Değerli okuyucularımıza sevgiler sunarak, yeni haftanın sağlık, mutluluk ve şans getirmesini diliyorum.
Siz bu satırları okuyorken, bu yıl ülkemizde dördüncü kez koşulan Formula 1 Türkiye Grand Prix’si tamamlanmış, katılımcı takımlar “motorhome” tabir edilen geçici yönetim merkezlerini bir sonraki yarışın düzenleneceği Monte Carlo sokak pistinin bulunduğu Monaco Prensliği’ne taşımak üzere söküyor olacak. Elbette bir “Tifosi” yani Ferrari taraftarı olarak yarışın Ferrari ve Kimi Räikkönen lehine sonuçlanmış olmasını gönülden diliyorum. Yazımı gazeteye teslim etmede geç kalmamak amacıyla maalesef kesin bir sonuç vermekten kaçınıyorum. McLarenciler kızmasın ama sanırım Ferrari bu yılki Formula 1 sezonunu domine edecek gibi. 2000li yılların başındaki Michael Schumacherli, Ross Brawnlı, Jean Todtlu rüya kadrosunun ezici üstünlüğü gibi olmayabilir ama görünen köy de kılavuza ihtiyaç duymaz.
Formula 1 (F1) hiç kuşkusuz motor sporları denildiğinde akla gelen ilk aktivite. Ralli (WRC) ve motosiklet (MotoGP) ile birlikte elbette… Her yıl yüz milyonlarca izleyiciyi ekran başına kilitleyen F1, en yeni teknolojilerin teoriden uygulamaya geçirildiği süper hızlı araçları, üstün yetenekli ve yüksek egolu pilotları ile birçok ülkenin, düzenleyebilmek adına kıran kırana mücadeleye giriştiği çok büyük ve prestijli bir organizasyon. Olimpiyatlar ve Dünya Kupası gibi görece ilgi çeken organizasyonlardan farkı, bunlar gibi dört yılda bir değil her yıl ve tek bir ülkede değil neredeyse tüm dünyada düzenlenen global bir organizasyon olması. F1, kimilerince de spor olarak değil, teknolojinin yarıştırıldığı bir aktivite olarak kabul ediliyor. Her nasıl kabul ediliyorsa edilsin F1, 1950’den bu yana yüzlerce pilotun sahneye çıktığı bir şov aslında. Maalesef birçok efsanevi ismin ölümüne yol açan bir şov hem de… Şüphesiz bu ölümlerden en trajik olanı, Brezilyalı muhteşem pilot Ayrton Senna’nın 1 Mayıs 1994 yılında, San Marino yarışı sırasında geçirdiği kazada ölmesi. Senna’nın bu beklenmedik ölümü, F1’de güvenliğin daha büyük bir önemle uygulanması adına bir milat oldu aslına bakılırsa. Anlayacağınız “Show must go on” dedi Formula 1’in patronları ve bugün pilot güvenliği belki de tarihin en üst seviyesinde. Geçen sezon Kanada’nın Gilles Villeneuve pistinde koşulan yarışta, belki Senna’nın kazasından on kat daha şiddetli bir kaza geçiren Polonyalı pilot Robert Kubica, paramparça olan otomobilinden sapasağlam çıkarılmış, hatta bir sonraki yarışta tekrar otomobilinin kokpitine geçmesinde sağlık anlamında bir sakınca görülmemişti. Senna’nın ölümü ile adeta önü açılan Michael Schumacher, toplamda yedi kez ulaşacağı Formula 1 dünya Şampiyonluklarından ilkini o yıl elde etmişti. Senna – Schumacher karşılaştırması, Alman pilot Schumacher’in 2006 sezonu sonunda yarışmayı bırakmasına değin devam etti. İki efsanevi ismin gerçek anlamda hiç karşı karşıya rekabet edememesinden dolayı bu karşılaştırmalar hep kağıt üzerinde kaldı. Senna ile ilgili çok ilginç ve de merhum üstadın F1 için ne denli önemli biri olduğunu ispatlarcasına anlatılagelen bir anekdotu da paylaşmak isterim sizlerle. Senna’nın McLaren için yarıştığı, Honda motoru ile güçlendirilmiş McLaren’in fırtına gibi estiği yıllarda bir yarış öncesi: Isınma turları için Senna’nın aracı çalıştırılır. Senna aracın sesini beğenmediğini, motorda bir sorun olabileceğini söyler. Mekanikerler motorun ve otomobilin her kontrolden, defalarca geçirildiğini ve hiçbir probleme rastlanmadığını iddia etseler de, patron Ron Dennis pilotuna güvenir ve motorun değiştirilmesini söyler. Senna değişimin ardından çıktığı yarışı kazanır. Buraya kadar her şey normal. Klasik “pilot kaprisi” deyip geçilebilecek bir durum. Ama öyle değil. Senna’nın sesini beğenmeyip, patronun da desteği ile söktürdüğü motor, Woking İngiltere’deki fabrikada detaylı olarak inceleme altına alınır. Mühendisler motorun krank milinde incecik bir çatlak bulurlar! Eğer Ron Dennis pilotuna sahip çıkmayıp motoru söktürmese yarışın ortalarında Honda motorunun iflas edeceği ve Senna’nın yarış dışı kalacağı ortaya çıkar. Dahiyane bir durum mu yoksa içgüdüsel bir yetenek mi bilinmez. Ancak Senna F1 için büyük, çok büyük bir kayıp orası kesin.
Dedik ya ülkemizde bu yıl dördüncü kez tertip edildi F1 Türkiye Grand Prix’i. Darısı ondördüncü, hatta yirmidördüncü kerelere… Pist, neredeyse tüm son dönem modern F1 pistlerinin tasarımcısı olan Hermann Tilke’nin imzasını taşıyor. San Marino ile birlikte, şimdilik, saat yönünün tersine dönülen iki pistten biri. Şimdilik diyorum, zira takvime bu yıl dahil edilecek olan Singapur Cadde pisti de saat yönünün tersine dönülecek. Bu ne demek? Saat yönünde dönülen pistlerin aksine pilota daha fazla atmosferik yük binmesi, pilotun ve otomobillerin fazladan zorlanması demek. Tasarımcı Tilke pisti anahtar teslimi 120 milyon ABD Doları’na tamamlayacağını taahhüt etmesine rağmen, İstanbul Ticaret Odası (İTO) önderliğindeki organizasyon konsorsiyumu, pistin inşasının kendi imkanlarımızla ve 60 milyon ABD Doları’na tamamlanacağı yönünde iddialı bir karar verdi. Pist tamamlandığında bilanço biraz farklıydı: 60 milyon ABD Doları’nın başına 1 gelivermiş, pist 160 milyon ABD Doları’na tamamlanmıştı!!! Moskova’da F1 pisti inşa etmek üzere çalışmalar yapan Ruslar, “60 milyon ABD Doları’na ise bize de yapın” demiş, projenin tamamlanmasını müteakip ortaya çıkan bedel gözlerini korkutmuş olacak ki, “Eee, şey, siz yorulmayın. Biz hallederiz!” deyip teklifi geri çekmişlerdi!!! Zararın daha da artacağı yönündeki endişelerden dolayı pistin işletme hakkı Formula 1’in patronu Bernie Ecclestone’a 2012 yılına kadar devredildi. Rahmetli Nasreddin Hoca ne demiş? “Dostlar alışverişte görsün”. Tüm F1 camiası; pilotlar, takım yöneticileri, Uluslararası Motorsporları Federasyonu güvenlik gözlemcileri ve F1 medyasının ortak görüşü; İstanbul Park pistinin muhteşem bir pist ve geçmiş yıllarda birçok atraksiyona sahne olan zorlu 8 numaralı virajın çok rekabetçi ve de harika olduğu görüşünde birleşiyorlar. Pistte düzenlenen ilk yarışı, o dönemde McLaren adına yarışan, şimdinin Ferrari pilotu Kimi Räikkönen kazanırken, Ferrari pilotu Felipe Massa, sonraki iki yılın ardarda kazananı olmuştu. Kuşkusuz bu yıl da piste mükemmel uyumu yakalamış olan Ferrari pilotları favori.
Bu haftalık bu kadar diyelim. Önümüzdeki hafta yine sinema konuşmaya devam edeceğiz. O zamana değin hoşça kalın.
Siz bu satırları okuyorken, bu yıl ülkemizde dördüncü kez koşulan Formula 1 Türkiye Grand Prix’si tamamlanmış, katılımcı takımlar “motorhome” tabir edilen geçici yönetim merkezlerini bir sonraki yarışın düzenleneceği Monte Carlo sokak pistinin bulunduğu Monaco Prensliği’ne taşımak üzere söküyor olacak. Elbette bir “Tifosi” yani Ferrari taraftarı olarak yarışın Ferrari ve Kimi Räikkönen lehine sonuçlanmış olmasını gönülden diliyorum. Yazımı gazeteye teslim etmede geç kalmamak amacıyla maalesef kesin bir sonuç vermekten kaçınıyorum. McLarenciler kızmasın ama sanırım Ferrari bu yılki Formula 1 sezonunu domine edecek gibi. 2000li yılların başındaki Michael Schumacherli, Ross Brawnlı, Jean Todtlu rüya kadrosunun ezici üstünlüğü gibi olmayabilir ama görünen köy de kılavuza ihtiyaç duymaz.
Formula 1 (F1) hiç kuşkusuz motor sporları denildiğinde akla gelen ilk aktivite. Ralli (WRC) ve motosiklet (MotoGP) ile birlikte elbette… Her yıl yüz milyonlarca izleyiciyi ekran başına kilitleyen F1, en yeni teknolojilerin teoriden uygulamaya geçirildiği süper hızlı araçları, üstün yetenekli ve yüksek egolu pilotları ile birçok ülkenin, düzenleyebilmek adına kıran kırana mücadeleye giriştiği çok büyük ve prestijli bir organizasyon. Olimpiyatlar ve Dünya Kupası gibi görece ilgi çeken organizasyonlardan farkı, bunlar gibi dört yılda bir değil her yıl ve tek bir ülkede değil neredeyse tüm dünyada düzenlenen global bir organizasyon olması. F1, kimilerince de spor olarak değil, teknolojinin yarıştırıldığı bir aktivite olarak kabul ediliyor. Her nasıl kabul ediliyorsa edilsin F1, 1950’den bu yana yüzlerce pilotun sahneye çıktığı bir şov aslında. Maalesef birçok efsanevi ismin ölümüne yol açan bir şov hem de… Şüphesiz bu ölümlerden en trajik olanı, Brezilyalı muhteşem pilot Ayrton Senna’nın 1 Mayıs 1994 yılında, San Marino yarışı sırasında geçirdiği kazada ölmesi. Senna’nın bu beklenmedik ölümü, F1’de güvenliğin daha büyük bir önemle uygulanması adına bir milat oldu aslına bakılırsa. Anlayacağınız “Show must go on” dedi Formula 1’in patronları ve bugün pilot güvenliği belki de tarihin en üst seviyesinde. Geçen sezon Kanada’nın Gilles Villeneuve pistinde koşulan yarışta, belki Senna’nın kazasından on kat daha şiddetli bir kaza geçiren Polonyalı pilot Robert Kubica, paramparça olan otomobilinden sapasağlam çıkarılmış, hatta bir sonraki yarışta tekrar otomobilinin kokpitine geçmesinde sağlık anlamında bir sakınca görülmemişti. Senna’nın ölümü ile adeta önü açılan Michael Schumacher, toplamda yedi kez ulaşacağı Formula 1 dünya Şampiyonluklarından ilkini o yıl elde etmişti. Senna – Schumacher karşılaştırması, Alman pilot Schumacher’in 2006 sezonu sonunda yarışmayı bırakmasına değin devam etti. İki efsanevi ismin gerçek anlamda hiç karşı karşıya rekabet edememesinden dolayı bu karşılaştırmalar hep kağıt üzerinde kaldı. Senna ile ilgili çok ilginç ve de merhum üstadın F1 için ne denli önemli biri olduğunu ispatlarcasına anlatılagelen bir anekdotu da paylaşmak isterim sizlerle. Senna’nın McLaren için yarıştığı, Honda motoru ile güçlendirilmiş McLaren’in fırtına gibi estiği yıllarda bir yarış öncesi: Isınma turları için Senna’nın aracı çalıştırılır. Senna aracın sesini beğenmediğini, motorda bir sorun olabileceğini söyler. Mekanikerler motorun ve otomobilin her kontrolden, defalarca geçirildiğini ve hiçbir probleme rastlanmadığını iddia etseler de, patron Ron Dennis pilotuna güvenir ve motorun değiştirilmesini söyler. Senna değişimin ardından çıktığı yarışı kazanır. Buraya kadar her şey normal. Klasik “pilot kaprisi” deyip geçilebilecek bir durum. Ama öyle değil. Senna’nın sesini beğenmeyip, patronun da desteği ile söktürdüğü motor, Woking İngiltere’deki fabrikada detaylı olarak inceleme altına alınır. Mühendisler motorun krank milinde incecik bir çatlak bulurlar! Eğer Ron Dennis pilotuna sahip çıkmayıp motoru söktürmese yarışın ortalarında Honda motorunun iflas edeceği ve Senna’nın yarış dışı kalacağı ortaya çıkar. Dahiyane bir durum mu yoksa içgüdüsel bir yetenek mi bilinmez. Ancak Senna F1 için büyük, çok büyük bir kayıp orası kesin.
Dedik ya ülkemizde bu yıl dördüncü kez tertip edildi F1 Türkiye Grand Prix’i. Darısı ondördüncü, hatta yirmidördüncü kerelere… Pist, neredeyse tüm son dönem modern F1 pistlerinin tasarımcısı olan Hermann Tilke’nin imzasını taşıyor. San Marino ile birlikte, şimdilik, saat yönünün tersine dönülen iki pistten biri. Şimdilik diyorum, zira takvime bu yıl dahil edilecek olan Singapur Cadde pisti de saat yönünün tersine dönülecek. Bu ne demek? Saat yönünde dönülen pistlerin aksine pilota daha fazla atmosferik yük binmesi, pilotun ve otomobillerin fazladan zorlanması demek. Tasarımcı Tilke pisti anahtar teslimi 120 milyon ABD Doları’na tamamlayacağını taahhüt etmesine rağmen, İstanbul Ticaret Odası (İTO) önderliğindeki organizasyon konsorsiyumu, pistin inşasının kendi imkanlarımızla ve 60 milyon ABD Doları’na tamamlanacağı yönünde iddialı bir karar verdi. Pist tamamlandığında bilanço biraz farklıydı: 60 milyon ABD Doları’nın başına 1 gelivermiş, pist 160 milyon ABD Doları’na tamamlanmıştı!!! Moskova’da F1 pisti inşa etmek üzere çalışmalar yapan Ruslar, “60 milyon ABD Doları’na ise bize de yapın” demiş, projenin tamamlanmasını müteakip ortaya çıkan bedel gözlerini korkutmuş olacak ki, “Eee, şey, siz yorulmayın. Biz hallederiz!” deyip teklifi geri çekmişlerdi!!! Zararın daha da artacağı yönündeki endişelerden dolayı pistin işletme hakkı Formula 1’in patronu Bernie Ecclestone’a 2012 yılına kadar devredildi. Rahmetli Nasreddin Hoca ne demiş? “Dostlar alışverişte görsün”. Tüm F1 camiası; pilotlar, takım yöneticileri, Uluslararası Motorsporları Federasyonu güvenlik gözlemcileri ve F1 medyasının ortak görüşü; İstanbul Park pistinin muhteşem bir pist ve geçmiş yıllarda birçok atraksiyona sahne olan zorlu 8 numaralı virajın çok rekabetçi ve de harika olduğu görüşünde birleşiyorlar. Pistte düzenlenen ilk yarışı, o dönemde McLaren adına yarışan, şimdinin Ferrari pilotu Kimi Räikkönen kazanırken, Ferrari pilotu Felipe Massa, sonraki iki yılın ardarda kazananı olmuştu. Kuşkusuz bu yıl da piste mükemmel uyumu yakalamış olan Ferrari pilotları favori.
Bu haftalık bu kadar diyelim. Önümüzdeki hafta yine sinema konuşmaya devam edeceğiz. O zamana değin hoşça kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder