Muhabbet ve içtenlikle merhaba demek istiyorum sevgili okuyucular. Bu hafta sinopsis’te iki filme değinmeyi planladık.
Bunlardan ilki Coen Kardeşler’den iki Oscar Ödüllü bir kara film olan Fargo (imdb puanı: 8,2). Filmde olaylar, tipik bir Amerikan taşra kasabasında cereyan ediyor. Zengin kayınbabasından (Harvey Presnell) para koparabilmek adına iki suçluyla (Steve Buscemi ve Peter Stormare) eşini kaçırmaları üzerine anlaşma yapan ve işin tereyağından kıl çekercesine kolay biteceğini uman Jerry Lundegaard’ın (William H. Macy), işleri nasıl yüzüne gözüne bulaştırdığının anlatıldığı bir film bu. Karışık görünen olayları çözmeyi başaran ise kasaba polisi Marge Grunderson (Frances Mc Dormand) olur. Buraya kadar anlattıklarımdan, basit ve kolay anlaşılır bir hikaye olduğunu düşünebilir ve bu filmin nesini ilginç bulduğumu sorabilirsiniz. Film tezatlar üzerine kurulmuş dersem sanırım çok kısa fakat anlaşılmaz bir özet yapmış olurum. Bir defa filmin, gerçek bir olaydan, isimler ve mekanlar değiştirilerek sinemaya aktarıldığını söylemeliyim. Coen Kardeşler, filmde varolan şiddeti, her yanı kaplayan bembeyaz kar örtüsü ile azaltarak, izleyiciyi rahatsız etmeyen bir atmosfer oluşturmuş, bunu da sağlam, bir o kadar da basit diyaloglar içeren senaryoları ile desteklemişler. William H. Macy’nin canlandırdığı karakter, Kapitalizmin pençesine düşmüş tipik bir orta sınıf Amerikalı. Basit bir plan hazırlayıp iki adamla anlaşıyor ve parasal sorunlarını bir çırpıda çözme adına eşini bu adamlara kaçırtıyor. Basit plan, adamların biri polis olmak kaydıyla üç kişiyi öldürmesi ile değişik bir hal alıyor. Filmin hamurundaki en büyük tezat ta burada ortaya çıkıyor: Cinayetlerin işlendiği küçük kasabanın kadın polisi Marge Grunderson’un, hamilelik gibi bir handikapı olmasına rağmen tüm olayları çözmesi… İlginç olan bir diğer nokta da; sıradan insanları, sıradan sorunları ve sıradan günlük konuşmaları izleyiciye yansıtan Coen Kardeşlerin, günden güne gelişen ve fakat bir o kadar da çürüyen insanlığın, halen saf ve bakir kalan yüzünü ve o yüzü temsil eden hamile kadın polis imgesini ön plana çıkararak, çürümenin önüne geçilebileceği iddiasını ortaya koyması. Frances McDormand’in çizdiği polis tiplemesi ile Oscar heykelciğine uzandığını da belirteyim. Bulabilirseniz DVD’sini, orijinal sesi ile, izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
Bu hafta üzerinde konuşacağımız diğer film ise Ocak 2008’de gösterime girecek olan Ridley Scott imzalı American Gangster. Film henüz yapım aşamasında olmasına rağmen imdb.com’da puanlaması yapılmış; 8,4… Russell Crowe ve Denzel Washington’un başrolde olduğu filmin ilk taslaklarından birini izleme şansı buldum. Dolayısıyla yapacağım değerlendirme bu taslak üzerinden olacak. American Gangster, New York Magazine adı dergide yayımlanan ve Steven Zaillian tarafından kaleme alınan bir makaleye dayanan, dokümanter bir film. 1970lerde Harlem ve çevresinde uyuşturucu dağıtım işi yapan Frank Lucas’ın (Denzel Washington) çarpıcı kariyerini ve detektif Richie Roberts’in (Russell Crowe) onunla ve suçla mücadelesini anlatan filmde, Josh Brolin ve Cuba Gooding Jr. da rol almış. 2 saat 40 dakikaya yaklaşan süresi ve ağır temposu ile kimi izleyiciler tarafından sıkıcı da bulunabilir, ancak kişisel kanaatimce usta yönetmen Ridley Scott ve Oscar’lı oyuncular Washington ve Crowe ile, 2009 Oscarlarının kuşkusuz en büyük adayı olacak American Gangster. Washington, gözü kara, hırslı, acımasız bir o kadar da ailesine bağlı bir suç imparatoru portresi çiziyor. Anlayacağınız bilindik Washington performansı… Crowe ise, Gladiator günlerinden bu yana bir hayli olgunlaşan oyun gücü ile karşısına çıkıyor izleyicinin. Başarılı oyuncuyu şu sıralarda 3:10 to Yuma adlı western filmde Christian Bale ile birlikte izleme şansınız olduğunu da bir kez daha anımsatmak isterim. 100 milyon dolarlık bir bütçe ile çekilen filmin, 25 Ocak’tan itibaren Türkiye’de gösterime gireceğini bir kez daha vurgulanmak istiyorum. Net bir bilgi olmamakla beraber, yapım sürecinin tamamlanması ile gösterime 157 dakikalık uzun versiyonun yerine daha kısa bir sinema versiyonunun girebileceğini de belirterek, sinema dünyasından birkaç küçük haber ile bu haftanın sinopsis’ini tamamlamak istiyorum.
2004 yılında gösterime giren ve gişede parlak bir başarı elde edememesine rağmen yeni bir devam filmine öncülük eden Alien vs. Predator’un (Alien Predator’a Karşı) devamının, Şubat 2008’de gösterime girmesi planlanıyor. Aliens vs. Predator: Requiem adını taşıyacak film, dört film boyunca Sigourney Weaver’in canına yeten “Alien”lar (Yaratık) ile Arnold Schwarzennegger ile Danny Glover’in (Lethal Weapon serisi) amansızca mücadele ettiği “Predator”ların (Avcı) yeni savaşını beyazperdeye taşıyacak.
11 Eylül – 8 Ekim tarihleri arasında ABD Box Office listelerinde 3:10 to Yuma, beş haftada elde ettiği 48,5 milon Dolarlık hasılatı ile ilk sırada yer alırken, İngiltere Box Office listesinin ilk sırasını 10 milyon Pound’a yakın hasılatı ile Kefaret işgal ediyor. Ülkemize gelince; 14 Eylül – 4 Ekim arasında 1 milyon YTL hâsılatı ve yaklaşık 104 bin kişilik izleyicisi ile Aşk Tarifi adlı filmin ilk sırada olduğunu görüyoruz.
Son olarak Jim Carrey’in başrolde olduğu “Eternal sunshine of the Spotless Mind” adlı filmin DVDsinin KanalD Home Video’dan satışa çıktığını söyleyeyim. Filmde Carrey’e Kate Winslet (Titanic, Little Children), Kirsten Dunst (Spiderman 1 ve 2), Mark Ruffalo (In the Cut, Safe Men) ve Elijah Wood (Lord of the Rings serisi) eşlik ediyor.
Haftaya buluşuncaya değin sevgiyle kalın.
Bunlardan ilki Coen Kardeşler’den iki Oscar Ödüllü bir kara film olan Fargo (imdb puanı: 8,2). Filmde olaylar, tipik bir Amerikan taşra kasabasında cereyan ediyor. Zengin kayınbabasından (Harvey Presnell) para koparabilmek adına iki suçluyla (Steve Buscemi ve Peter Stormare) eşini kaçırmaları üzerine anlaşma yapan ve işin tereyağından kıl çekercesine kolay biteceğini uman Jerry Lundegaard’ın (William H. Macy), işleri nasıl yüzüne gözüne bulaştırdığının anlatıldığı bir film bu. Karışık görünen olayları çözmeyi başaran ise kasaba polisi Marge Grunderson (Frances Mc Dormand) olur. Buraya kadar anlattıklarımdan, basit ve kolay anlaşılır bir hikaye olduğunu düşünebilir ve bu filmin nesini ilginç bulduğumu sorabilirsiniz. Film tezatlar üzerine kurulmuş dersem sanırım çok kısa fakat anlaşılmaz bir özet yapmış olurum. Bir defa filmin, gerçek bir olaydan, isimler ve mekanlar değiştirilerek sinemaya aktarıldığını söylemeliyim. Coen Kardeşler, filmde varolan şiddeti, her yanı kaplayan bembeyaz kar örtüsü ile azaltarak, izleyiciyi rahatsız etmeyen bir atmosfer oluşturmuş, bunu da sağlam, bir o kadar da basit diyaloglar içeren senaryoları ile desteklemişler. William H. Macy’nin canlandırdığı karakter, Kapitalizmin pençesine düşmüş tipik bir orta sınıf Amerikalı. Basit bir plan hazırlayıp iki adamla anlaşıyor ve parasal sorunlarını bir çırpıda çözme adına eşini bu adamlara kaçırtıyor. Basit plan, adamların biri polis olmak kaydıyla üç kişiyi öldürmesi ile değişik bir hal alıyor. Filmin hamurundaki en büyük tezat ta burada ortaya çıkıyor: Cinayetlerin işlendiği küçük kasabanın kadın polisi Marge Grunderson’un, hamilelik gibi bir handikapı olmasına rağmen tüm olayları çözmesi… İlginç olan bir diğer nokta da; sıradan insanları, sıradan sorunları ve sıradan günlük konuşmaları izleyiciye yansıtan Coen Kardeşlerin, günden güne gelişen ve fakat bir o kadar da çürüyen insanlığın, halen saf ve bakir kalan yüzünü ve o yüzü temsil eden hamile kadın polis imgesini ön plana çıkararak, çürümenin önüne geçilebileceği iddiasını ortaya koyması. Frances McDormand’in çizdiği polis tiplemesi ile Oscar heykelciğine uzandığını da belirteyim. Bulabilirseniz DVD’sini, orijinal sesi ile, izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
Bu hafta üzerinde konuşacağımız diğer film ise Ocak 2008’de gösterime girecek olan Ridley Scott imzalı American Gangster. Film henüz yapım aşamasında olmasına rağmen imdb.com’da puanlaması yapılmış; 8,4… Russell Crowe ve Denzel Washington’un başrolde olduğu filmin ilk taslaklarından birini izleme şansı buldum. Dolayısıyla yapacağım değerlendirme bu taslak üzerinden olacak. American Gangster, New York Magazine adı dergide yayımlanan ve Steven Zaillian tarafından kaleme alınan bir makaleye dayanan, dokümanter bir film. 1970lerde Harlem ve çevresinde uyuşturucu dağıtım işi yapan Frank Lucas’ın (Denzel Washington) çarpıcı kariyerini ve detektif Richie Roberts’in (Russell Crowe) onunla ve suçla mücadelesini anlatan filmde, Josh Brolin ve Cuba Gooding Jr. da rol almış. 2 saat 40 dakikaya yaklaşan süresi ve ağır temposu ile kimi izleyiciler tarafından sıkıcı da bulunabilir, ancak kişisel kanaatimce usta yönetmen Ridley Scott ve Oscar’lı oyuncular Washington ve Crowe ile, 2009 Oscarlarının kuşkusuz en büyük adayı olacak American Gangster. Washington, gözü kara, hırslı, acımasız bir o kadar da ailesine bağlı bir suç imparatoru portresi çiziyor. Anlayacağınız bilindik Washington performansı… Crowe ise, Gladiator günlerinden bu yana bir hayli olgunlaşan oyun gücü ile karşısına çıkıyor izleyicinin. Başarılı oyuncuyu şu sıralarda 3:10 to Yuma adlı western filmde Christian Bale ile birlikte izleme şansınız olduğunu da bir kez daha anımsatmak isterim. 100 milyon dolarlık bir bütçe ile çekilen filmin, 25 Ocak’tan itibaren Türkiye’de gösterime gireceğini bir kez daha vurgulanmak istiyorum. Net bir bilgi olmamakla beraber, yapım sürecinin tamamlanması ile gösterime 157 dakikalık uzun versiyonun yerine daha kısa bir sinema versiyonunun girebileceğini de belirterek, sinema dünyasından birkaç küçük haber ile bu haftanın sinopsis’ini tamamlamak istiyorum.
2004 yılında gösterime giren ve gişede parlak bir başarı elde edememesine rağmen yeni bir devam filmine öncülük eden Alien vs. Predator’un (Alien Predator’a Karşı) devamının, Şubat 2008’de gösterime girmesi planlanıyor. Aliens vs. Predator: Requiem adını taşıyacak film, dört film boyunca Sigourney Weaver’in canına yeten “Alien”lar (Yaratık) ile Arnold Schwarzennegger ile Danny Glover’in (Lethal Weapon serisi) amansızca mücadele ettiği “Predator”ların (Avcı) yeni savaşını beyazperdeye taşıyacak.
11 Eylül – 8 Ekim tarihleri arasında ABD Box Office listelerinde 3:10 to Yuma, beş haftada elde ettiği 48,5 milon Dolarlık hasılatı ile ilk sırada yer alırken, İngiltere Box Office listesinin ilk sırasını 10 milyon Pound’a yakın hasılatı ile Kefaret işgal ediyor. Ülkemize gelince; 14 Eylül – 4 Ekim arasında 1 milyon YTL hâsılatı ve yaklaşık 104 bin kişilik izleyicisi ile Aşk Tarifi adlı filmin ilk sırada olduğunu görüyoruz.
Son olarak Jim Carrey’in başrolde olduğu “Eternal sunshine of the Spotless Mind” adlı filmin DVDsinin KanalD Home Video’dan satışa çıktığını söyleyeyim. Filmde Carrey’e Kate Winslet (Titanic, Little Children), Kirsten Dunst (Spiderman 1 ve 2), Mark Ruffalo (In the Cut, Safe Men) ve Elijah Wood (Lord of the Rings serisi) eşlik ediyor.
Haftaya buluşuncaya değin sevgiyle kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder