Merhabalar değerli okuyucularım. Bireysel ve toplumsal şiddet, insanlık onurunu yıpratan, insanı insanlıktan çıkaran, hatta onu hayvanlardan bile aşağı katmanlara indirgeyen bir olgu. Öyle ya; yaşama ve beslenme içgüdüsü hariç kendi türüne ya da diğer türlere şiddet uygulayan tek cins insandır öyle değil mi? Durduk yerde şiddeti sorgulayışım kimilerine garip gelebilir. Gündemdeki başlıklardan hayli değişik bir konu seçtiğimin ben de farkındayım. Gösterime girdiğinde, üzerinde çokça tartışmalar yapılan bir filmi, üstünkörü değil de derinlemesine ve irdeleyerek bir kez daha izledim. 2007 yapımı bir Serdar Akar filmi olan Barda adlı film beni bu konu hakkında birkaç söz söylemeye iten.
Aslında gerçek bir hikâyeden esinlenerek çekilen filmde, gündelik kaygıları olan sıradan birkaç gencin, birkaç serseri tarafından bir barda türlü çeşit rezil işkencelere tabi tutulması anlatılmış. Filmin başrollerinde son dönem Türk Sineması'nın başarılı temsilcilerinden Nejat İşler, Serdar Orçin, Erdal Beşikçioğlu, Burak Altay ve Melis Birkan ile Yeşilçam'ın duayenlerinden Eray Özbal oynamış. Özellikle Nejat İşler'in canlandırdığı psikopat Selim karakteri, 2007 yılı yapımı Kabadayı adlı filmde Kenan İmirzalioğlu'nun canlandırdığı Devran karakterine rahmet okutacak cinsten. İşler'in performansı, oyunculuk anlamında övgüyü hak ediyor. Yönetmen Serdar Akar'ı ise Kurtlar Vadisi adlı dizinin müdavimleri yakından anımsayacaktır; zira Akar hem dizinin hem de 2006 yapımı olan ve 4,5 milyon izleyici barajını aşan Kurtlar Vadisi – Irak adlı filmin de yönetmeni. Yönetmen Akar da, Alfred Hitchock ve Quentin Tarantino gibi birçok meslektaşına öykünerek filminde ufak bir rol üslenmiş. Serdar Akar aslında sinema geçmişi yeni bir yönetmen değil. 1998 yapımı olan Gemide filminin de yönetmeni olan Akar, o filmde de yoğun küfür içeren diyaloglar kullanması nedeni ile epeyce yadırganmış, hatta tepki görmüştü. Filmin ana temasını şiddet oluşturuyor ancak günümüz “istismar sineması”nın (Testere ve Otel serileri gibi) seyirciye dayattığı oluk oluk akan kanlar, sağa sola uçuşan türlü çeşit kesik vücut uzuvları bu filmde yok. Ama insanı gerçekten rahatsız eden sahneler de yok değil. Bir aralık Cem Yılmaz'ın Bir Tat Bir Doku adlı tek kişilik gösterisinin bir versiyonunu izlemiştim. Komedyen şovunda, oynadığı filmlerde neden hep küfür eden tipleri canlandırdığını sorgulayan bir izleyicisinden yola çıkarak, Yeşilçam'ın meşhur avantür filmlerindeki ağdalı Türkçe'nin, filmlerdeki kötü adamlarca kullanılmasının yanlışlığına değinmişti. Hakkını teslim etmek lazım Cem Yılmaz'ın. Bizim jenerasyondan olanlar bilirler, Yeşilçam'ın tüm karakterleri, toplumu oluşturan tüm katmanların temsilcileri sağlam, akıcı ve bazen de çok sıkıcı bir İstanbul Türkçesi konuşurlar. Mafyatik tipler de bu düzgün Türkçe konuşanlar zümresine dâhildir elbette. Bu ise özendirici olmasından dolayı sosyolojik açıdan sakıncalar doğurabilir. Korkmayın, bilimsel tahliller yapacak değilim, zira bu alanda yetkin değilim. Ama ben de komedyen Yılmaz'ın tarafındayım bu manada; kötü karakterler her yönden kötü olmalı: Kötü giyinmeli, tarzı olmamalı ve elbette küfür de edebilmeli, etmeli. Etmeli ki insanlar onun ve onun gibi insanların ne derece tiksindirici olduğunu fark edebilsinler. Düzgün konuşan, iyi giyinen ve dürüst bir insan portresi çizen Polat Alemdar'ın, geleceğin teminatı gencecik beyinler tarafından ne denli yoğun biçimde örnek alındığı herkesin malumu. Barda filmine dönersek, filmin kötü karakterlerince küfrün bu denli yoğun kullanılmasını haklı görmek lazım ve isabetli bir seçim. Ancak Yönetmen Serdar Akar'ın, karakterlerin geçmişlerine inerek bir karakter tahlili yapmasını beklerken, hiçbir psikolojik tahlile girmemesi ise gerçekten hayal kırıcı bir durum. Hiç olmazsa ana kötü karakter Selim bu yönde bir anlatıma konu edilebilirdi diye düşünmekten kendimi alamadım açıkçası. Herşeye rağmen film, kavram olarak ülkemizde pek denenmeyen bir sinema tarzını, gerçek olaylardan esinlenme tarzını benimsemesi ile övgüyü hak ediyor. Sinemaya aktarılması gereken türde yüzlerce olay vuku bulup aralarından seçim yapamamaktan mıdır, ekonomik açıdan güçlü yapımcıların olmamasından mıdır bilinmez ama “gerçek bir olaydan esinlenilmiştir” yaftası ile başlayan çok az film var Türk Sineması'nda. Genellikle aktarılan olayların kahramanları ve telif ödenmesi gereken birinci dereceden akrabaları ölmüşlerse tercih ediliyor bu anlatım üslubu. Filmin sonunda ise adalet kavramı irdelenmeye çalışılmış. Bardaki gençlere şiddet uygulayan ve yargıç tarafından, yargıcın deyimiyle “kâğıt üzerindeki” cezalara çarptırılan tiplerin “içerdeki” akıbetleri hakkında, biraz da zorlama bir sonuç veriliyor izleyiciye. Yargıçla, verilecek cezalar hakkında ters düşen ve daha sert kararlar verilmesi hakkında direten savcının, şiddete maruz kalan gençleri asıl hükmü vermeleri için adeta zorlaması ve gençlerin bu ararı veremeyeceklerini açıklamasının ardından bizzat “içeri” talimat vererek hükümlüleri infaz ettirmesi hoş durmuyor. Filmde izleyiciye aktarılanlar ışığında belki kamu vicdanı rahatlıyor, ancak bu işlemin bir kanun adamınca yapılıyor olması da o derece rahatsız ediyor izleyenleri. Yani filmdeki savcının, tatbikat için olay yerine getirilen zanlıyı linç etmek isteyen kalabalığın içindeki bir bireyden farkı kalmıyor bu durumda.
Bu haftalık bu kadar diyelim. Son bir not: Önümüzdeki Pazartesi son derece ilginç bir film olan Jumper’in de aralarında olduğu yeni filmlerden birkaçını değerlendirmeye çalışacağız. Haftaya tekrar bir arada olabilmek umuduyla tüm okuyucularımıza sevgilerimi sunuyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
161 - 25.09.2025 - DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ (Göynük Gazetesi)
DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ ...

-
Çanakkale Yılmaz ÖZDİL 1915 yılıydı. Avustralya’da, New South Wales eyaletinde, Broken Hill kasabasından geçen trene ateş açıldı, b...
-
ROK and Roll!!! Merhabalar sevgili okurlar. Öncelikle geçmiş Ramazan Bayramınızı kutlamak isterim. Umarım bu bayram eşiniz, dostlarınız ve...
-
Kırmızı Kalemli İnsanlar Merhabalar. Geçen hafta yayımlanan ilkyazımızın başlığı 3üncü Köy yerine, tarihin tozlu raflarına kaldır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder