11 Şubat 2009 Çarşamba

015.26/10/2007 Sinopsis

Coşku dolu bir merhaba demek isterdim ama maalesef alçaklarca katledilen on iki yiğidimizin acısı, yüreğimizi, ciğerimizi yaktı, bizi can evimizden vurdu. Daha bayramın arefesinde yitirdiğimiz onbeş aslanımızdan sonra bir acı habere daha içimiz dayanmıyor. Artık dursun bu vahşet! Yazık şehit olanlara da geride kalanlara da… Özellikle çilekeş analara…Hayata bakışımızı ve gündelik işlerimizi bir kenara bırakmamak için tek neden, şehit olan kardeşlerimizin anısına dik durmaya zorunlu oluşumuz. Allah’tan rahmet diliyorum tüm şehit yiğitlerimize.
İstemeye istemeye de olsa değerlendireceğimiz ilk film, “İyi, Kötü, Çirkin” ve “Bir Avuç Dolar” gibi Spagetti Westernler ayarında, sağlam bir Western olan 3:10 to Yuma (imdb puanı:8,2). Amerikan İç Savaşı ertesinde, tamamen tesadüflerin bir araya getirdiği acımasız bir haydut ve savaştan bir bacağını kaybederek dönmüş silik bir çiftçiyi anlatan, Elmore Leonard’ın bir kısa öyküsünden uyarlanan film, istisnasız yıllardır izlediğim en iyi western diyebilirim. Çetesi ile soygunlar yapan azılı haydut Ben Wade (Russel Crowe), demiryolu şirketinin parasını taşıyan posta arabası soygunu ertesinde yakayı ele verir. Kasabanın Şerifi ve ödül avcısı birkaç adamın şimdi yeni bir sıkıntısı vardır: Wade’i Yuma’daki cezaevine nakledecek olan 3’ü 10 geçe trenine yetiştirmek. Elbette Wade’in adamlarına yakalanmadan… Paraya ihtiyacı olan, iç savaş gazisi Dan (Christian Bale) de 200 dolar karşılığında ekibe katılır. Amansız kovalamaca ve bir yığın aksiyonun ardından ekipte yalnızca Dan ve oğlu Will (Logan Lerman – The Butterfly Effect) kalır. Dan için durum artık bir onur meselesi haline dönüşmüştür. Açık söyleyeyim, hiç tarzınız değilse bile rahatlıkla izleyebileceğiniz, “şimdi ne olacak” sorusunu her sahnede kendinize soracağınız, sağlam bir oyunculuk gösterisi 3:10 to Yuma. Oscarlı Russel Crowe (Gladiator, Cinderella Man) ve benim kişisel favorim, son Yarasa Adam, Christian Bale’in (Batman Begins, The Machinist) oyunculuklarına elbette diyecek söz yok, ancak filmde performansı ile göz kamaştıran asıl oyuncu, Wade’in çetesindeki acımasız ve psikopatik kişilikli Charlie Prince’yi oynayan Ben Foster. Oyuncuyu MyName Is Earl ve Six Feet Under adlı TV dizilerinden ve X-Men The Last Stand adlı filmden tanıyoruz. Yönetmen James Mangold’u ise; Sylvester Stallone, Robert de Niro, Harvey Keitel ve Ray Liotta gibi ağır topların boy gösterdiği 1997 yılı yapımı Copland ve 2003 yılı yapımı sağlam bir gerilim olan Identity’den anımsayacaksınız. 3:10 to Yuma’da yönetmenin tıpkı Copland ve Identity’de olduğu gibi karakterlerin geçmişlerinden ufak, ama bir o kadar da önemli ayrıntıları nakış gibi işleyerek izleyiciye sunduğunu görüyoruz. Bir “dönem filmi” olarak alındığında kostüm ve aksesuarların da hayli başarılı dizayn edildiğini söylersem yanılmış olmam. Ayrıca yalnızca iki, evet 2 kadın oyuncunun, o da yardımcı oyuncu bile sayılamayacak geri plan rollerde gözüktüğü bir film olarak 3:10 to Yuma tam bir erkek filmi! Imdb’yi boşverin, benim filme vereceğim puan 10 üzerinden 9.
Değerlendireceğimiz diğer film ise, sinema tarihinin en iyi oyuncularından biri olan Robert de Niro imzası taşıyan 2006 yapımı The Good Shepherd (Kirli Srlar) (imdb puanı: 6,9). Filmde Amerikanın istihbarat ve anti terör saplantısının kanlı çıbanı CIA’nın kuruluş günleri mercek altına alınıyor. 1961 yılının Nisan ayında ABD’nin Küba’ya saldırdığı meşhur Domuzlar Körfezi bozgunu ile başlayan film, 30lu ve 40lı yıllara geri dönüşlerle CIA’nın kuruluş günlerinde İngiliz MI5 servisinden ajanlığın inceliklerini öğrenen parlak ve vatansever(!) Edward Wilson’un (Matt Damon) çevresinde dönüyor. Damon ile birlikte castta yer alan diğer oyuncular; Angelina Jolie, Alec Baldwin, William Hurt ve yönetmen Robert de Niro. CIA’nın temellerinin, şu anda da bir hayli etkin bir gizli örgüt olan Skulls&Bones Society (Kurukafa ve Kemikler) üyesi kişilerce atıldığını iddia eden yapımda, günümüzde de çok fazla örtülü operasyona imza atan Amerikan İstihbarat örgütü hakkında tüyolar veriliyor izleyiciye. Ağır temposu ile zaman zaman sıkıcılık mertebesine ulaşan bu yapımı, biyografilere meraklı izleyicilere tavsiye ediyorum.
Son olarak kendime bir nevi torpil yapmak istiyorum. Köşemi bir kereliğine kişisel menfaatim için kullanacağım. Bugün annemin doğum günü! O’na sağlıklı bir ömür dilemek için köşemden birkaç satırı kullanmama sanırım kimsecikler kızmaz! Canım annem’e ve tüm annelere sevgiler… Haftaya buluşuncaya değin sevgi ile kalın.

Hiç yorum yok:

161 - 25.09.2025 - DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ (Göynük Gazetesi)

  DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ ...