Biten Bir Sezonun Ardından…
Merhabalar sevgili dostlar. Geçtiğimiz haftanın ana gündem maddesi gazeteci Can Dündar’ın kaleminden çıkan ve Mustafa Kemal Atatürk’ün “özel” yaşamından kesitler sunduğu iddia edilen Mustafa adlı belgesel filmdi. Film gösterime girmesi ile birlikte tartışmaların da odağında kaldı. Filmde anlatılanlar gerçeği yansıtır mı, yansıtırsa ne kadarını bunları tartışmayacağım. Ancak bana ilginç gelen bir noktayı sizlerle paylaşmadan edemem: Filmi ve filmde anlatılanları savunanlar ile bu belgeselin şiddetli karşıtlarının arasında cereyan eden tartışmaların, alışılmadık biçimde “bel altı”na vurmadan ve mümkün olabilecek en üst düzeyde saygı çerçevesinde cereyan etmesi idi. Genelde tam tersi durumlar ile, kamplaşmalarla karşılaştığımızdan bu durumu hem garipsedim, hem de düzeyin saygı çerçevesi içerisinde olmasından haz duydum. Ortalık durulduğunda, ben de fikir beyan ederim; belki…
Bir sezon daha sona erdi Formula 1’de. Geçtiğimiz Pazar akşamı Türkiye saati ile 19’da başlayan ve son yıllarda izlediğim en heyecanlı yarışlardan biri olan Brezilya yarışı ile Formula 1 kumpanyası perdelerini 2009’un Mart ayına değin kapattı. Brezilyalı sürücü Felipe Massa, kendi evinde koşulan ve en ön sıradan başladığı yarışı, başladığı sırada tamamlamasına rağmen sezon şampiyonluğunu genç ve antipatik İngiliz yarışçı Lewis Hamilton’a kaptırdı. Aslında Sezen Cumhur Önal’ın dilimize pelesenk ettiği tabirle “çikolata renkli” ve fizyonomi itibarıyla sempatik olan, ancak iki sezondur yaptığı sıra dışı ve itici hareketlerden dolayı kuşkusuz pistlerdeki en nefret edilen adam haline gelen Hamilton, Brezilya yarışının son turunda biraz şaibenin çokça da “balının” yardımı ile kendisine gereken kadar puanı alarak tarihin en genç Formula 1 şampiyonu unvanını elde etti. Bir Ferrari taraftarı (yani Tifosi) olarak hop oturup hop kalkarak izlediğim yarışın son turlarındaki heyecana inanın yürek dayanmazdı. Ancak sonuçtan memnun olmadım ve Felipe Massa kadar olmasa da büyük bir hayal kırıklığı yaşadığımı itiraf etmeliyim. Felipe’ye böyle bir heyecan yaşatmasında ötürü teşekkür etmek lazım. Bu arada tüm antipatisine rağmen Hamilton’a da, aleyhinde dile getirilen ırkçı söylemlerden dolayı özür borçlu olmalı insanlar. Geliştirdiği davranış kalıplarının, derisinin rengi ile alakası olduğunu düşünmüyorum zira. Ne “beyaz” adamlar ne “kara” işlere imza atıyorlar hayatta! Her neyse… Mart ayında başlayacak olan 2009 sezonunda daha renkli ve çekişmeli yarışlar izleme şansımız olacağını umuyorum. İstanbul Ticaret Odası (İTO) eski başkanı Mehmet Yıldırım’ın ülkesine attığı en büyük kazıklardan biri olan İstanbul Park pistinin işletmeciliğini bile beceremeyip, Formula 1 Organizasyonu’nun sahibi Bernie Ecclestone’ye devrettiğimizden “bizim organizasyonumuz” diyemeyeceğimiz Formula 1 Türkiye Yarışı önümüzdeki yıl Mayıs yerine Haziran ayında koşulacak. Bunu da hatırlatmış olalım.
Son olarak geçen hafta içinde cereyan eden bir başka olayda ise maalesef sinirlerimiz bozuldu. Öncelikle “olaydaki kişi ve yerlerin başka kişi ya da yerlerle ilgisi yoktur” uyarısını yapmalıyım! Olay Patagonya’da cereyan etmiş. Ülkenin tanınmış yazarlarından olan ve belli bir kesim tarafından baş tacı edilen Ussain Doesnotupset, reşit olmayan, yani yaşı 18’in çook altında bir kız çocuğuna tecavüz etmiş. Çocuğun ailesi de, durumdan haberdar olmalarına rağmen, yazara saygıda kusur etmemek için (!) ses çıkarmamış. Ülkedeki hükümet ise kendi çizgisine yakın duran bu yazarı kurtarmak ve onun gibileri koruma altına alabilmek için yasada değişiklik yapmaya hazırlanırken, koyun misali her şeyi kabullenen Patagonya halkı, her nasılsa ufak yollu bir tepki göstermiş. Basiretli Patagonya hükümeti de yasal düzenlemeden şimdilik vazgeçip, manipülasyon yoluyla bu değerli (!) yazarı kurtarmış. Ancak bu manipülasyon biraz aşikar olmuş, çünkü işlerin oldum olası yavaş yürüdüğü Patagonya’da, normalde 6 ay ile bir yıl arasında bir zaman içinde çıkabilecek bir rapor, azıcık baskı ile bir aydan biraz fazla bir sürede, hem de bu efendi ağanın lehinde çıkıvermiş! Hemen tahliye edilen bu saygıdeğer (!) şahıs, çıkışta kendisine yöneltilen sorulara cevaben, şeytanı işe karıştırınca bir mucize eseri şeytan dile gelmiş; “Beni niye karıştırıyorsun lan p…enk! Ben mi dedim sana sübyancı ol diye?!” şeklinde, biraz da terbiye kalıplarının dışına taşarak, yazara çıkışmış. Vah vah vah! Allah’a şükür bu tür olaylar ancak Patagonya’da oluyor. Ülkemiz bu açıdan belli bir olgunluk seviyesine çoktan ulaşmış vaziyette. Darısı Patagonyalılar’ın başına.
Sevgilerimi sunarak izninizi talep ediyorum. Haftaya yeniden karşınızda olmaya çalışacağım. O güne değin esen kalın…
11 Şubat 2009 Çarşamba
007.06.11.2008.Biten Bir Sezonun Ardından…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
161 - 25.09.2025 - DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ (Göynük Gazetesi)
DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ ...

-
Çanakkale Yılmaz ÖZDİL 1915 yılıydı. Avustralya’da, New South Wales eyaletinde, Broken Hill kasabasından geçen trene ateş açıldı, b...
-
ROK and Roll!!! Merhabalar sevgili okurlar. Öncelikle geçmiş Ramazan Bayramınızı kutlamak isterim. Umarım bu bayram eşiniz, dostlarınız ve...
-
Kırmızı Kalemli İnsanlar Merhabalar. Geçen hafta yayımlanan ilkyazımızın başlığı 3üncü Köy yerine, tarihin tozlu raflarına kaldır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder