11 Şubat 2009 Çarşamba

001.22/06/2007 Sinopsis

Merhabalar. Bu haftadan itibaren her Cuma Bizim Bolu gazetesinin, gazetemizin sinema sayfasında birlikte olacağız. Elimden geldiğince, dilim döndüğünce sizlere bir şeyler aktarmaya çalışacağım. Aslında bunun tek yönlü bir aktarım olmasındansa, bir paylaşım olmasını tercih ederim. Bunun için de synopsis.bizimbolu@gmail.com e-posta adresine göndereceğiniz elektronik mektupların bana yol gösterici olacağını düşünüyorum.
OCEAN’S THIRTEEN (imdb puanı: 7.4)

Henüz Bolu’da gösterime girmemekle birlikte, Daniel Ocean ve ekibi Ocean’s Thirteen ile yeniden bizlerle. Kibar hırsız Danny ve dostları, Las Vegas’ın en güçlü adamı Terry Benedict’in üç kumarhanesini birden, aynı gece içinde, tam yüz altmış milyon dolar “tokatlamıştı” ilk film olan Ocean’s Eleven’da. Lewis Milestone imzalı, 1960 yapımı aynı adlı filmin yeniden çevrimiydi bu ilk film. Steven Soderbergh tarzı müthiş eğlenceli diyaloglarla bezeli bu filmin ardından, beklentileri karşılamak bir yana, sıkıcılık abidesi gibi duran Ocean’s Twelve geldi. Soderbergh de, karnı burnunda performans sergilemeye gayret eden Julia Roberts ve Fransızların ünlü aktörlerinden Vincent Cassel de, ki kendisi Monica Bellucci’nin de eşi olur, kurtarmaya yetmemişti serinin bu ikinci filmini. Hatta filmin, Formula 1 Monte Carlo yarışına denk getirilen dünya prömiyerindeki “kaybolan elmas” mizanseni de işin cilası olmuştu adeta! Jaguar takımının sürücüsü Christian Klien’in aracının burun kısmına yerleştirilen 125 bin dolarlık elmas, takımda çaylak sezonunu yaşayan sürücünün kaza yaparak yarış dışı kalmasını takiben kaybolmuş, tüm aramalara rağmen de bulunamamıştı. Yeni albüm çıkaran popçuların sabun köpüğü aşklarının medyada çarşaf çarşaf gösterilmesi tarzı buram buram reklam kokan bu manevranın ardından, şimdi de karşımızda, Ocean’s Thirteen var. Ocean’s kelimesinin sonuna numaratör bağlanmış hissi vermeye başlayan serinin belki de en kalabalık kadrolu bölümü olmaya aday bu filminde, Hollywood’un ustalarından Al Pacino’yu da görüyoruz ağır top olarak. İlk iki filmde olduğu gibi serinin bu son filminde de kemik kadro korunmuş. Clooney ve Pitt’in yanı sıra, Matt Damon, Andy Garcia ve Elliott Gould’un performanslarını izlemek mümkün. Yönetmen koltuğuna bir kez daha oturan Steven Soderbergh’in yakın arkadaş çevresinden olan Julia Roberts’i ve o muhteşem gülümsemesini görebiliriz umudu taşıyanlara ise maalesef kötü bir haber; Roberts bu bölümde yok! Julia bekleyenler Ellen Barkin’le yetinmek zorundalar. Devam filmlerinden hoşlanıyorsanız, zekâ kokan espriler ve heyecanlı bir soygun filmi arıyorsanız Ocean’s Thirteen tam size göre.


THE HILLS HAVE EYES II (TEPENİN GÖZLERİ 2) (imdb puanı: 5.1)

Kardelen Eurimages’da gösterimde olan filmlerden biri, gerilim sinemasının “üstat” kategorisine yükselmiş eski tüfeklerinden Wes Craven’in, bu kez senarist olarak imza attığı Tepenin Gözleri 2. Üçüncü yönetmenlik denemesinde Martin Weisz, ilk filmin yönetmeni Alexandre Aja’nın boşluğunu doldurmak için çaba sarfetmiş. Wes Craven’in hem senarist hem de yönetmen olarak imzaladığı, 1977 yapımı aynı adlı filmdeki hikaye, adeta tekrarlanıyor. İzleyenler anımsayacaktır, California’nın “unutulmuş” bir bölgesinde önce arabaları sonra da hayatları bozulan bir aile ile bölgenin pek de sakin olmayan sakinlerini anlatmıştı Craven. 2006 yapımı The Hills Have Eyes’ta ise, son günlerin flaş dizisi LOST’ta Claire Littleton rolünde izlediğimiz Emilie de Ravin, Brenda Carter rolüyle karşımızı çıkmıştı.
1939 Cleveland, ABD doğumlu olan ve Jonathan ve Jennifer adlı iki çocuğa sahip olan Wes Craven, Scream (Çığlık) serisi de dahil onlarca filme yönetmen olarak imza attı. Asıl büyük çıkışını ise A Nightmare on Elm Street (Elm Sokağı Kabusu) filmi ile yapan Craven, 1984 yılı yapımı bu ilk “kabus”un mini dizi versiyonu da dahil birçok versiyonunu da izleyicinin beğenisine sundu. Tavşanın suyunun suyu tarzı bir pazarlama anlayışı ile sunulan bu filmler, Amerikan sinema endüstrisinin nasıl bir kısır döngü içinde olduğunun da kanıtı adeta. Birçok ünlü yönetmen gibi Wes Craven da çektiği filmlerde ufak rollerde gözüktü.

PIRATES OF CARRIBEAN: AT WORLD’S END (KARAYİP KORSANLARI: DÜNYANIN SONU) (imdb puanı: 7.3)

Gore Verbinski imzalı 2003 yapımı Pirates of Carribean: The Curse of Black Pearl (Karayip Korsanları: Siyah İnci’nin Laneti) ve 2006 yılında vizyona giren Pirates of Carribean: Dead Man’s Chest (Karayip Korsanları: Ölü Adam’ın Sandığı)’in ardından Pirates of Carribean: At World’s End (Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu) geldi. Temiz bir İngilizce’nin kullanıldığı filmde, denizcilerin zaman zaman İskoç aksanına kaymaları hoş bir aksiyon olmuş. Sert güzelliği ile Kiera Knightley, Orlado Bloom ve Kaptan Barbossa rolünde harika performans gösteren Geoffrey Rush, filmde öne çıkan isimler. Elbette Johnny Depp’in Kaptan Jack Sparrow rolü ile filmi tek başına sürükleyip götürdüğünü söylersek abartmış sayılmayız. Zaten internette yapılan bir ankete göre Johnny Depp’in en çok beğenildiği ve hatırlandığı rol olarak Karayip Korsanlarında canlandırdığı Jack Sparrow’un seçilmesi tesadüf olmasa gerek.
Filmin yönetmeni Gore Verbinski de ilginç bir insan. Nicholas Cage ve Michael Caine’in oynadığı The Weather Man (Fırtınalı Hayatlar) gibi durağan ve uyuşuk bir filmin de, Karayip Korsanları gibi bir adrenalin patlamasının da yönetmeninin aynı adam olduğuna inanmak güç!..
Serinin üçüncü ve muhtemelen sonuncu filmi olan Pirates of Carribean: At World’s End’i izlemeyeniniz kaldı mı bilmiyorum ancak küçük bir eleştiri yapma ihtiyacı hissediyorum. Kaptan Sao Feng rolünde izlediğimiz, Hong Kong sinemasının aksiyon ile patlama uzmanı yönetmen Jonh Woo ile çılgın oyuncu Jackie Chan’in ardından tartışmasız en önemli ismi olan, Chow Yun-Fat’a, ki kendisini 1999 yapımı, Jodie Foster ile başrolü paylaştığı Anna and the King ve 2003 yapımı Bulletproof başta olmak üzere 90 küsur filmdeki rollerinden tanıyoruz, figürasyon muamelesi yapılması maalesef Pirates of Carribean: At World’s End’in en zayıf halkası diyebilirim.
Hala izlemediyseniz, Doruk Sineması’nda vizyonda…
SHREK THE THIRD (ŞREK 3) (imdb puanı: 6.4)
Serinin üçüncüsünde de yeşil dev, bataklık canavarı, Uzak Ülke’nin son Kralı Shrek hazretleri ve Güzeller güzeli (!) prenses Fiona ile dostları Çizmeli Kedi, Pinocciho (bildiğiniz Pinokyo!), Kral Harold, Kraliçe Lillian, Prince Charming ve tabii serinin olmazsa olmazı Eşek, sinema salonlarına konuk oluyor. Orijinal seslendirmesini birbirinden ünlü Hollywood starlarının yaptığı Shrek The Third’in Türkçe dublajında da bizim ünlülerin seslerini duymak mümkün. Shrek’i Mike Myers (Wayne’s World), Prenses Fiona’yı Cameron Diaz (Mask, Vanilla Sky), Eşek’i Eddie Murphy (Beverly Hills Cop, Brooklyn Vampire) ve Çizmeli Kedi’yi Antonio Banderas’ın (Desperado, The Mask Of Zorro) İngilizce olarak seslendirdiği filmin Türkçe dublajında ise Okan Bayülgen, Sezai Aydın (Rocky Balboa, Bill Cosby ve birçok ünlü Hollywood starının sesi), Oya Prosçiler, Engin Alkan (7 Numara adlı yerli dizinin “Vahit Emmi”si), Volkan Severcan, Osman Gidişoğlu(Eskiler, McMillan dizisindeki meşhur R özürlü “Müdüğüm” repliği ile anımsayacaktır O’nu) gibi usta tiyatro ve seslendirme sanatçıları görev almış.
Shrek The Third, serinin ilk iki bölümünden daha zayıf ve yeni bir şeyler getirmiyor. Ancak, hoş bir seyirlik olduğu gerçek… Son söz olarak Okan Bayülgen’in, müthiş bir canlı yayın üstadı olmasının yanısıra Türkiye’nin en iyi seslendirme sanatçılarından biri olma yolunda epeyce mesafe kat ettiğini de söylemeliyim.
Bu haftalık bu kadar… Önümüzdeki hafta vizyona yeni giren filmlerin yanı sıra sinema tarihinde kendine özel yer edinmiş filmler, oyuncular ve yönetmenlerden de bahsedeceğimizi hatırlatıyor, hepinize iyi hafta sonları diliyorum.

Hiç yorum yok:

161 - 25.09.2025 - DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ (Göynük Gazetesi)

  DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ ...