11 Şubat 2009 Çarşamba

011.28/09/2007 Sinopsis

Üç haftalık bir ayrılığın ardından siz okuyucularıma tekrar merhaba diyebilmenin mutluluğu içindeyim. Ege’nin incisi kabul edilen İzmir’in birazcık dışında konuşlanmış bir semtte yer alan eğitim tesislerinde devam ettiğimiz mesleki kursu, başarı ile tamamlayıp yeniden, deyim yerinde ise “Kürkçü Dükkânı”na geri döndük. Döner dönmez de saldırdık bilgisayarımızın tuşlarına heves ve şevk ile… Aslında pillerimi şarj edebilmek için böyle bir boşluğa ihtiyacım olduğunu yeniden işbaşı yapınca tam olarak idrak ettiğimi söylersem sanırım yanılmamış olurum. Her neyse… Bu hafta yeni filmlerden ziyade, yakın tarihli ancak yeni sayılmayacak birkaç filme değineceğiz.

Bu filmlerden ilki Steven Spielberg imzalı “Minority Report” (Azınlık Raporu) (imdb puanı: 7,7) adlı bilim kurgu türü film. Aslında film bir edebiyat uyarlaması sayılabilir. Philip K. Dick’in 1956 yılında yazdığı bir kısa hikayenin, Judge Dredd (Yargıç Dredd) benzeri bir gelecek aksiyonu ve Spielberg tarzı ustalık kokan çekimlerle harmanlanması ile yapılmış bir film olan Azınlık Raporu’nda Tom Cruise’yi başrolde izliyoruz. Cruise’ye, henüz “tıfıl” dönemlerindeyken eşlik eden ise Colin Farrell (Phonebooth – Telefon Kulübesi, Miami Vice). Filmin ana teması, insanlık tarihi kadar eski bir tartışmaya, suç ve ceza kavramlarına dayanıyor. 2054 yılını ambiyans olarak alan filmde suçların geçmiştekilerle olan benzerliğine rağmen, ceza anlayışındaki değişim ve deformasyona dikkat çekiliyor. 2054 yılı Washington’unda, suçu ve suçluyu önceden tespit edip, insanları daha suç işlemeden “mahkûm” konumuna sokmayı amaçlamış Pre-crime (Suç öncesi) adlı birimin şefi olan John Anderton’un (Tom Cruise), bir gün kendisinin de bu sistemin kurbanları arasında yer alacağını öğrenerek kaçmaya ve kendini amansızca temize çıkarmaya çalışmasına tanıklık ediyoruz. Aksiyon dolu kovalamacanın yanında temel hak ve hürriyetlerin, otorite tarafından ne denli kaba bir yolla sınırlandırılabileceğinin de resmi çiziliyor. Ancak Spielberg, filmde geleceğin karamsar sayılabilecek bir portresini çizerken, Star Wars (Yıldız Savaşları) ya da Star Trek (Uzay Yolu) gibi filmlerde sunulanların aksine izleyiciyi yoğun bir teknoloji bombardımanına tutmuyor. Tam tersine suçun deformasyona tabi tutulup, yeni bir suç kavramının izleyiciye pompalandığını görüyoruz. Filmle ilgili eleştirilebilecek en önemli nokta, yönetmenin film boyunca izleyiciye sunduğu katıksız gerilimi, filmin son yarım saatlik bölümünde nedense “demek istediğim aslında şuydu:” mantığı ile bir çırpıda çöpe atması denilebilir. Oysa ki Spielberg azıcık cesur davranıp kırılma noktasını biraz öteleleyebilseydi, izleyiciye daha keyifli bir finiş sunabilirdi. Film buna rağmen birçok eleştirmen tarafından 2000li yılların en önemli bilim kurgu klasiklerinden kabul ediliyor. Ne derler bilirsiniz; “her güzelin bir kusuru olur”. Spielberg filmi çekimlerinin üç yıl öncesinden itibaren, bilim adamları, teknisyenler, yazarlar ve birçok uzmandan oluşan 16 kişilik bir ekiple 2054 yılının nasıl tasvir edileceğine dair yoğun bir çalışma yapmış. Buna rağmen filmin yalnızca bir dalda, “Ses Kurgusu” dalında Oscar adaylığı olduğunu da eklemek istiyorum. Bugüne değin izleme şansınız olmadı ise bir fırsat yakalayıp izlemenizi tavsiye ediyorum.

Değinmek istediğim diğer film ise The Shawshank Redemption (Esaretin Bedeli) (imdb puanı: 9,2). Aslında yerimiz dar gelir 1994 Yılı yapımı olan ve yönetmen Frank Darabont imzalı bu filmi incelemek için. Film gerilim romanları yazarı Stephen King’in “Rita Hayworth and Shawshank Redemption” adlı kısa öyküsünden sinemaya aktarılan bir edebiyat uyarlaması. Kimilerine temposu çok ağır, süresi çok uzun gelebilir, fakat müdavimleri bilirler, Stephen King gibi bir ustanın edebi havasını filmde yoğun biçimde hissedilir. Parlak kariyerli genç bankacı Andy Dufresne (Tim Robbins), eşini ve onun aşığını öldürmek suçundan Maine Eyalet Mahkemesince iki kez ömür boyu hapse mahkûm edilir ve Shawshank Hapishanesi’ne gönderilir. Burada Red (Morgan Freeman) adlı cinayetten müebbet yemiş bir mahkûmla iyi dost olur. Uzatmayalım, Andy hayatının 19 yılını geçirdiği Shawshank’te mahkumların faydalanacağı bir kütüphane kurmaktan, Müdür Norton’un (Bob Gunton) kirli işlerini kitabına uydurmaya kadar birçok şey yaşar. Bir gün Shawshank’e gelen Tommy (Gil Bellows)adlı neşeli ve konuşkan hükümlünün, daha önce girdiği hapishanelerden birinde tanıştığı bir başka mahkûmun kendisine anlattıklarını Red ve Andy’ye anlatması ile işler değişir. Anlattığına göre bu adam biri kadın iki kişiyi öldürmüş, suçu da kadının tamamen masum olan bankacı kocasının üzerine atarak bu olaydan sıyırmıştır. Andy Müdür Norton’a durumu aksettirip ondan olumsuz yanıt alınca Norton ile atışır ve hücre cezasına çarptırılır Müdür tarafından. Andy lehine şahitlik yapacağını ifade eden genç mahkûm Tommy de Müdür tarafından Başgardiyan Hadley (Clancy Brown)’a öldürtülür. Derken bir sabah, gardiyanlarca yapılan sayımda Andy hücresinde bulunamaz. Shawshank’te boşu boşuna yattığı 19 yılın ardından oradan kaçmıştır. Neden sonra anlaşılır ki Andy, taş oymak için Red’e getirttiği minicik keski ile tünel kazmış ve beş yüz metrelik lağım borusunun içinden sürünerek kaçmıştır. Hayatta kalma içgüdüsünün insana neler yaptırabileceğinin ve azmin bu destansı öyküsü, yıllar sonra bile yoğun ilgi çekmekte, Prison Break gibi bazı TV dizilerine de ilham kaynağı olmaktadır. Öyle ki Prison Break adlı dizinin ilk sezon jeneriği, filmde Andy’nin Shawshank’e geldiği gün hapishaneyi yukarıdan kuşbakışı izlediğimiz sekansın neredeyse bire bir kopyasıdır. Ancak ne yazık ki Esaretin Bedeli, aday gösterildiği Akademi Ödülleri Töreni’nden, o yılın flaş filmi Forrest Gump (Yön: Robert Zemeckis, Oyn: Tom Hanks) nedeni ile eli boş dönmüştür. Film 7 dalda (En İyi Film, En İyi Senaryo, En İyi Erkek Oyuncu – Morgan Freeman, En İyi Sinematografi, En İyi Orijinal Film Müziği, En İyi Ses Efekti ve En İyi Film Yönetimi) Oscar adaylığı ile yetinmek zorunda kalmıştır. Tüm film aslında Red’in ağzından anlatılan bir öyküdür. Filmdeki en can alıcı replik ise yine Red’in sarfettiği şu cümledir: “Andy beş yüz metrelik bok dolu bir boruda sürünmüş ama dışarı tertemiz çıkmıştı!
Suç ve cezadan uzak, tamamen legal günler temennisi ile… Hoşçakalın.

Hiç yorum yok:

161 - 25.09.2025 - DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ (Göynük Gazetesi)

  DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ ...