Bir haftalık ayrılığın ardından tekrar beraberiz. Kasım’ın 30’unda yazmam gereken yazıyı zorunlu sebeplerden ötürü yazamadım. Malum; ofis işleri… Ama şükür ki sakin geçen bir haftanın bu son gününde yine aynı sayfada, umarım sayfam değişmemiştir :-), buluştuk. Yazısız geçen bir haftanın acısını çıkartırcasına yazdım. Umarım sıkılmazsınız.
Mennan Yapo olarak bilinen Türk Yönetmen Mennan Yapıcıoğlu'nun yönettiği Sıradışı (Premonition, imdb puanı: 5,6 ) ile başlamak istiyorum. Sandra Bullock, Julian McMahon, Peter Stormare ve Amber Valleta’nın başrollerde oynadığı Sıradışı; aslında çok değişik olmayan, Hollywood’un sıkça değindiği geleceği görme, deja-vü (olayları daha önceden yaşamış olduğu hissine kapılma) ve paralel zaman düzlemi vesair konulara değinen, ancak Memento – Akıl Defteri’ni (Yön: Chris Nolan, Oyuncular: Guy Pearce, Carrie-Ann Moss, imdb punaı: ) andıran başarılı kurgusu ve özellikle Sandra Bullock’un oyunculuğu ile ön plana çıktığı bir yapım. Bu arada yeri gelmişken aklıma takılan bir soruyu sizlerle de paylaşmak isterim. Acaba yabancı yapımlara Türkçe isim uyduran zat-ı şahane kimdir ya da kimlerdir hep merak etmişimdir! Yani örneğimizde Önsezi diye çevrilebilecek bir ismi Sıradışı şeklinde adlandırmak çok ta zekice olmasa gerek. Yada ne bileyim Maymuncuk diye adlandırmanın daha doğru olacağı Skeleton Key’i, İskelet Anahtar diye çevirmek!.. Bu adamlar ya İngilizce’den anlamıyor ya da ellerindeki İngilizce sözlükten kelime kelime çevirmek kolaylığını(!) tercih ediyorlar. Elbette ortaya böyle saçma isimler çıkıyor. Size de 3:10 to Yuma’yı, 3:10 Yuma diye çevirmek aptalca gelmiyor mu?!? 3:10 Yuma Treni daha uzun, ama bir o kadar da anlaşılır değil mi? Neyse biz iyisi mi filmlere isim verme işini, bizden daha akıllı(!) adamlara bırakalım ve filmimize geri dönelim. Daha önce ………………………. adlı filmleri yönetmiş olan Türk yönetmen Mennan Yapo’nun …..ncı filmi olan Sıradışı’nda günaşırı gelecekle ilgili imgeler gören, görmekle kalmayıp o imgeleri yaşayan sıradan bir kadının, Linda Hanson’un yaşadıkları ve toparlanmasını takiben, olacak kötü şeyleri engelleme çalışması anlatılıyor başarılı bir kurgu ile. Sandra Bullock Hollywood’un ender başarılı aktrislerinden biri olmasına karşın, maalesef gereken değeri bir türlü veremez Hollywood O’na. Fakat Bullock, güzelliği ve oyun gücünü aynı bünyede topladığını, oynadığı her filmde biraz daha ileri götürerek haykırır adeta cümle âleme. Bullock’a filmde, Nip/Tuck adlı aykırı dizide Dr. Troy rolünde izlediğimiz Julian McMahon’un yanı sıra, yine dizilerden özellikle de Prison Break adlı dizideki mafya patronu John Abruzzi rolünden anımsayacağınız Peter Stormare ve The Transporter 2(Taşıyıcı 2, imdb puanı: 6,1) adlı filmden hatırlayacağınız güzel aktris Amber Valleta eşlik ediyor. İzlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
Uzakdoğu sineması oldum olası ilgimi çekmiştir. Aksiyon sinemasına John Woo gibi bir yönetmeni ve Jackie Chan gibi çılgın bir aktörü/şovmeni armağan ettiği için Hong Kong sinemasına, Yedi Samuray gibi destansı filmlerin yönetmeni Akiro Kurosawa ile su bazlı(!) ve kasvetli korku filmlerini yöneten Hideo Nakata’nın hatırına Japon Sinemasını her zaman baştacı etmiş biri olarak, Kore sineması ile çok ta ilgili olmadığımı itiraf etmeliyim. Ayrıca Hint Sinemasını, Uzakdoğu Sineması başlığı altında incelenmeyecek kadar dehşetengiz bulduğumdan bu gruba dâhil etmediğimi belirtmeliyim. Her neyse, ne diyorduk? Evet Kore Sineması… Korelilerin de Japonlar gibi godzillalı/canavarlı filmlere ilgisi olmalı ki size tavsiye edeceğim filmde de bir canavar hikâyesi işleniyor. Ama bu canavar başka canavar. Adam yemekten ziyade adam kaçırıyor, hatta çocuk kaçırıyor. Evet, The Host (Yaratık imdb punaı: 7,1 ) adlı filmden bahsediyorum. Dördüncü kez yönetmen koltuğuna oturan Joon-ho Bong’un yönettiği 2006 yılı yapımı filmde Kang-ho Song, Hie-bong Byeon, Hae-il Park, Ah-sung Ko ve Du-na Bae başrollerde oynamış. Joon-ho Bong, önümüzdeki yıl tamamlanması planlanan Tokyo adlı filmin de Leos Carax ile birlikte yönetmenliğini yapacak. Toksik atıkların düşüncesizce Hahn Nehri’ne dökülmesi sonucu gereğinden fazla büyüyen sıradan bir nehir yaratığının, küçük bir kız çocuğunu, Hyun-seo’yu kaçırması ve kızın silik babası, amcası, halası ve büyükbabasının Hyun-seo’yu kurtarma çabalarını anlatıyor basitçe film. Yaratığın ortalığı birbirine kattığı, nehir kenarındaki sahneler, adeta Jurasic Park’taki kadar gerçekçi olmuş; köprüden nehre atadığı sahne ise hayli ürpertici… Vasatı aşamayan oyunculuk; özellikle küçük kızın ailesinin, yaratık kızcağızı kaçırdıktan sonra kendilerini yerden yere atarak ağıtlar yaktıkları bölümde tam anlamıyla dibe vuruyor. Yaratığı seslendiren Dal-su Oh’un performansı ise filmin en sağlam halkası. Buna rağmen hoş vakit geçirmek için ideal bir film Yaratık.
Bu haftalık bu kadar diyelim ve önümüzdeki Cuma buluşmak üzere sizlerden ayrılalım. Hepinize sevgiler sunuyorum.
Mennan Yapo olarak bilinen Türk Yönetmen Mennan Yapıcıoğlu'nun yönettiği Sıradışı (Premonition, imdb puanı: 5,6 ) ile başlamak istiyorum. Sandra Bullock, Julian McMahon, Peter Stormare ve Amber Valleta’nın başrollerde oynadığı Sıradışı; aslında çok değişik olmayan, Hollywood’un sıkça değindiği geleceği görme, deja-vü (olayları daha önceden yaşamış olduğu hissine kapılma) ve paralel zaman düzlemi vesair konulara değinen, ancak Memento – Akıl Defteri’ni (Yön: Chris Nolan, Oyuncular: Guy Pearce, Carrie-Ann Moss, imdb punaı: ) andıran başarılı kurgusu ve özellikle Sandra Bullock’un oyunculuğu ile ön plana çıktığı bir yapım. Bu arada yeri gelmişken aklıma takılan bir soruyu sizlerle de paylaşmak isterim. Acaba yabancı yapımlara Türkçe isim uyduran zat-ı şahane kimdir ya da kimlerdir hep merak etmişimdir! Yani örneğimizde Önsezi diye çevrilebilecek bir ismi Sıradışı şeklinde adlandırmak çok ta zekice olmasa gerek. Yada ne bileyim Maymuncuk diye adlandırmanın daha doğru olacağı Skeleton Key’i, İskelet Anahtar diye çevirmek!.. Bu adamlar ya İngilizce’den anlamıyor ya da ellerindeki İngilizce sözlükten kelime kelime çevirmek kolaylığını(!) tercih ediyorlar. Elbette ortaya böyle saçma isimler çıkıyor. Size de 3:10 to Yuma’yı, 3:10 Yuma diye çevirmek aptalca gelmiyor mu?!? 3:10 Yuma Treni daha uzun, ama bir o kadar da anlaşılır değil mi? Neyse biz iyisi mi filmlere isim verme işini, bizden daha akıllı(!) adamlara bırakalım ve filmimize geri dönelim. Daha önce ………………………. adlı filmleri yönetmiş olan Türk yönetmen Mennan Yapo’nun …..ncı filmi olan Sıradışı’nda günaşırı gelecekle ilgili imgeler gören, görmekle kalmayıp o imgeleri yaşayan sıradan bir kadının, Linda Hanson’un yaşadıkları ve toparlanmasını takiben, olacak kötü şeyleri engelleme çalışması anlatılıyor başarılı bir kurgu ile. Sandra Bullock Hollywood’un ender başarılı aktrislerinden biri olmasına karşın, maalesef gereken değeri bir türlü veremez Hollywood O’na. Fakat Bullock, güzelliği ve oyun gücünü aynı bünyede topladığını, oynadığı her filmde biraz daha ileri götürerek haykırır adeta cümle âleme. Bullock’a filmde, Nip/Tuck adlı aykırı dizide Dr. Troy rolünde izlediğimiz Julian McMahon’un yanı sıra, yine dizilerden özellikle de Prison Break adlı dizideki mafya patronu John Abruzzi rolünden anımsayacağınız Peter Stormare ve The Transporter 2(Taşıyıcı 2, imdb puanı: 6,1) adlı filmden hatırlayacağınız güzel aktris Amber Valleta eşlik ediyor. İzlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
Uzakdoğu sineması oldum olası ilgimi çekmiştir. Aksiyon sinemasına John Woo gibi bir yönetmeni ve Jackie Chan gibi çılgın bir aktörü/şovmeni armağan ettiği için Hong Kong sinemasına, Yedi Samuray gibi destansı filmlerin yönetmeni Akiro Kurosawa ile su bazlı(!) ve kasvetli korku filmlerini yöneten Hideo Nakata’nın hatırına Japon Sinemasını her zaman baştacı etmiş biri olarak, Kore sineması ile çok ta ilgili olmadığımı itiraf etmeliyim. Ayrıca Hint Sinemasını, Uzakdoğu Sineması başlığı altında incelenmeyecek kadar dehşetengiz bulduğumdan bu gruba dâhil etmediğimi belirtmeliyim. Her neyse, ne diyorduk? Evet Kore Sineması… Korelilerin de Japonlar gibi godzillalı/canavarlı filmlere ilgisi olmalı ki size tavsiye edeceğim filmde de bir canavar hikâyesi işleniyor. Ama bu canavar başka canavar. Adam yemekten ziyade adam kaçırıyor, hatta çocuk kaçırıyor. Evet, The Host (Yaratık imdb punaı: 7,1 ) adlı filmden bahsediyorum. Dördüncü kez yönetmen koltuğuna oturan Joon-ho Bong’un yönettiği 2006 yılı yapımı filmde Kang-ho Song, Hie-bong Byeon, Hae-il Park, Ah-sung Ko ve Du-na Bae başrollerde oynamış. Joon-ho Bong, önümüzdeki yıl tamamlanması planlanan Tokyo adlı filmin de Leos Carax ile birlikte yönetmenliğini yapacak. Toksik atıkların düşüncesizce Hahn Nehri’ne dökülmesi sonucu gereğinden fazla büyüyen sıradan bir nehir yaratığının, küçük bir kız çocuğunu, Hyun-seo’yu kaçırması ve kızın silik babası, amcası, halası ve büyükbabasının Hyun-seo’yu kurtarma çabalarını anlatıyor basitçe film. Yaratığın ortalığı birbirine kattığı, nehir kenarındaki sahneler, adeta Jurasic Park’taki kadar gerçekçi olmuş; köprüden nehre atadığı sahne ise hayli ürpertici… Vasatı aşamayan oyunculuk; özellikle küçük kızın ailesinin, yaratık kızcağızı kaçırdıktan sonra kendilerini yerden yere atarak ağıtlar yaktıkları bölümde tam anlamıyla dibe vuruyor. Yaratığı seslendiren Dal-su Oh’un performansı ise filmin en sağlam halkası. Buna rağmen hoş vakit geçirmek için ideal bir film Yaratık.
Bu haftalık bu kadar diyelim ve önümüzdeki Cuma buluşmak üzere sizlerden ayrılalım. Hepinize sevgiler sunuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder