Efsane ve Kestane
Merhabalar. Bu hafta dünyanın, ABD hariç, en çok bilinen ve izlenen motorspor organizasyonu olan Formula 1’de üst düzey başarı kazanmış iki sürücüden bahsetmek istiyorum. Neden ABD hariç onu ileride açıklamaya çalışırım. Asıl konumuza gelirsek eğer; belki birçoğunuza yabancı gelebilir zikredeceğim isimler; ancak öykü sanırım tanıdık gelecek sizlere: Birinin yaşadığı sıkıntıdan ders almak anlamında. Bu sürücüler Fransız Alain “Profesör” Prost ve Alman Michael Schumacher…
Formula 1 aracını kadife gibi yumuşacık bir stilde kullanan, fakat yeri geldiğinde bir üst sıra için savaşmaktan geri durmayan Alain Prost’un Profesör lakabı almasındaki en önemli etken hiç kuşkusuz beklenmedik anlarda yaptığı “imkânsız” denebilecek geçiş manevraları idi. Yarışı üçüncü sırada tekdüze bir şekilde devam ettirir ve ilk sıra için birbiri ile savaşan iki sürücüyü sakin biçimde izlerken, birdenbire ikisini birden geçip ilk sıraya oturduğu yarışlara çok kişi şahitlik etmiştir Prost’un. 199 yarış startı ve bunların 51’inde damalı bayrağı ilk görüp elde edilen galibiyet, yeterince parlak bir kariyer anlamına gelir sanırım. En büyük rakibi olan ve 1994 sezonundaki San Marino yarışında kaza yaparak ölen Brezilyalı Ayrton Senna ile kariyeri boyunca savaşması ve birkaç yarış dışında O’na ezici üstünlük kurması ile de Profesör, yaşarken efsane olma ayrıcalığına ulaştı. Gerçi Senna’nın, bu zamansız ölümü olmasa idi Prost’un galibiyet sayısına ulaşması da mümkün olabilirdi. Zira ölümüne değin sıralama turlarında 65 kere elde ettiği yarışa ilk sırada başlama hakkı (pole pozisyon) ile Senna zaten Prost’u “ezmişti” ya, neyse… Yarış kariyerini 1993 sezonu bitiminde Şampiyonlukla sonlandıran Prost birkaç yıl ara verdiği Formula 1’e, 1997 yılında Ligier takımını satın alarak, bu kez “Takım Patronu” hüviyeti ile döndü. Ve asrın hatasını yaptı! Avrupa’nın istisnasız en milliyetçi ulusu olan Fransızların, bu “dediğim dedik”çi yaklaşımını, yıllar yılı böyle global bir organizasyonda yer almasına rağmen Prost da uyguladı ve tümüyle Fransız bir takım oluşturma hayali, hem ününü, hem parlak kariyerini hem de parasını tüketti O’nun. İşbilmez mühendisler, berbat bir otomobil olan AP-01 ve devamındaki AP-02, son derece güçsüz Peugeot motoru ile birleşince ortaya tadından yenmez bir takım çıktı! Yılların Profesörü’nün yarışlar sırasında pit duvarı üzerinde çaresiz gözlerle zaman ekranlarına bakışı şu an bile içimi parçalar. Altı sezon süren bu “işkence”nin ardından Prost GP takımı ve dolayısıyla Alain Prost iflasını açıklayarak Formula 1’den çekildi.
Ve Formula 1’de “En”lerin adamı olan Michael Schumacher… 1992’de tamamen şansın yardımı ile adım attığı F1’den, neredeyse kırılmadık rekor bırakmadan 2006 sezonu sonunda ayrıldığında, elde ettiği “En”lerden bazıları şunlardı: En çok galip gelen (61 kez), en çok pol pozisyon kazanan (67 kez), en çok Dünya Şampiyonu olan (dile kolay tam 7 kez), bir pistte en çok galip gelen (İroniye bakın ki Fransa Magny Cours pisti’nde, 7 kez)… Ve tabii en çok para kazanan!.. Pasifik’te ada satın alacak kadar çok hem de!.. Yarış kariyerinde birçok problemli dönem de yaşadı Schumi. 1997 yılında sezonun son yarışında şampiyonluk yolundaki en büyük rakibi Kanadalı Jaques Villeneuve’ün, kendisini geçip şampiyonluğa uzanacağını anlayınca direksiyonu onun otomobili üzerine kıvırmaktan çekinmeyen, bu yüzden diskalifiye edilip tüm puanları silinen Şampiyon, kariyerinin son yılında imza attığı Rascasse-gate skandalı ile şimşekleri üzerine çekti. Monaco yarışının sıralama turlarında, şampiyonadaki rakibi İspanyol Fernando Alonso’yu bloke edebilmek adına La Rascasse dönemecinde saçma bir şekilde direksiyonunu kilitleyip otomobilini stop ettirince en son sıradan yarışa başlama cezası aldığında birçokları, Monaco gibi bir pistte hiçbir şansı kalmadığını zannetse de Şampiyon o yarışı, ilerlemiş yaşına rağmen, parmak ısırtan bir performansla 5. bitirmişti. Kariyerine son verip F1’den ayrılınca birçok “otorite”, zayıf bir takımı satın alarak Takım Sahibi sıfatı ile, aynen Prost gibi, F1’e geri döneceği yönünde kesin hükümler verdi. Oysa Schumi Prost’un yolundan gitmeyeceğini defalarca beyan etmiş, “Kendimi pit duvarında takım yönetirken düşünemiyorum. Bu sanırım bana göre bir şey değil” diyerek yolunun bu olmadığını cümle âleme dikte etmişti. Zaten yarışırken organik bağ kurduğu Scuderia Ferrari takımından ayrı bir şeyler yapması düşünülemez olan Schumi, çok fazla ön plana çıkmadan takım için “Danışman”lık yapıyor ve hafta sonlarını ailesine ayırdığı için çok ama çok mutlu olduğunu ifade etmekten de geri durmuyor. İsviçre Alpleri’nin gölgesindeki Kerpen’de yaptırdığı “mütevazi” şatoda günlerini geçirmek ve zaman zaman F1’in imajı ya da hayır işleri için futbol maçlarında sahada boy göstermek suretiyle “Efsane”liğine devam ediyor. Prost ise “kestane”yi değil belki ama “kariyerini” derin biçimde çizdirdi kuşkusuz.
Bu haftalık bu kadar sevgili dostlar. Önümüzdeki hafta tekrar buluşmak üzere söze virgül koymak istiyorum. Sağlıklı ve mutlu haftalar.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
161 - 25.09.2025 - DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ (Göynük Gazetesi)
DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ ...

-
Çanakkale Yılmaz ÖZDİL 1915 yılıydı. Avustralya’da, New South Wales eyaletinde, Broken Hill kasabasından geçen trene ateş açıldı, b...
-
ROK and Roll!!! Merhabalar sevgili okurlar. Öncelikle geçmiş Ramazan Bayramınızı kutlamak isterim. Umarım bu bayram eşiniz, dostlarınız ve...
-
Kırmızı Kalemli İnsanlar Merhabalar. Geçen hafta yayımlanan ilkyazımızın başlığı 3üncü Köy yerine, tarihin tozlu raflarına kaldır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder