Bir haftalık aranın ardından tekrar sizlerle beraberiz.
Bu hafta inceleyeceğimiz filmlerden ilki 2007 yılı yapımı Before Devil Knows You’re Dead. Filmi daha önce beş kez Oscar’a aday olup bir türlü altın heykelciği kucaklayamayan Sidney Lumet yönetmiş. Başrolde Oscar ödülü sahibi aktörlerden Philip Seymour Hoffman var. Hoffman’a Ethan Hawke, Marisa Tomei ve Albert Finney eşlik ediyorlar. Batağa saplanmış iki kardeşin, ana-babalarına ait mücevher dükkânını soyarak bu bataktan kurtulma planlarının anlatıldığı, kurgusuyla şu sıralarda gösterimde olan Vantage Point’i (Bakış Açısı) aratmayan kara bir film. İki kardeşten uyuşturucu müptelası ve biseksüel olan büyüğü canlandıran Philip Seymour Hoffman, 2005 yılı yapımı Capote ile En İyi Erkek Oyuncu ödülü almıştı. Kendisini Mission İmpossible III (Görevimiz Tehlike 3) adlı filmdeki Owen Davian rolüyle de anımsayacaksınız. Geçtiğimiz yıl bu filmle birlikte The Savages ve Charlie Wilson’s War adlı filmlerle de izlediğimiz Hoffman, 2008 yılı içinde iki filmle sinemaseverlerin karşısında olacak. Bunlardan ilki Synecdoche, New York (çekimleri tamamlandı), diğer film de post prodüksiyon aşamasındaki Doubt. Filmdeki kardeşlerden küçüğünü oynayan Ethan Hawke, filmografisindeki ilk filmlerden olan Dead Poets Society’den bu yana oyunculuğunu devamlı surette geliştiren, çok aktif bir oyuncu. Oyuncunun en çok değer verdiğim filminin, 1976 yapımı John Carpenter gerilimi Assault on Precint 13’ün 2005 yapımı aynı adlı yeniden çevrimi olduğunu da söylemeliyim. Gerçi 2001 tarihli Training Day de çok iyi bir filmdi de,Hawke burada Denzel Washington’un gölgesindeydi birazcık… Hawke’yi 2008 yılı içinde gösterime girmesi planlanan tam beş filmde izleme şansı olacak sinema izleyicisinin. Elbette ülkemize ve Bolu’ya uğraması halinde! Gelelim filmde biraz sönük bir performans gösteren Marisa Tomei’ye. Tomei de en az başroldeki iki aktör kadar aktif bir filmografiye sahip. O’nu Mel Gibson’a âşık Lola rolüyle What Women Want (Kadınlar Ne İster) adlı filmden anımsayanlar olabilir. Ama asıl anımsanması gereken 1992 yılı mahsulü My Cousin Vinny (Kuzenim Vinny) adlı filmle aldığı En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ı olmalı bence. Uzun sözün kısası, Before Devil Knows You’re Dead uzun ismine ve zaman zaman sıkıcı olabilen temposuna rağmen kötü bir film değil. Ancak Vantage Point’te de gözlemlediğimiz, “farklı karakterlerin bakış açısından tek bir noktaya varma” konsepti bu denli sıkça beyazperdeye ve de beyazcama yansıdığında, tok karnına yemek yeme hissi vermiyor değil insana. İyi oyuncuların hatırına 10 üzerinden 7.
Haftanın diğer filmi 1998 yılı yapımı fantastik drama Pleasantville. Gary Ross’un yönettiği filmde günümüzün Örümcek Adam’ı Tobey Maguire’nin yanı sıra, Reese Witherspoon (Cruel Intentions), William H. Macy (Fargo), Joan Allen (Bourne Serisi) ve Jeff Daniels (Dumb and Dumber) oynamışlar. Yeniyetme iki kardeş olan David ve Jennifer’in (Maguire ve Witherspoon) kendilerini fantastik bir şekilde 1950 model bir sit-com dizinin içinde bulmaları üzerine gelişen olaylar anlatılıyor filmde. Tahmin edebileceğiniz gibi bu sit-com siyah beyaz… Dünyayı çeşitli hayvan cinsleri gibi siyah beyaz görmek pek güzel bir durum olmazdı, her ne kadar aramızda böyle gören “insan”lar olsa da… David ve Jennifer’in, yaşadıkları dünyadan tamamen farklı olan bu dünyanın senaryosundaki boşlukları doldurmaları ve Pleasantville ahalisini “renklendirmeleri” fazla uzun sürmez. İnsanoğlunun değişime karşı gösterdiği direnci sorgulayan bir yapısı olduğu kesin filmin. Aslında çekim ve montaj tekniği ile görsel efektlerin çok iyi olduğunu söylersem sanırım abartmamış olurum. Yani aynı sekansın içindeki insanların bazısının renkli bazısının da siyah beyaz gösterilmesi, sağlam bir görsellik sunuyor izleyiciye. Yönetmen Gary Ross, Pleasantville ile birlikte toplam iki film çekmiş, çok aktif olmayan bir yönetmen. 2008 yılı içinde gösterime girmesi beklenen The Tale of Despereaux adlı filmin yanı sıra henüz çekimleri duyrulan The Free State of Jones ise yönetmen Ross’un yeni filmleri…
Bazı tipler var; insanların onların düşündüğünden farklı fikirleri olabileceğine, hatta onların onaylamadığı bir fikre sahip olabileceğine inanmayan… Hatta daha ileri giderek kendi düşüncelerinin dışındaki tüm düşüncelerin sahiplerini “şerefsizlikle” suçlayabilen… Bu tip “yaratıklara” söylenebilecek çok şey olmasına karşın ben bu sözleri söylemeyeceğim. Sinema yazıyor olsam bile, benim de kendime ait bir dünya görüşüm var, hem de tahmin edemeyecekleri kadar keskin çizgilere sahip… Ama ne bu tiplerin, ne de onlara benzer tarzda düşünenlerin bunları anlamalarını beklemiyorum. Birazcık saygı duysunlar yeter. Çünkü pek ihtimal vermeseler de ben onların, katılmadığım fikirlerini savunabilmelerine saygı duyuyorum.
Ve bu haftanın son sözleri olmasını istediğim bir cümle: “Eğer bir memlekette küçük insanların gölgeleri uzamaya başladıysa, o memlekette güneş batıyor demektir.” Kimin sözü bilmiyorum; aklıma gelmişken yazayım dedim. Pekâlâ, kimin için yazdım? Açıkçası “küçük insan” kavramı içine kimleri dâhil ediyorsanız onlar için… Küçük insanlardan ve küçük kafalardan uzak, sağlıklı, mutlu ve bol kazançlı haftalar diliyor, kucak dolusu sevgiler sunuyorum değerli okuyucularım.
Bu hafta inceleyeceğimiz filmlerden ilki 2007 yılı yapımı Before Devil Knows You’re Dead. Filmi daha önce beş kez Oscar’a aday olup bir türlü altın heykelciği kucaklayamayan Sidney Lumet yönetmiş. Başrolde Oscar ödülü sahibi aktörlerden Philip Seymour Hoffman var. Hoffman’a Ethan Hawke, Marisa Tomei ve Albert Finney eşlik ediyorlar. Batağa saplanmış iki kardeşin, ana-babalarına ait mücevher dükkânını soyarak bu bataktan kurtulma planlarının anlatıldığı, kurgusuyla şu sıralarda gösterimde olan Vantage Point’i (Bakış Açısı) aratmayan kara bir film. İki kardeşten uyuşturucu müptelası ve biseksüel olan büyüğü canlandıran Philip Seymour Hoffman, 2005 yılı yapımı Capote ile En İyi Erkek Oyuncu ödülü almıştı. Kendisini Mission İmpossible III (Görevimiz Tehlike 3) adlı filmdeki Owen Davian rolüyle de anımsayacaksınız. Geçtiğimiz yıl bu filmle birlikte The Savages ve Charlie Wilson’s War adlı filmlerle de izlediğimiz Hoffman, 2008 yılı içinde iki filmle sinemaseverlerin karşısında olacak. Bunlardan ilki Synecdoche, New York (çekimleri tamamlandı), diğer film de post prodüksiyon aşamasındaki Doubt. Filmdeki kardeşlerden küçüğünü oynayan Ethan Hawke, filmografisindeki ilk filmlerden olan Dead Poets Society’den bu yana oyunculuğunu devamlı surette geliştiren, çok aktif bir oyuncu. Oyuncunun en çok değer verdiğim filminin, 1976 yapımı John Carpenter gerilimi Assault on Precint 13’ün 2005 yapımı aynı adlı yeniden çevrimi olduğunu da söylemeliyim. Gerçi 2001 tarihli Training Day de çok iyi bir filmdi de,Hawke burada Denzel Washington’un gölgesindeydi birazcık… Hawke’yi 2008 yılı içinde gösterime girmesi planlanan tam beş filmde izleme şansı olacak sinema izleyicisinin. Elbette ülkemize ve Bolu’ya uğraması halinde! Gelelim filmde biraz sönük bir performans gösteren Marisa Tomei’ye. Tomei de en az başroldeki iki aktör kadar aktif bir filmografiye sahip. O’nu Mel Gibson’a âşık Lola rolüyle What Women Want (Kadınlar Ne İster) adlı filmden anımsayanlar olabilir. Ama asıl anımsanması gereken 1992 yılı mahsulü My Cousin Vinny (Kuzenim Vinny) adlı filmle aldığı En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ı olmalı bence. Uzun sözün kısası, Before Devil Knows You’re Dead uzun ismine ve zaman zaman sıkıcı olabilen temposuna rağmen kötü bir film değil. Ancak Vantage Point’te de gözlemlediğimiz, “farklı karakterlerin bakış açısından tek bir noktaya varma” konsepti bu denli sıkça beyazperdeye ve de beyazcama yansıdığında, tok karnına yemek yeme hissi vermiyor değil insana. İyi oyuncuların hatırına 10 üzerinden 7.
Haftanın diğer filmi 1998 yılı yapımı fantastik drama Pleasantville. Gary Ross’un yönettiği filmde günümüzün Örümcek Adam’ı Tobey Maguire’nin yanı sıra, Reese Witherspoon (Cruel Intentions), William H. Macy (Fargo), Joan Allen (Bourne Serisi) ve Jeff Daniels (Dumb and Dumber) oynamışlar. Yeniyetme iki kardeş olan David ve Jennifer’in (Maguire ve Witherspoon) kendilerini fantastik bir şekilde 1950 model bir sit-com dizinin içinde bulmaları üzerine gelişen olaylar anlatılıyor filmde. Tahmin edebileceğiniz gibi bu sit-com siyah beyaz… Dünyayı çeşitli hayvan cinsleri gibi siyah beyaz görmek pek güzel bir durum olmazdı, her ne kadar aramızda böyle gören “insan”lar olsa da… David ve Jennifer’in, yaşadıkları dünyadan tamamen farklı olan bu dünyanın senaryosundaki boşlukları doldurmaları ve Pleasantville ahalisini “renklendirmeleri” fazla uzun sürmez. İnsanoğlunun değişime karşı gösterdiği direnci sorgulayan bir yapısı olduğu kesin filmin. Aslında çekim ve montaj tekniği ile görsel efektlerin çok iyi olduğunu söylersem sanırım abartmamış olurum. Yani aynı sekansın içindeki insanların bazısının renkli bazısının da siyah beyaz gösterilmesi, sağlam bir görsellik sunuyor izleyiciye. Yönetmen Gary Ross, Pleasantville ile birlikte toplam iki film çekmiş, çok aktif olmayan bir yönetmen. 2008 yılı içinde gösterime girmesi beklenen The Tale of Despereaux adlı filmin yanı sıra henüz çekimleri duyrulan The Free State of Jones ise yönetmen Ross’un yeni filmleri…
Bazı tipler var; insanların onların düşündüğünden farklı fikirleri olabileceğine, hatta onların onaylamadığı bir fikre sahip olabileceğine inanmayan… Hatta daha ileri giderek kendi düşüncelerinin dışındaki tüm düşüncelerin sahiplerini “şerefsizlikle” suçlayabilen… Bu tip “yaratıklara” söylenebilecek çok şey olmasına karşın ben bu sözleri söylemeyeceğim. Sinema yazıyor olsam bile, benim de kendime ait bir dünya görüşüm var, hem de tahmin edemeyecekleri kadar keskin çizgilere sahip… Ama ne bu tiplerin, ne de onlara benzer tarzda düşünenlerin bunları anlamalarını beklemiyorum. Birazcık saygı duysunlar yeter. Çünkü pek ihtimal vermeseler de ben onların, katılmadığım fikirlerini savunabilmelerine saygı duyuyorum.
Ve bu haftanın son sözleri olmasını istediğim bir cümle: “Eğer bir memlekette küçük insanların gölgeleri uzamaya başladıysa, o memlekette güneş batıyor demektir.” Kimin sözü bilmiyorum; aklıma gelmişken yazayım dedim. Pekâlâ, kimin için yazdım? Açıkçası “küçük insan” kavramı içine kimleri dâhil ediyorsanız onlar için… Küçük insanlardan ve küçük kafalardan uzak, sağlıklı, mutlu ve bol kazançlı haftalar diliyor, kucak dolusu sevgiler sunuyorum değerli okuyucularım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder