Selamlar… Yüzüp yüzüp kuyruğuna getirdiğimiz ve çoğu zaman olduğu gibi orada bıraktığımız, bize buruk bir mutluluk yaşatan Euro 2008’in ardından, uzmanlığım olmamasına rağmen ben de Futbol yazmaya karar verdim.
2 – 0 biten ve tüm kamuoyunun “hayal kırıcı” olarak nitelediği Portekiz maçı ile başlayan “macera” biraz heyecanlı ama çokça buruk Almanya maçı ile sona erdi Milli Takımımız için. Kimilerine göre “bal” ile kimilerine göre ise “eze eze” yükseldiğimiz yarı finalde rezil bir hakem triosu, berbat oynayan, özellikle ilk 20 dakikalık dilimde resmen millileri “seyreden” bir Almanya vardı karşımızda. Aslında ilk golü attığımız anda “Bu iş maalesef beklediğimiz gibi sonuçlanmayacak. Sanırım Almanlara eleneceğiz” diye düşündüğümü itiraf etmeliyim. Elbette bu düşüncenin ne o zaman bir değeri vardı, ne de şimdi bir değeri var.
Ev sahiplerinden İsviçre ile karşılaştığımız ve berabere bitecekken 90+2’de Arda ile galip geldiğimiz maçtan itibaren, geriden gelip maç çeviren tek takımdık. Yarı final maçına değin sürdürdüğümüz bu özelliğimizi, Çek Cumhuriyeti maçının son 15 dakikasında, hem de Petr Cech gibi bence dünyanın en iyi kalecisine atılan 3 golle devam ettirdi Takımımız. Ama Hırvatistan maçı tam bir fenomendi ve kişisel kanaatimce tüm dünya futbol tarihine “önemli” notu ile kaydedildi bu maç. Uzatmanın 29uncu, maçın 119uncu dakikasında gol yiyen bir takımın takip eden 90 saniye içinde gol atmak için yüklenme inancı ve bunu başarması, taraflı tarafsız herkesi büyüledi. Hırvatların tarafından bakarsak; golsüz tamamlanan bir maçın ardından geçilen seri penaltı atışlarında Hırvatistan daha başarılı olabilirdi gibi geliyor. Yani dışarı attıkları iki ve Rüştü Reçber’in kurtardığı bir penaltıdan gol çıkarma şansı yüksekti Hırvat milli Takımı’nın. Moral çöküntüsünün nelere kadir olduğunun canlı kanıtıydı bu süreç.
Aslına bakarsanız Fatih Terim’in yüksek maaşıyla ilgili tartışmalar eşliğinde başlayan yolculuğun bir döneminde Teknik direktörümüzün medya ile hiç de hoş olmayan bir “dalaş” içine girmesi şık durmadı. Zira göz önünde olan, hem be böyle önem arz eden bir organizasyonda görev başında olan birinin stres yönetiminde bu denli amatörce davranması, biraz takımın turnuvada yükselmesinin gölgesinde kalsa da önümüzdeki günlerde Fatih Terim’in daha fazla tartışılacağı kanaatindeyim. Sakatlanma konusunda “sabıkalı” oyunculardan tertip ettiği kadro, Almanya’nın Bayern München takımında orta sahada oynayıp harika bir sezon geçiren Hamit Altıntop’tan sağ bek yaratmaya çalışması, cezalı Volkan Demirel’in yerine Tolga Zengin dururken yaşlı Rüştü Reçber’i tercih etmesi ve daha birçok irili ufaklı hatasının üzerine medya ile kavga etmesi bence her şeyin üzerine tuz biber ekmiştir. Futbol Federasyonu Başkanı Sayın Hasan Doğan’ın “Teknik Direktörümüz 2010 yılına kadar görevine devam edecektir” şeklindeki açıklamasının da spor kamuoyunda bir hayli yankı bulacağını düşünmekteyim. Kondisyon açısından pek sıkıntı görmediğimiz Milli Takımımızda, neden bu denli çok sakatlık olduğu da tartışılması gereken ayrı bir nokta. 23 kişilik kadrodan 4 cezalı ve 6 sakat oyuncu nedeni ile sadece 13 kişilik bir kadroyu yarı final gibi önemli bir maça çıkarmak başarı gibi gözükse de, bu mecburiyetten dolayı orta saha oyuncusu Mehmet Topal’ı stoper oynatmak, her ne kadar Mehmet Topal başarılı bir grafik çizse de, hoş değildi. Terim kalacaksa, ki öyle görünüyor, bu soruna çözüm araması şart. Amerika’dan ithal kondisyonerlerin takıma olumlu yönde katkı yaptığı aşikar... Aynı yöndeki başarıyı fizyo-terapi uzmanları ile takviye edilmiş teknik kadronun tümünden beklemekteyiz. Arda’ya da değinmeden geçmemek lazım. Gençliğine rağmen üstlendiği rol ve sergilediği performans, birçok Avrupa kulübünün ağzını sulandırdı emin olun. Galatasaray ne denli şanslı olduğunun farkındadır umarım.
Ve sevinç gösterilerinin olmazsa olmazı haline dönüştürülen silahlı kutlamalar… Bizimkisi “ayı yavrusunu severken öldürürmüş” anekdotuna benziyor! Yani ben dünyanın hiçbir yerinde sevinirken birbirine zarar veren bir topluluk tanımıyorum, tanıyan bilen varsa da beri gelsin! Gerçi sadece siviller değil kolluk kuvvetleri de maalesef silahlı kutlama geleneğini hararetle uygulayanlardan. Çevre binalarda yaşayan bazı “üniformalı” komşumuzun da balkonlara çıkıp “saydırdığı”na şahit olduğum için durum,”imam cemaat ilişkisi” çağrışımı yapmadı da değil bende!!! Biraz daha dikkat lütfen... Önümüzde Dünya Kupası elemeleri var. Orada kazanacağımız potansiyel başarılarda da bu tarz sevinmemek için gereken tedbirlerin alınması ve biraz daha empati sahibi olunması en büyük arzumuz. Deyim yerindeyse “nedensizce” yaralananların ve hatta ölenlerin kendi yakınlarınız olduğunu düşünün ne olur.
Evet değerli okurlar. Söyleyeceklerim bunlardan ibaret. Elbette burada sözünü ettiğim konulardaki görüşler tamamen benim kişisel görüşlerimdir. Kimseyi angajman altına almak istemem. Finale yükseleceğimize inandığımdan farklı bir konuda yazmıştım, ancak olmadı. Dolayısıyla asıl yazımı haftaya ertelemek zorunda kaldım. Spor yazarı dostlardan da, alanlarına bodoslama dalış yaptığım için özür diliyor, anlayış bekliyorum. Bu haftalık bu kadar diyelim ve söze virgül koyalım. Hepinize sıcakların yoğunlaştığı şu günlerde sağlık ve esenlik diliyorum.
2 – 0 biten ve tüm kamuoyunun “hayal kırıcı” olarak nitelediği Portekiz maçı ile başlayan “macera” biraz heyecanlı ama çokça buruk Almanya maçı ile sona erdi Milli Takımımız için. Kimilerine göre “bal” ile kimilerine göre ise “eze eze” yükseldiğimiz yarı finalde rezil bir hakem triosu, berbat oynayan, özellikle ilk 20 dakikalık dilimde resmen millileri “seyreden” bir Almanya vardı karşımızda. Aslında ilk golü attığımız anda “Bu iş maalesef beklediğimiz gibi sonuçlanmayacak. Sanırım Almanlara eleneceğiz” diye düşündüğümü itiraf etmeliyim. Elbette bu düşüncenin ne o zaman bir değeri vardı, ne de şimdi bir değeri var.
Ev sahiplerinden İsviçre ile karşılaştığımız ve berabere bitecekken 90+2’de Arda ile galip geldiğimiz maçtan itibaren, geriden gelip maç çeviren tek takımdık. Yarı final maçına değin sürdürdüğümüz bu özelliğimizi, Çek Cumhuriyeti maçının son 15 dakikasında, hem de Petr Cech gibi bence dünyanın en iyi kalecisine atılan 3 golle devam ettirdi Takımımız. Ama Hırvatistan maçı tam bir fenomendi ve kişisel kanaatimce tüm dünya futbol tarihine “önemli” notu ile kaydedildi bu maç. Uzatmanın 29uncu, maçın 119uncu dakikasında gol yiyen bir takımın takip eden 90 saniye içinde gol atmak için yüklenme inancı ve bunu başarması, taraflı tarafsız herkesi büyüledi. Hırvatların tarafından bakarsak; golsüz tamamlanan bir maçın ardından geçilen seri penaltı atışlarında Hırvatistan daha başarılı olabilirdi gibi geliyor. Yani dışarı attıkları iki ve Rüştü Reçber’in kurtardığı bir penaltıdan gol çıkarma şansı yüksekti Hırvat milli Takımı’nın. Moral çöküntüsünün nelere kadir olduğunun canlı kanıtıydı bu süreç.
Aslına bakarsanız Fatih Terim’in yüksek maaşıyla ilgili tartışmalar eşliğinde başlayan yolculuğun bir döneminde Teknik direktörümüzün medya ile hiç de hoş olmayan bir “dalaş” içine girmesi şık durmadı. Zira göz önünde olan, hem be böyle önem arz eden bir organizasyonda görev başında olan birinin stres yönetiminde bu denli amatörce davranması, biraz takımın turnuvada yükselmesinin gölgesinde kalsa da önümüzdeki günlerde Fatih Terim’in daha fazla tartışılacağı kanaatindeyim. Sakatlanma konusunda “sabıkalı” oyunculardan tertip ettiği kadro, Almanya’nın Bayern München takımında orta sahada oynayıp harika bir sezon geçiren Hamit Altıntop’tan sağ bek yaratmaya çalışması, cezalı Volkan Demirel’in yerine Tolga Zengin dururken yaşlı Rüştü Reçber’i tercih etmesi ve daha birçok irili ufaklı hatasının üzerine medya ile kavga etmesi bence her şeyin üzerine tuz biber ekmiştir. Futbol Federasyonu Başkanı Sayın Hasan Doğan’ın “Teknik Direktörümüz 2010 yılına kadar görevine devam edecektir” şeklindeki açıklamasının da spor kamuoyunda bir hayli yankı bulacağını düşünmekteyim. Kondisyon açısından pek sıkıntı görmediğimiz Milli Takımımızda, neden bu denli çok sakatlık olduğu da tartışılması gereken ayrı bir nokta. 23 kişilik kadrodan 4 cezalı ve 6 sakat oyuncu nedeni ile sadece 13 kişilik bir kadroyu yarı final gibi önemli bir maça çıkarmak başarı gibi gözükse de, bu mecburiyetten dolayı orta saha oyuncusu Mehmet Topal’ı stoper oynatmak, her ne kadar Mehmet Topal başarılı bir grafik çizse de, hoş değildi. Terim kalacaksa, ki öyle görünüyor, bu soruna çözüm araması şart. Amerika’dan ithal kondisyonerlerin takıma olumlu yönde katkı yaptığı aşikar... Aynı yöndeki başarıyı fizyo-terapi uzmanları ile takviye edilmiş teknik kadronun tümünden beklemekteyiz. Arda’ya da değinmeden geçmemek lazım. Gençliğine rağmen üstlendiği rol ve sergilediği performans, birçok Avrupa kulübünün ağzını sulandırdı emin olun. Galatasaray ne denli şanslı olduğunun farkındadır umarım.
Ve sevinç gösterilerinin olmazsa olmazı haline dönüştürülen silahlı kutlamalar… Bizimkisi “ayı yavrusunu severken öldürürmüş” anekdotuna benziyor! Yani ben dünyanın hiçbir yerinde sevinirken birbirine zarar veren bir topluluk tanımıyorum, tanıyan bilen varsa da beri gelsin! Gerçi sadece siviller değil kolluk kuvvetleri de maalesef silahlı kutlama geleneğini hararetle uygulayanlardan. Çevre binalarda yaşayan bazı “üniformalı” komşumuzun da balkonlara çıkıp “saydırdığı”na şahit olduğum için durum,”imam cemaat ilişkisi” çağrışımı yapmadı da değil bende!!! Biraz daha dikkat lütfen... Önümüzde Dünya Kupası elemeleri var. Orada kazanacağımız potansiyel başarılarda da bu tarz sevinmemek için gereken tedbirlerin alınması ve biraz daha empati sahibi olunması en büyük arzumuz. Deyim yerindeyse “nedensizce” yaralananların ve hatta ölenlerin kendi yakınlarınız olduğunu düşünün ne olur.
Evet değerli okurlar. Söyleyeceklerim bunlardan ibaret. Elbette burada sözünü ettiğim konulardaki görüşler tamamen benim kişisel görüşlerimdir. Kimseyi angajman altına almak istemem. Finale yükseleceğimize inandığımdan farklı bir konuda yazmıştım, ancak olmadı. Dolayısıyla asıl yazımı haftaya ertelemek zorunda kaldım. Spor yazarı dostlardan da, alanlarına bodoslama dalış yaptığım için özür diliyor, anlayış bekliyorum. Bu haftalık bu kadar diyelim ve söze virgül koyalım. Hepinize sıcakların yoğunlaştığı şu günlerde sağlık ve esenlik diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder