11 Şubat 2009 Çarşamba

002.21/01/2008 Sinopsis (Bolu Gazetesi)

Sıkıcı bir haftanın ardından yine sizlerle birlikteyiz. Bu hafta Stanley Kubrick'ten bahsetmek istiyorum.
Sinema tarihinde bazı sahneler vardır; her dönemde her türden yönetmenin ilgisini çeken... Ve bu sahnelerin bir klişe halinde, zaman zaman aynı kamera açıları kullanılarak seyirciye sunulduğunu görürüz. Sergei Eisenstein'ın 1925 yılı yapımı Potemkin Zırhlısı (imdb puanı: 8,0) adlı filminde izlediğimiz silahlı çatışmanın ortasındaki Odessa Merdivenleri sahnesi gibi… Francis Ford Coppola’nın The Godfather (Baba), Brian de Palma’nın The Untouchables (Dokunulmazlar) ve Star Wars Episode III: The Revenge of the Sith (Yıldız Savaşları Bölüm III: Sith’in İntikamı) adlı yakın tarihli filmlerde bu sekansın, tıpkı Eisenstein'ın kullandığı kamera açısıyla, neredeyse bire bir tekrarlandığını görürüz. İşte Kubrick Usta da bu yönden çokça taklit edilen bir yönetmen. 1980 yılında Stephen King'in The Shining (Medyum) adlı kitabından uyarlanan ve dağın başındaki “şeytanın oteli”ne kış bekçiliği yapan Jack Torrance'nin, adım adım çıldırmaya varan hikayesini anlattığı Cinnet'teki (imdb puanı: 8,4) birbirinden meşhur sahneler, yakın tarihli birçok TV dizisi ve sinema filminde kullanılmıştır. Jack Torrance'nin (Jack Nicholson), telepatik güçleri olan oğlu Danny (Danny Lloyd) ve silik karısı Wendy'nin (Shelley Duvall) arkadan kilitlediği odanın kapısını bir balta ile kırarken yönetmen Kubrick'in kullandığı kamera tekniğini, günümüzün en önemli yönetmenleri bile kullanmaktan çekinmiyor.
26 Temmuz 1928 yılında New York'ta doğan ve 1999 yılında, son filmi Eyes Wide Shut (Gözler Sımsıkı Kapalı) (imdb puanı: 7,1)'ın çekimleri sonrasında hayata gözlerini yuman Kubrick, 1951 yılından ölümüne değin devam eden ve yaklaşık elli yıl sürmesine rağmen sadece onaltı film yapabildiği kariyerinde, sayısal açıdan zayıf ancak neredeyse her filmiyle büyük patırtı koparan bir yönetmen portresi çizdi. 1960 yılında yeniyetme bir genç kıza ilgi duyan orta yaşlı bir adamın durumunu anlattığı Lolita (imdb puanı: 7,7) adlı filmle de toplumun ahlaki değerlerini sorgulamış, birçok kesimden de tepki görmesine rağmen, 1997 yılında aynı film Adrian Lyne tarafından yeniden çekilmişti. Neredeyse her türden filme imza atan ve tümünde de başarı çizgisini üst düzeyde tutan yönetmen, 1968 yapımı 2001: A Space Odyssey (2001: Uzay Macerası) (imdb puanı: 8,4) ile bilim kurguyu denedi. Yapıldığı yılların teknik imkânsızlıklarına rağmen En İyi Özel Efekt dalında Akademi Ödülü (Oscar) almasını da bildi. 1971 yapımı Clockwork Orange (Otomatik Portakal) (imdb puanı: 8,5) ile yine toplumun değer yargılarını kendine özgü anlatımı ile izleyicinin gözleri önüne sererek eleştiren Kubrick, bu filmle En İyi Film ve En İyi Yönetmen de dâhil olmak üzere dört dalda Akademi Ödülüne aday olmasına rağmen ödül töreninden eli boş döndü. 1980 yılında ünlü yazar Stephen King'in aynı adlı romanından uyarlanan The Shining (Cinnet) ile edebiyat uyarlaması dalında da eser veren yönetmen, bu filmdeki çekim tekniği, uzun tuttuğu sekanslar ve dehşet verici gerilim duygusu ile seyirciyi cezbetmeyi başardı. Ancak burada romanı da okumuş biri olarak bir küçük eleştiride bulunmak isterim. Aslında bu, yazar Stephen King'in de kendi deyimi ile “son derece sinir bozucu bir durum” olan senaryonun romana göre zayıf kalması görüşüyle paralel bir eleştiri. Ne yazık ki edebiyat uyarlamalarında, birkaç istisna dışında, senaryo her zaman romanın gerisinde kalmıştır. Kabul etmek lazım; yönetmen için en zor olan şeylerden biri de kurgudur ve bu da romanı senaryolaştırırken senaristin / yönetmenin elini kolunu bağlamaktadır. Yılmaz Güney'in yasaklı olmasına rağmen Cannes'da Altın Palmiye ödülü alan filmi “Yol”un kurgusu sırasında, beş saati aşkın görüntülerden, süre problemini aşmak adına Süleyman karakterini tamamen çıkarttığını duymuştum. Ama yine de en azından senaryonun yazımında edebi eserin yazarı ile birlikte çalışılabileceği inancındayım. Konumuza dönersek eğer; Stanley Kubrick, Vietnam Savaşı'na bir bakış attığı 1987 yapımı Full Metal Jacket (imdb puanı: 8,3) ile de En İyi Senaryo dalında Oscar'a aday gösterilmesine rağmen eve yine eli boş döndü! Son filmi 1999 yılı yapımı Eyes Wide Shut'un (Gözler Sımsıkı Kapalı) ise onaltı filmlik kariyerinin zirvesi olduğu söylenebilir. Her zaman kullandığı inanılmaz kamera tekniği, kimi zaman sıkıcı olabilen ve artık klasikleşen upuzun sekanslar ile yine toplumsal ve ahlaki değer yargılarına acımasızca atılan neşter darbeleri... Maalesef özellikle bizim medyamızda, evliliklerinin son dönemlerini yaşayan Tom Cruise – Nicole Kidman'ın son derece erotik sahneleri ile yer alabilen filmin gerisindeki, derin felsefi ve ahlaki açılımlarla eleştirel bakış açısı gözardı edildi. Üzerine bir de yetenekli ve sıradışı yönetmenin ölümü ile film hakkındaki tartışmalar iyiden iyiye yüzeysel kaldı. Her şeye rağmen Stanley Kubrick, ortaya koyduğu eserlerle, sinema tekniği ve sıradışı eleştirel bakış açısı ile günümüz yönetmenlerinin bir çoğu için rehber olmuş, bana göre deha sayılabilecek ender yönetmenlerden biri. Sıradışı anlatımı ben dâhil birçok izleyici için “ağır” gelebilir, ancak bu O'nun gerçek bir deha olduğu gerçeğini değiştirmez sanırım.
Bu hafta da bana ayrılan yerin sonuna geldik. Hepinize iyi haftalar, iyi seyirler diliyor, önümüzdeki hafta yine vizyondaki filmler ve TV dizilerinden konuşmaya devam edeceğimizi hatırlatma istiyorum. Hoşça kalın.

Hiç yorum yok:

161 - 25.09.2025 - DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ (Göynük Gazetesi)

  DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ ...