhını biraz olsun güvenli hale getirebilmek adına yola çıkılan
Bolu Dağı Tüneli macerası bile uzun yıllar sonra tamamlanabilmiş, milyonlarca
Amerikan Doları projeye akıtılmışken, zaten kıt olan kamu kaynaklarının YHT
“macerası”na akıtılması doğru bir karar mıdır tartışılır. Bu işin de neredeyse
hiçbir iç hat uçuşu olmadığı halde sırf icraat yapıldı demek için yapılan ve
bazılarına büyükbaş hayvanlar için otlak muamelesi yapılan havaalanlarına
benzemesinden korkmamız kadar doğal bir şey olamaz herhalde. Dediğim gibi işin
uzmanları bununla ilgili çalışmaları yapmıştır diye umuyorum. Ancak kamuoyunun
da bilgilendirilmesi ve konuya katılımının sağlanması noktasında bir çalışmaya
kendi adıma şahit olmadım bugüne değin. Ne diyelim, hakkımızda hayırlısı…
Sevgi ve saygılar sunarak iyi
haftalar diliyorum değerli okurlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder