Selamlar sevgili dostlar. Haziran ayı oldum olası beni tatil moduna sokan ay olmuştur. Aslında birkaç yıldır adam akıllı tatil yapamayışımın da bunda etkisi olduğu kanaatindeyim. Hani aç tavuk kendini darı ambarında görür hesabı ben de her Allah’ın ayını tatil ayı olarak hissediyor olabilirim. Her neyse, aranızda tatile bu denli erken çıkmak isteyenlere diyecek birkaç kelamım var: İyi tatiller ve darısı başıma!
Gerçek dünyaya dönmenin vaktidir. Bu da aslında çok akıllı başlı bir laf değil ya neyse. Malum, anlatmaya çalıştığımız olgu sinema. Yani var olmayanların anlatıldığı, hayali olabilen bir dünya. Gerçek olan bir şey var ki o da Avrupa’da düzenlenmesine rağmen dünyada bir hayli rağbet gören ve saygı duyulan bir organizasyon olan Cannes Film Festivali’nde Nuri Bilge Ceylan, En İyi Yönetmen ödülü alarak bizleri sevindirdi. Üstelik birçok dost, ahbap, arkadaş ve aile üyesinin ortak düşüncesi; Ceylan’ın ödülü alırken, ödül almak için ülkesi ve milletini adeta küfrederek yerden yere vurmayı erdem zanneden şeref yoksunu tiplerin aksine, “Bu ödülü birine ithaf etmek istiyorum: Tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkeme…” diyerek yaşadığı coğrafyanın insanlarının duygularına hitap etmesinin, ödül kazanmasından daha önemli olduğu idi. Öyle ya ne angut adamların (bakmayın adam dediğime, lafın gelişi o!) ne ödüller aldığına şahit oldu bu millet. Hem de o ödülleri almak uğruna ne kucaklara oturduğunu ibretle seyrederek… Dolayısıyla En İyi Yönetmen ödülü Nuri Bilge Ceylan’ın bu duruşunun yanında leblebi çekirdek gibi kalır. Helal olsun O’na! Aslında jürinin En İyi Film Altın Palmiye’sini de Ceylan’ın Üç Maymun’una vermesini beklerdik ya, buna da şükür. Bu arada bahsi geçmişken Üç Maymun’u izlemedinizse bir fırsatını bulup izleyin derim. Özellikle Hatice Aslan’ın müthiş oyunculuğuna dikkat!
Nuri Bilge Ceylan demişken, çeşitli basın organlarında Onunla ilgili bir istatistik yayımlandı ödülü almasının hemen ertesinde. Bugüne değin ürettiği yapıtların ne denli az izlendiğinin vurgulandığı bu istatistiklere göre fazlasıyla yalancıyız demektir. Hani sorulduğunda herkes sanattan TV dünyasına büyük bir yozlaşma içinde bulunduğumuzu söyler, “Ben sabah kuşağında yayımlanan programları izlemiyorum. Çoğunlukla belgesel, caz filan…” der ya. Bu da o hesap işte. Kardeşim sen izlemiyorsun, o izlemiyor, öyleyse kim izliyor bu programları be!? Niye bu programları kotaranlar neden bu denli popüler? Neden reyting listesinin en üstünde National Geographic yok? Bırakın Allah aşkına canım. Nuri Bilge Ceylan’a da iki gün alkış tutarız, ama gider Recep İvedik’i izleriz. Biz bize benzeriz. Bak yine sinirlendim…
Her neyse. Bugünlerde, çok değil on dokuz yıl önce son macerasını izlediğimiz eski bir tanıdık yeniden izleyicisiyle buluşuyor. 1981 yapımı Raiders of the Lost Ark (Kayıp Hazine Avcıları), 1984 Yapımı Indiana Jones and the Temple of Doom (Kamçılı Adam) ve 1989 yapımı Indiana Jones: The Last Crusade (Son Macera) adlı filmlerin ardından maceraperest arkeolog Henry “Indiana” Jones (Harrison Ford), bu kez üçüncü nesil Henry Jones, yani oğlu (Shia LaBeouf) ile birlikte maceralara atılıyor. Steven Spielberg, George Lucas ve Philip Kaufman ortaklığının bu son halkası, 1942 doğumlu, yani yetmişine merdiven dayamış Harrison Ford’u aksiyon makinesi gibi gösterse de türün meraklıları ve Indiana Jones’u sevenlerce ilgiyle karşılandı. Prömiyeri Cannes Film Festivali’nde yapılan filmin ilk dört gününe ait gişe performansı bu savımızı doğrular nitelikte. Yaklaşık 300 milyon dolar, başlangıç için fena değil. Ama film için aynı düşüncede değilim maalesef. İlgiyle izlediğim serinin ilk üç halkasına ucundan bucağından erişememiş, hala iyi Amerikalı – kötü Rus (Rus yerine istediğiniz milleti koyabilirsiniz!) mevkiinde “dolanan” bol aksiyon sosuna bulanmış bir yapım. Yönetmen Spielberg, gitgide havası kaçan bir balon edasıyla vasat ve fazlaca etnik filmler yapmaya başladı. Bakınız Munich (Münih), War of the Worlds (Dünyalar Savaşı) vs. vs. Hani bir ustanın olgunluk çağı eserleri desek değil, Spielberg zaten başarısızdı desek E.T.’ye ne diyeceğiz? Anlayacağınız bu cevabı olmayan bir soru gibi. Harrison Ford’un yanında izlediğimiz, son dönemde yıldızı giderek parlayan Shia LaBeouf ise aslında filmin gizli yıldızı diyebilirim. 1986 California doğumlu aktörün kariyerinde Charlie’s Angels: Full Throttle (Charlie’nin Melekleri Tam Gaz), I, Robot (Ben, Robot), Disturbia (Şüphe) ve Transformers gibi sağlam gişe filmleri bulunuyor. 2009’un başlarında çekimine başlanacak olan Transformers 2’nin kastında yer alacağı açıklanan LaBeouf, genç kuşak oyuncular arasında gitgide sivrilen bir sürecin içinde… Yermemize rağmen hakkını teslim edelim; Spielberg gibi bir usta yaş tahtaya basmaz. Shia LaBeouf’un yanlış tercih olmadığına inanan zümre içindeyim ben de… Oscar adayı Cate Blanchet ise kötü saç stiliyle, filmde yer almayı son anda reddeden Sean Connery ustayı mumla aratır bir ikon vaziyetinde. Filme geri dönersek eğer; klasik Indiana Jones filmi işte… Gizemli bir sandık, sandığın peşinde bir yığın adam, bol kovalamaca o kadar. Serinin ikinci filminde izlediğimiz böcekli - örümcekli koridor sahnesini mumla aratır cinsten, bu ölçekte bir filme yakışmayan basit sekanslar sinema izleyicisini tatmin eder mi orası tartışılır. Ancak aşırı uçtaki Amerikalıları son derece tatmin edeceği aşikâr... Amaç biraz gizem (ama çok değil) ve bolca akla ziyan aksiyon sosuna bulanmış sahneler izlemekse buyurun izleyin. Fakat bu filmin sinema izleyicisine çok şey katacağını düşünmek fazla iyimserlik olur.
Hepinize sevgiler sunuyor, haftaya yine burada buluşmayı diliyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
161 - 25.09.2025 - DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ (Göynük Gazetesi)
DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ ...

-
Çanakkale Yılmaz ÖZDİL 1915 yılıydı. Avustralya’da, New South Wales eyaletinde, Broken Hill kasabasından geçen trene ateş açıldı, b...
-
ROK and Roll!!! Merhabalar sevgili okurlar. Öncelikle geçmiş Ramazan Bayramınızı kutlamak isterim. Umarım bu bayram eşiniz, dostlarınız ve...
-
Kırmızı Kalemli İnsanlar Merhabalar. Geçen hafta yayımlanan ilkyazımızın başlığı 3üncü Köy yerine, tarihin tozlu raflarına kaldır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder