Gündeme İlişkin Düşünceler
Uzun süren bir bayram tatilini daha geride bıraktık. Tüm okuyucularımın geride kalan Kurban Bayramı’nı tebrik etmek istiyorum. Bu bayram tatilinde de yine sayıları yüzlerle ifade edilecek kadar çok insanımızı trafik kazalarına kurban verdik. Hayatını kaybedenlere bağışlanma, kaybı olanlara sabırlar, her seviyedeki yaralılara da şifalar temenni ediyorum. Klişe haline gelmiş bu söylemleri ilgili ilgisiz, yetkili yetkisiz birçok ağızdan duyduğunuza eminim. Her bayram tatilinin ardından duymaya alışkın olduğumuz bu sözleri sarfetmekten ya da duymaktan sıkılmayız da hiçbir tedbirin alınmayışından zerre sıkıntı duymayız. Bu da bize has bir durum olsa gerek. Trafik terörü ile ilgili olarak ulusal ve yerel tüm köşe yazarları bir araya gelse aylar boyu sürecek yazı dizileri ortaya çıkar. Dolayısıyla bu konuyu burada kesmek en iyisi…
Akşamları TVde haberlerin yer aldığı kuşağı izlediğimde inanın “şişiyorum”. İlla ki beni şişirecek haberlerin çokça olmasından mı yoksa TVlerin bunu abartarak gözümüze gözümüze sokmasından mı bilmem ama sanırım sizler de durumdan muzdaripsiniz. Dün akşamki bir haber ise sinirlerimi gerçekten fena gerdi! Eurovision Şarkı Yarışması’na Ermenistan adına katılacak olan System of a Down adlı heavy-metal grubunun Ermenistan Hükümeti’ne “Şarkı sözlerimize karışmayın. (sözde) Soykırımı vurgulayan sert sözler yazarak halkımızın mağduriyetini cümle âleme duyurmak istiyoruz” mealinde bir ön şart sunması gerçekten beni fena sinirlendirdi. Yani neresinden tutsan elinde kalacak bir olay. Temeli eğlence olan bir yarışmayı yıllardan beridir siyasal hesaplaşma arenası haline dönüştürmek bir yana, yalanlar üzerine kurulu aptalca bir tez olan soykırımı tarihçilere bırakmak yerine, evrensel güç müziği bu rezilliğe alet etmek mi dersiniz, hepsi bu traji-komik hadiseye sığdırılmış vaziyette… Adı geçen bu “müzik” grubu sadece bununla kalmayan eylemlere de yıllardan beridir imza atmaktan zerre çekinmeyen “insan”lardan(!) kurulu. Konserlerinde giriş kapısına “Türkler ve Köpekler giremez” diye yazabilecek kadar dehşet verecek kadar kafatasçı bir zihniyete sahip bu grubun şarkı sözlerinde Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere son dönem Osmanlı Tarihi’nde önemli yere sahip devlet adamlarına küfürleri görmek gayet sıradan bir aktivite! “Katil”, “şeytan”, “yalancı” gibi sıfatları layık gördükleri Talat Paşa’yı sanki Sogomon Teyleryan değil de gariban dedem Terzi İzzet öldürmüş gibi üstün çıkmaları yok mu!!! Bir de kendine “aydın” diyen içimizden bir grup zibidinin başlattığı “özür diliyoruz” kampanyası var ki, aman Allah!.. Tüm bunların üzerine tüy dikecek kadar rezil bu kampanyaya elbette en yerinde tepkiyi, yıllar yılı Ermeni teröristlerin acımadan katlettiği diplomatların meslektaşları verdi ve “Asıl Ermeniler bizden özür dilemelidir” düşüncesi deklare edildi. Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün, Dünya Kupası Eleme Grubu futbol karşılaşmasını izlemek üzere Ermenistan’ın başşehri Erivan’a yaptığı ziyareti fazlaca iyi niyetli ve hatta biraz da abartılı bulmuştum. İyi niyetten bir kez daha maraz hasıl oldu, neyleyim! Allah sonumuzu hayır etsin. Üzülerek söylemeliyim ki ülkemizin son dönem dış politikası, hani deyim yerindeyse “Şahin”likten “Güvercin”liğe doğru bir değişim içine girdi. Bu durum uluslararası arenada Claudia Roth gibi, Joost Lagendijk gibi son dönem Osmanlı Devleti ile, yani “Hasta Adam”la dans ettiğini sanan bir yığın uçuk kaçık tip türedi. Bizi yargılamaya yeltenen bu destursuz tiplere birazcık dişimizi göstermenin vakti geldi sanıyorum. Gazeteci Nevin Sungur da bu Lagendijk denen gevşekle evlenerek onu “enişte” statüsüne soktu ya, neyse…
Son olarak, uyduruk bir senaryo ile Irak’ı işgal eden ve zaten karışık olan Orta Doğu’yu iyice kepçe dönmez eden George “Dabılyuğ” Busht’un Irak’ta karşılaştığı Ayakkabı Eylemi’ne de ucundan değinmek isterim. En son Bağdat’ın düştüğü ve Diktatör Saddam Hüseyin’in heykellerinin yıkıldığı gün şahit olmuştuk bu tarz bir eyleme. İpin ucuna bağlanmış Saddam heykellerinin sürüklendiği ve halkın da ayakkabı ve terlikleri ile sürüklenen heykellere vurduğu bu eylemin benzerine bu kez Bağdat’a veda ziyaretinde bulunan ABD Başkanı muhatap oldu. Yerel bir basın mensubu Irak’ın Washington’dan atanmış Başbakanı Nuri El Maliki ile basın toplantısı yapan Başkan efendiye “Defol git köpek” diye bağırarak önce ayakkabısının sağ tekini, sonra sol tekini fırlattı. Ancak şanslı, bir o kadar da çevik olduğu ortaya çıkan Bay Başkan her iki saldırıyı da savuşturdu. Neden sonra ortaya çıkan ve salakça etrafa bakınan Gizli Servis ajanları ise, Hollywood filmlerindekilerin aksine son derece yavaş ve aptaldı… Ayağa giyilen herhangi bir nesne ile birine karşı eylemde bulunmak Arap Kültürü’ne göre çok büyük bir hakaret. Kendini bilmez ve “Ayakkabılar 44 numara idi” diyecek kadar pişkin biri olan G.W. Bush’a bu denli büyük bir hakaretle karşı durma onurunu, Bağdat düştüğünde de göstermelerini isterdik Iraklı kardeşlerimizin. O gün Amerikan askerlerinin M-16larının gölgesinde Saddam heykellerine vurulan terlikler Bush’un ABD’sine o zaman fırlatılabilseydi, yüzbinlerle ifade edilen cinayetlerin belki de önüne geçilebilecek, Irak’a gerçek demokrasi o zaman gelebilecekti. Geç kalmış, ama her şeye rağmen onurlu bir direnişti gazetecinin fırlattığı ayakkabılar…
Tüm okuyucularıma sevgilerimi sunuyor, haftaya görüşebilme umudunu taşıyorum.
Uzun süren bir bayram tatilini daha geride bıraktık. Tüm okuyucularımın geride kalan Kurban Bayramı’nı tebrik etmek istiyorum. Bu bayram tatilinde de yine sayıları yüzlerle ifade edilecek kadar çok insanımızı trafik kazalarına kurban verdik. Hayatını kaybedenlere bağışlanma, kaybı olanlara sabırlar, her seviyedeki yaralılara da şifalar temenni ediyorum. Klişe haline gelmiş bu söylemleri ilgili ilgisiz, yetkili yetkisiz birçok ağızdan duyduğunuza eminim. Her bayram tatilinin ardından duymaya alışkın olduğumuz bu sözleri sarfetmekten ya da duymaktan sıkılmayız da hiçbir tedbirin alınmayışından zerre sıkıntı duymayız. Bu da bize has bir durum olsa gerek. Trafik terörü ile ilgili olarak ulusal ve yerel tüm köşe yazarları bir araya gelse aylar boyu sürecek yazı dizileri ortaya çıkar. Dolayısıyla bu konuyu burada kesmek en iyisi…
Akşamları TVde haberlerin yer aldığı kuşağı izlediğimde inanın “şişiyorum”. İlla ki beni şişirecek haberlerin çokça olmasından mı yoksa TVlerin bunu abartarak gözümüze gözümüze sokmasından mı bilmem ama sanırım sizler de durumdan muzdaripsiniz. Dün akşamki bir haber ise sinirlerimi gerçekten fena gerdi! Eurovision Şarkı Yarışması’na Ermenistan adına katılacak olan System of a Down adlı heavy-metal grubunun Ermenistan Hükümeti’ne “Şarkı sözlerimize karışmayın. (sözde) Soykırımı vurgulayan sert sözler yazarak halkımızın mağduriyetini cümle âleme duyurmak istiyoruz” mealinde bir ön şart sunması gerçekten beni fena sinirlendirdi. Yani neresinden tutsan elinde kalacak bir olay. Temeli eğlence olan bir yarışmayı yıllardan beridir siyasal hesaplaşma arenası haline dönüştürmek bir yana, yalanlar üzerine kurulu aptalca bir tez olan soykırımı tarihçilere bırakmak yerine, evrensel güç müziği bu rezilliğe alet etmek mi dersiniz, hepsi bu traji-komik hadiseye sığdırılmış vaziyette… Adı geçen bu “müzik” grubu sadece bununla kalmayan eylemlere de yıllardan beridir imza atmaktan zerre çekinmeyen “insan”lardan(!) kurulu. Konserlerinde giriş kapısına “Türkler ve Köpekler giremez” diye yazabilecek kadar dehşet verecek kadar kafatasçı bir zihniyete sahip bu grubun şarkı sözlerinde Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere son dönem Osmanlı Tarihi’nde önemli yere sahip devlet adamlarına küfürleri görmek gayet sıradan bir aktivite! “Katil”, “şeytan”, “yalancı” gibi sıfatları layık gördükleri Talat Paşa’yı sanki Sogomon Teyleryan değil de gariban dedem Terzi İzzet öldürmüş gibi üstün çıkmaları yok mu!!! Bir de kendine “aydın” diyen içimizden bir grup zibidinin başlattığı “özür diliyoruz” kampanyası var ki, aman Allah!.. Tüm bunların üzerine tüy dikecek kadar rezil bu kampanyaya elbette en yerinde tepkiyi, yıllar yılı Ermeni teröristlerin acımadan katlettiği diplomatların meslektaşları verdi ve “Asıl Ermeniler bizden özür dilemelidir” düşüncesi deklare edildi. Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün, Dünya Kupası Eleme Grubu futbol karşılaşmasını izlemek üzere Ermenistan’ın başşehri Erivan’a yaptığı ziyareti fazlaca iyi niyetli ve hatta biraz da abartılı bulmuştum. İyi niyetten bir kez daha maraz hasıl oldu, neyleyim! Allah sonumuzu hayır etsin. Üzülerek söylemeliyim ki ülkemizin son dönem dış politikası, hani deyim yerindeyse “Şahin”likten “Güvercin”liğe doğru bir değişim içine girdi. Bu durum uluslararası arenada Claudia Roth gibi, Joost Lagendijk gibi son dönem Osmanlı Devleti ile, yani “Hasta Adam”la dans ettiğini sanan bir yığın uçuk kaçık tip türedi. Bizi yargılamaya yeltenen bu destursuz tiplere birazcık dişimizi göstermenin vakti geldi sanıyorum. Gazeteci Nevin Sungur da bu Lagendijk denen gevşekle evlenerek onu “enişte” statüsüne soktu ya, neyse…
Son olarak, uyduruk bir senaryo ile Irak’ı işgal eden ve zaten karışık olan Orta Doğu’yu iyice kepçe dönmez eden George “Dabılyuğ” Busht’un Irak’ta karşılaştığı Ayakkabı Eylemi’ne de ucundan değinmek isterim. En son Bağdat’ın düştüğü ve Diktatör Saddam Hüseyin’in heykellerinin yıkıldığı gün şahit olmuştuk bu tarz bir eyleme. İpin ucuna bağlanmış Saddam heykellerinin sürüklendiği ve halkın da ayakkabı ve terlikleri ile sürüklenen heykellere vurduğu bu eylemin benzerine bu kez Bağdat’a veda ziyaretinde bulunan ABD Başkanı muhatap oldu. Yerel bir basın mensubu Irak’ın Washington’dan atanmış Başbakanı Nuri El Maliki ile basın toplantısı yapan Başkan efendiye “Defol git köpek” diye bağırarak önce ayakkabısının sağ tekini, sonra sol tekini fırlattı. Ancak şanslı, bir o kadar da çevik olduğu ortaya çıkan Bay Başkan her iki saldırıyı da savuşturdu. Neden sonra ortaya çıkan ve salakça etrafa bakınan Gizli Servis ajanları ise, Hollywood filmlerindekilerin aksine son derece yavaş ve aptaldı… Ayağa giyilen herhangi bir nesne ile birine karşı eylemde bulunmak Arap Kültürü’ne göre çok büyük bir hakaret. Kendini bilmez ve “Ayakkabılar 44 numara idi” diyecek kadar pişkin biri olan G.W. Bush’a bu denli büyük bir hakaretle karşı durma onurunu, Bağdat düştüğünde de göstermelerini isterdik Iraklı kardeşlerimizin. O gün Amerikan askerlerinin M-16larının gölgesinde Saddam heykellerine vurulan terlikler Bush’un ABD’sine o zaman fırlatılabilseydi, yüzbinlerle ifade edilen cinayetlerin belki de önüne geçilebilecek, Irak’a gerçek demokrasi o zaman gelebilecekti. Geç kalmış, ama her şeye rağmen onurlu bir direnişti gazetecinin fırlattığı ayakkabılar…
Tüm okuyucularıma sevgilerimi sunuyor, haftaya görüşebilme umudunu taşıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder