Apokaliptik Şarlatanlar
Bir haftalık ayrılığın ardından yeniden birlikteyiz sevgili dostlar… Geçtiğimiz haftayı, üzerinize afiyet gribal enfeksiyonla boğuşarak ve uzun bir aradan sonra beşinci sezonu ile yeniden yayımlanmaya başlanan LOST hakkında kritik yaparak geçirdik. Sondan bir önceki sezonuyla LOST, sadık izleyicilerinin aklını daha da çok karıştıracağa benzer. Bekleyelim, görelim…
Yakın zamanlarda tekrar piyasaya çıkan bir diğer fenomen de, Kutsal Kitabımız Kuran’ın şifresini çözdüğünü iddia eden Ömer Çeklakıl. Aynı yönde öngörülerde bulunduğunu iddia eden ve bu aralar pek sık medyada gözükmeyen Serkan Tekin ile birlikte geleceğe dair absürd çıkarımları olan bu kerameti kendinden menkul şahıs, geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin en meşhur UFO’cusu Haktan Akdoğan ile bir TV programına katıldı. “Aldım, verdim, ben seni yendim” tarzında bir atmosferde geçen programda her iki şahıs da, apokaliptik (savaşlar, felaketler ve benzeri olumsuzlukların oluşturduğu gelecek düşüncesi) öngörülerini paylaştı. Mayalar’ın inancının ve takviminin fazlaca etkisinde kalmış olan UFO’cu Haktan, 2012 yılında kıyametin kopacağını kesin bir dille açıklarken, “akılçelen” Ömer kesin bir tarih vermekten kaçındı! Bu insanları anlayışla karşılayabilmek mümkün değil. Hadi UFO’lara ve dünya dışı varlıklara inanan Haktan Akdoğan’ı bir tarafa koyalım; onu triger kayışı kopmuş zaten de, Kutsal Kitabımızı dayanak alıp falcılık yapan tipler asla kabul edilemez. Serkan Tekin, cifr ve ebced adı verilen ve temelde Arap alfabesindeki harflerin her birinin birer matematiksel değeri olduğundan hareket ederek Kuran’ın satır aralarını okuduğunu iddia eden biri. Tekin’in referans kabul ettiği Muhyiddin-i İbn-i Arabî adlı tarihsel kişilik, araştırmalarında sıklıkla kullandığı cifr ve ebced hesabının İslami düşünceye aykırı bulunması nedeni ile idam edilmiş biri. Ömer Çelakıl ise Serkan Tekin’in kullandığı sistemden farklı biçimde, esasen “sistemsizliği” benimsemiş bir şekilde Kuran’ı çözümlediğini iddia ediyor. Örneğin, Nahl Suresi’nin adını “Arı”dan aldığından hareketle, bu surenin ayet sayısını 15 ile çarpıp 80’e böldüğümüzde helikoter’in icat tarihine ulaşırmışız! Neden 15 ile çarpıyoruz, neden 80’e bölüyoruz aslında Çelakıl da bilmiyor; çünkü her bir olayı açıklamak için bambaşka kombinasyonlar kullanıyor. Anlayacağınız ayetlerden çıkarım yapmak değil, tarihlerden Kuran ayetlerine ulaşmak için “bir yerinden sistem uydurmak” onunki!!! Bütün bu şarlatanlığı sergilerken popülaritesini artırmak, bir şekilde medyada var olan bilinirliğini cilalamaktan başka bir amacı yok… “Be hey gafil, bunun için Kutsal Kitap kullanılır mı?!” diye yakasına yapışası geliyor insanın. Medyadaki “dönek” tayfasından birçoğu da rating uğruna bunun gibi tiplere çanak tutmaktan zerre kadar çekinmiyor maalesef. Geleceğe dair güzel, umut veren şeyler söyleseler (o da yanlış ama, neyse) belki tolere edilebilirler; ancak ekonomik, sosyal, siyasal türlü çeşit sıkıntılarla boğuşan insanlarımız bunların “salladığı” öngörülerle iyiden iyiye umutsuzluğa düşmekte... Başka kitaplar gibi “insan elinden çıkma” olmadığından, Kuran’ın bu tür şifreler barındırmadığı inancındayım. Bence sizler de bu tip şarlatanların, kâhinlerin söylediklerini kale almayın. Geleceğimizi ancak biz şekillendirebiliriz. Kimsenin Nostradamusçuluk oynayarak gelecekte olacaklar hakkında bizi yönlendirmeye hakkı yok.
Bu haftalık sizlerden müsaade istiyorum sevgili okurlar… Hala tam olarak atlatamadığım bu grip, bu haftaki yazımı nisbeten kısa tutmamın müsebbibidir. Hepinize sağlıklı ve mutlu günler, pırıl pırıl bir gelecek diliyorum… Önümüzdeki Perşembe görüşmek üzere, hoşçakalın.
Bir haftalık ayrılığın ardından yeniden birlikteyiz sevgili dostlar… Geçtiğimiz haftayı, üzerinize afiyet gribal enfeksiyonla boğuşarak ve uzun bir aradan sonra beşinci sezonu ile yeniden yayımlanmaya başlanan LOST hakkında kritik yaparak geçirdik. Sondan bir önceki sezonuyla LOST, sadık izleyicilerinin aklını daha da çok karıştıracağa benzer. Bekleyelim, görelim…
Yakın zamanlarda tekrar piyasaya çıkan bir diğer fenomen de, Kutsal Kitabımız Kuran’ın şifresini çözdüğünü iddia eden Ömer Çeklakıl. Aynı yönde öngörülerde bulunduğunu iddia eden ve bu aralar pek sık medyada gözükmeyen Serkan Tekin ile birlikte geleceğe dair absürd çıkarımları olan bu kerameti kendinden menkul şahıs, geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin en meşhur UFO’cusu Haktan Akdoğan ile bir TV programına katıldı. “Aldım, verdim, ben seni yendim” tarzında bir atmosferde geçen programda her iki şahıs da, apokaliptik (savaşlar, felaketler ve benzeri olumsuzlukların oluşturduğu gelecek düşüncesi) öngörülerini paylaştı. Mayalar’ın inancının ve takviminin fazlaca etkisinde kalmış olan UFO’cu Haktan, 2012 yılında kıyametin kopacağını kesin bir dille açıklarken, “akılçelen” Ömer kesin bir tarih vermekten kaçındı! Bu insanları anlayışla karşılayabilmek mümkün değil. Hadi UFO’lara ve dünya dışı varlıklara inanan Haktan Akdoğan’ı bir tarafa koyalım; onu triger kayışı kopmuş zaten de, Kutsal Kitabımızı dayanak alıp falcılık yapan tipler asla kabul edilemez. Serkan Tekin, cifr ve ebced adı verilen ve temelde Arap alfabesindeki harflerin her birinin birer matematiksel değeri olduğundan hareket ederek Kuran’ın satır aralarını okuduğunu iddia eden biri. Tekin’in referans kabul ettiği Muhyiddin-i İbn-i Arabî adlı tarihsel kişilik, araştırmalarında sıklıkla kullandığı cifr ve ebced hesabının İslami düşünceye aykırı bulunması nedeni ile idam edilmiş biri. Ömer Çelakıl ise Serkan Tekin’in kullandığı sistemden farklı biçimde, esasen “sistemsizliği” benimsemiş bir şekilde Kuran’ı çözümlediğini iddia ediyor. Örneğin, Nahl Suresi’nin adını “Arı”dan aldığından hareketle, bu surenin ayet sayısını 15 ile çarpıp 80’e böldüğümüzde helikoter’in icat tarihine ulaşırmışız! Neden 15 ile çarpıyoruz, neden 80’e bölüyoruz aslında Çelakıl da bilmiyor; çünkü her bir olayı açıklamak için bambaşka kombinasyonlar kullanıyor. Anlayacağınız ayetlerden çıkarım yapmak değil, tarihlerden Kuran ayetlerine ulaşmak için “bir yerinden sistem uydurmak” onunki!!! Bütün bu şarlatanlığı sergilerken popülaritesini artırmak, bir şekilde medyada var olan bilinirliğini cilalamaktan başka bir amacı yok… “Be hey gafil, bunun için Kutsal Kitap kullanılır mı?!” diye yakasına yapışası geliyor insanın. Medyadaki “dönek” tayfasından birçoğu da rating uğruna bunun gibi tiplere çanak tutmaktan zerre kadar çekinmiyor maalesef. Geleceğe dair güzel, umut veren şeyler söyleseler (o da yanlış ama, neyse) belki tolere edilebilirler; ancak ekonomik, sosyal, siyasal türlü çeşit sıkıntılarla boğuşan insanlarımız bunların “salladığı” öngörülerle iyiden iyiye umutsuzluğa düşmekte... Başka kitaplar gibi “insan elinden çıkma” olmadığından, Kuran’ın bu tür şifreler barındırmadığı inancındayım. Bence sizler de bu tip şarlatanların, kâhinlerin söylediklerini kale almayın. Geleceğimizi ancak biz şekillendirebiliriz. Kimsenin Nostradamusçuluk oynayarak gelecekte olacaklar hakkında bizi yönlendirmeye hakkı yok.
Bu haftalık sizlerden müsaade istiyorum sevgili okurlar… Hala tam olarak atlatamadığım bu grip, bu haftaki yazımı nisbeten kısa tutmamın müsebbibidir. Hepinize sağlıklı ve mutlu günler, pırıl pırıl bir gelecek diliyorum… Önümüzdeki Perşembe görüşmek üzere, hoşçakalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder