11 Şubat 2009 Çarşamba

022.21/12/2007 Sinopsis

Bu bayram gününde bir kez daha sizlerle beraber olmanın keyfi ve heyecanı içerisindeyim. Bu coşkuyu kaybetmeden haftanın filmlerinden birkaçına göz atalım, ne dersiniz?
İlk değineceğimiz film, sinemanın aykırı yönetmenlerinden David Cronenberg imzalı Eastern Promises (Şark Vaatleri) (imdb puanı: 8,0). Mekân olarak Londra’yı seçen Cronenberg, 2005 tarihli A History of Violence (Şiddetin Tarihçesi) (imdb puanı: 7,6) adlı filminde çizdiği “geçmişte işlenen günahların mutlaka bugünü etkileyeceği” felsefesini bu filmde de devam ettiriyor. Hemşire Anna, çalıştığı hastaneye getirilen ve ölmek üzere olan hamile bir kadının, hem bebeğine göz kulak olmak zorunda kalır, hem de tuttuğu günlüğe sahip olur. Günlüğü okudukça genç kızın, nüfuzlu ve zengin birilerince kaçak olarak İngiltere’ye getirildiğini ve bebeğin de o nüfuzlu adamlardan birine ait olduğunu öğrenir. Anna ailesinin itirazlarına rağmen, günlüğün içinde bulduğu kartviziti ipucu kabul eder ve görünürde temiz bir restoran işletmecisi olarak faaliyet gösteren, ancak aslında Londra’nın göbeğinde pis işler çeviren Rus Mafyası’yla temas eder. Görüldüğü üzere konu hayli basitmiş gibi görünüyor. Ancak Cronenberg’in anlatımı içinse aynı şeyi söylemek güç. Zira “usta” burada da katıksız şiddeti ve kanlı sahneleri, bir sanat eserin haline getirmeyi başarıyor. Berberdeki kanlı ustura sahnesinden, Nikolai’nin (Viggo Mortensen) hamamda iki Çeçen’in baskın vermesi sonucu anadan üryan vaziyette ve yumruklarından başka silahı olmaksızın onlarla dövüştüğü sahneye kadar neredeyse tamamı, Cronenberg tarzı bir anlatıma sahip olan filmde özellikle hamam sekansının tüm sinema tarihinin en önemli koreografilerinden biri olması kesin gibi!.. Yönetmen ayrıntılara o denli önem vermiş ki, Nikolai’nin vücudundaki dövmeler bunun kanıtı. Stalin döneminden kalma bir hapishane “raconu” olan bu dövmeler, rütbeyi temsil ediyor. Filmde başrolde, A History of Violence’da olduğu gibi Viggo Mortensen’i (Yüzüklerin Efendisi serisinin Aragorn’u) görüyoruz. Mortensen’e Naomi Watts (Halka 1 ve 2, 21 Gram), Vincent Cassel (Geri Dönüş Yok, Kızıl Nehirler, Raydan Çıkanlar) ve Armin Mueller Stahl (Barışçı, ) eşlik ediyor. Filmle ilgili birkaç küçük not: Dövüş sahnelerinde dublör kullanılmayan filmde oyuncular bunun için özel olarak eğitildi. Başrol oyuncusu Viggo Mortensen rolüne hazırlık için bir tercüman ile birlikte birkaç hafta Moskova, St. Petersburg ve Sibirya’da vakit geçirdi. Yönetmenin tamamını Kanada dışında çektiği ilk film Şark Vaatleri. Son olarak filmin, Oscar Ödülleri’nin habercisi olan Golden Globe (Altın Küre) ödüllerinde de En İyi Film ve En İyi Erkek Oyuncu başta olmak üzere üç dalda aday olduğunu belirtelim ve mutlak izlenmesi gerekli filmler listesine dahil edelim…
Haftanın ikinci filmi bir İngiliz yapımı komedi olan Death at a Funeral (Cenazede Ölüm) (imdb puanı: 7,4). Yönetmenliğini Frank Oz’un yaptığı filmde başrolleri Matthew McFayden, Andy Nyman ve Alan Tudyk paylaşıyor. Filmin konusuna gelince: Daniel ve Robert’in babalarının ölümü kalabalık aileyi bir araya getiriyor. Cenaze şirketinin yanlış tabut getirmesi ile başlayan karışıklık gitgide artıyor ve ortaya izlerken kahkaha bile atabileceğiniz sağlam bir komedi çıkıyor. “Kahkaha bile atabileceğiniz” deyimini yanlışlıkla kullanmadım. Gerçekten de uzun zamandır bana kahkaha attırabilecek kadar iyi bir komedi izlemediğimden Cenazede Ölüm’ü çok beğendiğimi vurgulamak isterim. Hele Simon rolünde izlediğimiz 1971 Texas, ABD doğumlu Alan Tudyk’in, mimikleri ve oyun gücü ile Hollywood’un dikkatini kısa sürede çekmesini umuyorum. Sinemalarımıza gelirse, ki gelmesini çok isterim, mutlak gidip izlemenizi tavsiye ediyorum.
Bu haftanın diğer bir filmi de The Nanny Diaries (Dadım Âşık) (imdb puanı: 6,2). Filmde yirmili yaşlarda ve üniversitenin Antropoloji Bölümü’nden mezun bir karakterin gözünden New York burjuva kesimi masaya yatırılıyor. Yoğun iş hayatı olan babaların ve hayatlarını estetik ameliyatlarla başkalaşmaya adamış annelerin varlığı ile adeta ortada kalmış çocuklara “üvey anne”lik eden dadılar gözlemleniyor filmde. Kapitalist sistemin en önemli kalesi olan New York’un mekân olarak seçilmesi boşuna değil yani. Kahramanımız Annie’nin seçtiği aile basitçe Bay ve Bayan X olarak adlandırılıyor ve yönetmen ikilisi Shari Springer Berman ve Robert Pulcini öylesine ustalıkla karikatürize ediyor ki karakterleri, adeta bir senaryo uyarlaması dersi veriliyor izleyiciye. Özellikle büyük şehirlerde görmeye alıştığımız günümüz sosyal yaşamına da yakın bir çizgide olan filmde, Scarlett Johansson (Match Point) Laura Linney (Trumann Show, Kinsey, Aşk Mektupları) ve Paul Giamatti (Hepsini Vur, Gününü Göreceksin, Cinderella Man) Başrollerde oynuyor. Filmin senaryo ve yönetimini ortaklaşa yürüten Berman/Pulcini ikilisi hayatı da ortaklaşa yürütüyor 1994 yılından bu yana. Pulcini aynı zamanda filmin kurgusunu da yapan komple bir sinemacı. The Nanny Diaries adı altında sesli kitap olarak ta ABD’de satışa sunulan ve seslendiricisi olarak Julia Roberts’in yer aldığı romanın yazarları Emma McLaughlin ve Nicola Kraus.
Önümüzdeki hafta Yavuz Turgul / Şener Şen ikilisinin yeni filmi Kabadayı’dan (imdb puanı: 6,5) bahsedeceğim. İkiliden Turgul, önceki filmlerinin aksine bu kez yönetmen koltuğuna kendisi yerine Ömer Vargı’yı oturtmuş bu filmde. Kabadayı ile birlikte haftaya bu satırlarda Elizabeth: Altın Çağ (imdb puanı: 7,0) adlı filmi de okuyabileceğinizi söyleyerek bu haftanın sinopsi’ini sonlandırmak istiyorum. Tüm okuyucularıma iyi bayramlar dileklerimle sevgiler sunuyorum.

Hiç yorum yok:

161 - 25.09.2025 - DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ (Göynük Gazetesi)

  DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ ...